Global sermaye güçleri günümüzde “post-modern kolonist” politika izleyerek bir “küresel evren” yaratmayı amaçlamaktadır.
Batıda sermaye fazlası vardır ve bu fazla sermaye yüzlerce uluslararası kredi veren bankalar aracılığı ile yatırıma dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Batılı ülkelerde reel olarak faizler %0,75 – 2 arasındadır. Geri kalmış ülkelerde ise devamlı borç alma hastalığı olduğundan bu ülkelerde uygulanan faiz oranları %10 -15 gibi inanılmaz yüksek oranlara varmaktadır. Batı ile Doğu arasındaki “faiz farkı” Batılı Bankaların (finans odaklarının) iştahını kabartan çok yüksek bir kardır. Bu nedenle gelişmekte olan ülkelerin Batılılardan aldıkları dış borçlara karşılık ödedikleri milyarlarca dolarlık toplam faiz; global sermayenin gücünü daha da arttırmaktadır. Ancak gelişmekte olan ülkelerin de bir borçlanma kapasiteleri vardır. Ve Batılı finans odakları bu kapasitenin aşılmasını sermayenin küresel güvenliği için tehlikeli bulmaktadır. Bu nedenle devletlere borç para vermek yerine, gelişmekte olan devletlerin elindeki endüstriyel ve mali güçlerin özelleştirilerek mali ve ekonomik piyasadan çekilmesi; bu ülkenin yerli mali ve ekonomik güç odaklarının ve şirketlerinin yabancı sermaye ile ortaklık kurmaları, uluslararası sermaye riskinin minimize edilmesi ve sermayenin küresel güvenliği için tercih edilmektedir. Ancak yabancı sermaye gittiği ülkelerde gelecekte kendisine rakip olabilecek girişimleri desteklememekte; kendi ihtiyaçları için gerekli alanlarda ve özellikle bu piyasaların tüketim sektöründe yatırım yapmayı tercih etmektedir. Böylelikle üretmeden tüketmeye yönlendirilen gelişmekte olan ülkeler daha kolaylıkla “küresel evrenin” bir enstrümanın olabilecektir.
Avrupa Birliğine üye olma gayretlerinin sıkça konuşulduğu ülkemizde, AB üyeliğinin çokça tartışıldığı günümüzde yabancı sermaye ile ortaklık kriterlerinin ve boyutlarının ciddi olarak tartışılması yerine; yüzyıl önceki zihniyetle “bırakınlar gelsinler-bırakın yapsınlar” denilerek büyük bir gayretkeşlikle Avrupa Devletlerinin ve onların çok uluslu şirketlerinin kentlerimizi siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel istilasının önü açılmakta; bu küresel yapılandırmanın önündeki bütün engeller büyük bir hızla kaldırılmaktadır.
Global sistemin ekonomik ve mali veçheleri; para-birliği, üretim, tüketim, dağıtım, iletişim ağları ve enerji hatları gibi sistemlerinin kriterleri ve koşulları incelenmeden hayata geçirilerek bu yabancılaştırmanın temelleri atılmaya gayret ediliyor. Global sermayenin, mal ve hizmetlerinin ve Avrupalı işgücünün sınırlar ötesi serbest dolaşımının önündeki engeller bütünüyle kaldırılmakta; birleşik Pazar kuralları uygulanarak ulusal imkânlar yabancı sermayenin emrine verilmektedir. Ülkeler arası sermaye hareketlerinin ve çok uluslu şirketlerin faaliyetlerinin istedikleri seviyeye gelmesi hızla teşvik edilmektedir. Bu cümleden ülkemizde yabancı sermaye girişi alabildiğince teşvik edilmektedir.
Ancak son zamanlarda “ne pahasına olursa olsun yabancı sermaye gelsin” zihniyetinin yabancı sermayenin ülkemizin yararına gelmesini öngören “temel amaç” ile bağdaşmadığı; yabancı sermayenin “yatırımcı” niteliğinin bozulduğunu görmekteyiz. Yabancı sermaye, adeta özelleştirmeden kelepir şirket satın alma, mali borsadan spekülatif kazanç elde etme; gayrimenkul alanında rant kapma ve özellikle de alışveriş merkezleri ve mağaza zincirleri kurarak tüketim piyasasına hakim olma; tüketicilere ve üreticilere hakim olma faaliyetlerine dönüşmüştür. Günümüzde yabancı sermayenin kalitesi artık göz ardı edilmektedir.
Unutulmamalıdır ki biz yabancı sermaye düşmanı değiliz. Biz yabancı sermayeyi ülkemizin kalkınması için “ekonomik ve mali iş birliğinin bir unsuru olarak görmekteyiz. Ancak Türkiye’de sadece pazar satın alan, gayrimenkul rantı kapışan, spekülatif ticari faaliyetlerde bulunan, sadece “tüketimi arttıran” alanlara yatırım yapan yabancı sermaye istemiyoruz.
Aydın’a gelişmiş teknoloji getirerek yüksek katma değer yaratacak, ilimizde istihdamı arttırıp “net hâsıla artışı” sağlayacak, bölgesel ihracatımızı geliştirecek, ithalatı ikame ederek döviz tasarrufu sağlayacak ve Aydın’ın doğal kaynaklarını koruyarak geliştirecek üretime dönük doğrudan yatırım yapacak yabancı sermaye istiyoruz.
Global ürünlerin tüketilmesini amaçlayan, tüketim mallarının ithalatını arttıran ve ülke ölçeğinde ithal mallarının pazarlanmasının teşvik edilmesini onaylamıyoruz. Bu tür girişimlerin özellikle kentimizde yoksulluk yarattığı; yoksulluğun en alt gelir kesimindeki ailelerden başlayarak düşük ve orta gelir düzeyindeki sosyal tabakalarda ve ticari mesleki gruplarda toplumsal çöküşe neden olacağı bilinmektedir.
Yabancı sermaye ile eşit ortak olarak işbirliği yapmayı; yabancı sermayedarlarla beraber çalışmayı; hatta şehrimize gelecek yabancı işverenlerle ve onların yabancı çalışanlarıyla bir komşu olarak dostça bir arada yaşamak istiyoruz. Bizim “yerli sermayedar” olarak gerçekleştirmeye çalıştığımız amacımız budur.
SON SÖZ: Amacı olanların yaşamaya da hakkı vardır.