26 Temmuz 2013 Cuma günü Yenipazar Dağları da yandı.
Donduran köyü civarında başlayan ateşler, Orthasia antik kentine ulaşır.
Yöre insanının anlattığına göre;
Bir tarafta çam ağaçları ve arada genişçe bir yangın şeridi,
Öte yanda ise büyük bir alanda geniş zeytinliklere de sıçramıştı ateş.
Yöre insanı doğu kısımdaki orman şeridinin tutulmasını isterler.
Öte yandan batı yönünü, zeytinlikleri ise, vatandaşlar dere kıyısını hedef alarak
traktörlerine koşulu saban ve sürgüleriyle sürmeye, otları temizlemeye başlarlar.
Yangının önünün ise, eski bir yerleşim yeri olan Binek semtindeki yangın şeridine
dayalı alandaki yolda tutulması için su dolu tankerlerle beklemeye geçilir.
Havalanan uçak ve helikopterlerle ortadaki alanın kurtarılmasını önerirler.
Çok makul bir plandır bu aslında…
Orman Şefliğini yürüten Bozdoğanlı genç Orman Mühendisi de aynı fikirdedir.
Tam bu esnada bir başka üst bürokrat gelir,
Bu plana boş verir, kontrolü ele alır.
Anlatılanlara göre bu defa üstün de üstü bir diğer zevat daha gelir.
Bu defa kontrolü o ele alır. Ateş ise bir türlü kontrol edilemez.
Bu üstün de üstü olan bürokrat da bir üstüne haber eder.
“Yangının kontrolü güçleşiyor” diyerek…
**
Bizim Çıkrıkalanlı Deli Arif’in 75 yıl evvel türkü çığırdığı kayanın yan tarafında,
bir konteynerde, “Acil Kriz Masası” oluşturulur.
Vali, Kaymakam, Belediye Başkanları, zevat masada,
Yaklaşık 8-10 km uzunlukta bir alan önlerinde yanmakta,
Yangın söndürme ekipleri de durmaksızın çalışmakta…
**
Onca zeytinlikler, bahçeler gider.
İnsanımızın geçim kaynağı biter.
Dertli kadınlar ağıtlar yakmaktalar.
Bir domuz sürüsü insanları görünce geri dönerek alevlere dalar.
Patlayan kaplumbağaların bağaları kalır sadece,
Duman içerisinde kalan kuşlar kendini bırakıverir ölüme.
Patlayan uçan kozalaklar, tüyleri tutuşan kuşlar,
Ateşi sağa sola saçanlardan olmuştur.
Karalar bağlamış dağlar yas tutmaktadır.
Bir leylek ise, gagasındaki tütsülenmiş yılan ile havalanır.
Öte yanda yanmış yıkılmış umutlar…
**
1975 yılında köyümüzün yakınlarında büyük bir yangın çıktı.
Tüm köylü ve yöre insanımız bir olup kovası, çalısı, çapası,
Orağı, kazması küreği ile birkaç yaşlının emrine girdik.
Belirli bir yol güzergâhı kesildi, çocuklar yolları süpürmekte,
Gençler yola yakın ağaç ve dalları keserek geniş ve temiz bir alan sağlama
Yanında, kadınlar da her işe koşmakta ellerinde kovalarla etrafı ıslatmakta.
Küçümsenemeyecek bir alan yanmasına rağmen sonuçta
ateş geldi ve durdu.
**
Yangın mücadelesi kolay bir iş değildir.
“At bre Debreli Hasan martini”
Buradan üfürmek diyecekseniz ki kolay geliyor,
Çok doğru dersiniz.
Fakat biz, bize anlatılanları aktardık.
Yöre insanı ise,
“Orman idaresinin hedefinde çamları var.
Onlar çam,
Biz ise can,
Derdindeyiz.”
Can derdi de zeytinliklerimiz, bahçemiz, idaremiz denmekte.
**
Orman İdaresi ile Ziraat Odaları, Çiftçi Malları Koruma,
Yöre insanının sesini de dinlemek ve duyurmak,
Buna göre yangın önlemine has, yöresel bazda ortak bir şekilde
Plan ve tasarılar önceden konuşulamaz mı?
**
Yıllar yılı hep sorunluydu devlet-köylü ilişkileri.
Az mı yazıp, çizip, anlatıp söylemişti,
Köy romanlarının babası Fakir Baykurt Hoca.
Yıllar evvelinde Anadolu’nun kıraç bozkırlarından Tozak Köyünde,
köylü ile bir olup yörenin kıraçlığını, yeşil bağlara dönüştüren
Eğitmen Rıza’yı da anlatmıştı bizlere.
Köylü ve çocuklarının imrenerek düşlediği üzüm salkımları artık avuçlarındaydı,
Ama ya sonra,
İşte sonrası çok yürek burkucu…
Kurcaladığı da köylü ve devlet ilişkileriydi.
Rahmet istedi demek bizlerden.
Köy romanlarının babası…