Yarım asırdan fazla oluvermiş…
Mert Dayı pikap almış haberi bomba gibi düştü.
Harmanlar kalkmış, insanımızın yan gelip yattığı günlerde Ellezoğlu yaylasındaki Mert Dayı’nın çadırının önünde toplaştık. Rahmetli Anam Tevfik Amca bize Gramafon dinletmişti, onun gibi bir şeydir dedi. Asiye nine “Gündüz Bey” türküsünü sordu. Mert Dayı, günün adamı edasıyla şapkasını iyice kaldırmış, pikabı kucakladı ortaya koydu. Köln Bülbülü Malatyalı Yüksel Özkasap yanık sesiyle “Ne mektubun gelir, ne de selamın…” diye okumaya başladı. Arka yüzünde “Anam, anam benim garip anam” demesinin ardından yeni plakta bir genç kız hiç durmadan “öhö öhö “ öksürmeye başladı, hepimiz şaşırdık. Derinden bir keman sesi ve arada şarkı terennümü başlar, öksürükler arasında yaşlısı, genci durgunlaştı. Kadınlardan kimilerinin gözlerinden yaşlar akmaya başladı.
“Doktor her gün gelir gider
Bunu herkes merak eder
Zavallı kız verem olmuş
Yaprak dökümünü bekler
Doktor der ki veremli kız
Yaprak dökümünü bekler
İğne iplik verin bana
Çıkayım şu ağaçlara”
Şarkıda yaprak dökümünü bekleyen kızcağız için yaprakların ağaçlara bile dikilmesinin düşünüldüğünü anlıyoruz. Ve kaçınılmaz son, ölüm…
“Pencereden kar geliyor
Yorgan döşek dar geliyor
Açtım yorganı baktım
Veremli kız can veriyor”
Bir ara verem (Tüberküloz) çaresi bulunamamış dertlerdendi. İnce hastalık olarak adlandırılmıştı. Aşk öyle bir ıstırap ki, hele karşılıksız olanı… Yemeden içmeden keser insanı, tam o anda, zayıf düşen vücuda yapışır bu illet diye anlatılırdı. Âşık olup dertlenenlere de kara sevdadan ince hastalığa yakalanmış denilirdi. Sadece kara sevdadan mı ince hastalık olunurmuş ki dense de âşık olmak ile verem arasında ince hastalık bağı kurulmuştu.
**
Bizim okullu olduğumuz yıllarda veremden korunma afişleri vardı. Verem Savaş Dispanserleri, Sanatoryumlar bu derdin önlenmesi için şifa ocağıydı. Hatta yine o yıllarda kasabadaki Sıtma Eradikasyon Şube memurluğunun tabelasını bile anımsarım. Yolu izi olmayan köylere gelen gepegenç, idealist sağlık memurları, çocuklara omuzdan verem aşısı yapar, küçük çocuklara ilaçlı kesme şeker verirlerdi. Meydanda gören her sağlıkçı yakalar, çocukları aşılardı. Omuzumdan 3 kez verem aşısı yapılmış.
Evlere periyodik olarak sağlık görevlileri sıtma ve verem için gelir, hatta Dudu Teyzenin parmağından cam parçalarına kan damlatıp götürmüşlerdi. Her evin kapısının iç yüzünde görevlilerce işlenen çakılı kartonlar vardı.
**
Devlet halkın en büyük güvencesidir. Korona virüsü esnasında Gazi Mustafa Atatürk ve Tekâlif-i Milliye (Milli Mesuliyet) anılması yanında o kurtuluş, kuruluş dönemi de gözler önüne gelmiştir umarım. Farklı adım ve dönemler olduğu da kesin muhakkaktır. Devlet halkı, STK, esnaf, işçi, işveren emekli kesimlerini ne derece dinledi, bu kesimlere borç ertelemenin sonrasında mali buhrana dönüşeceği endişesi vardır. Sosyal devletten önlem olarak mali sıkıntıyı paylaşma beklentisi duyulmakta idi. Devletin tedbirlerinden en önemlisi 3 ay işten çıkarmama adımı gecikmiş olsa da ilk hareket olmalı idi.
Korona virüsü, veremli kız dönemi yaşatmadan defederiz inşallah!