“Yabancılaşma, bir şeyi ya da bir kimseyi başka bir şeylerden ya da kimselerden uzaklaştıran, başka bir şeye ya da kimseye yabancılaştıran eylem ya da gelişmedir.”
“Normalden sapma, içinde yaşadığı topluma ve doğaya, başka insanlara karşı duyduğu his olarak tanımlanır.”
“Kişinin kendi benliğiyle ya da zihin halleriyle kendisi arasında duygusal bakımdan mesafe bırakması durumudur. Kişinin gerçek beniyle olan içsel temasını yitirdiğini anlamasının sonucu olan kendinden kopması halidir.”
Yabancılaşma, insanın ve insanlığın problemidir.
Yabancılaşma, çok çeşitli şekillerde tezahür eder.
Yabancılaşma; Toplumsal ve kültürel değerler, siyaset, aile, örgütler, dil, din, edebiyat, tarih, teknoloji, eğitim gibi birçok alanda kendini gösterir.
Yabancılaşma, emperyalist ülkenin geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelere karşı uyguladığı asimilasyon politikalarının aracıdır.
Yabancılaşma, bireyselliğin getirdiği bir kavramdır. Kapitalizmin sistem olarak uygulandığı toplumlarda ekonomik sömürü, servetin belli ellerde toplanmasına sebep olur. Üretilen mal ve hizmetlerden toplumun büyük bir kesimi yararlanamaz, üretenlerin hayat seviyesi kötüleşir. Yüksek enflasyon ve yüksek faiz politikaları bireyin ve toplumun yaşam kalitesini düşürür, hayat çekilmez hale gelir. Bu durum toplumsal ve bireysel strese sebep olur. Birey toplumdan soyutlanır, kendisi için yaşamaya başlar, yalnızlığa itilir, toplum içine kapanır.
Yabancılaşma, toplumsal ilişkileri ve bireylerin psikolojisini bozar. Toplumsal düzeni ayakta tutan; sevgi, saygı, vefa, paylaşma, yardımlaşma zayıflar.
Vatan sevgisi, millet sevgisi ortak payda olmaktan çıkar. Hukuk, demokrasi ve siyaset kurumları özünden yoksun, içeriği boşaltılmış kavramlar haline gelir, adalet algısı yok olur ve kaos oluşur.
Karl Marx, yabancılaşmanın kapitalist sistemin bir sonucu olduğunu söyler.