Ah! Acılı ülkem...
Kuzeyi sellerle boğuşurken,
Güneyi ve batısını alevler sarmış.
Doğusunun ise; yolgeçen hanı olup olmadığı tartışılıyor.
**
Şairin dediği gibi…
Yaprak döker bir yanımız,
Bir yanımız bahar bahçe…
**
Pınar, başından bulanır…
Ekmeğin, aşın işin, geçimin, Ak partisi, Gök partisi olmaz kardeşim.
Yukarılardan iş, emek diyerek namus sözleri veriliyor. Buna karşın tınlamadan, iplemeden tam aksine yapılanlar, haliyle bu tutarsızlığı gördükçe inanç ve güven duyguları zedeleniyor, idealistler ise olanları buruk halde izlemekten başkasını yapamıyorlar.
Bir zamanlar…
Siyasette yol arkadaşlarına saygı duyulurdu, partili çalışan ise; haddini, yerini bilir, saygı da kusur etmez, saygı, sevgi görürdü. Siyasette seviye vardı o yıllarda.
Kraldan çok, kralcı olan zat-ı muhteremler yoktu.
Kelleye gözlük takanlar, dosya koltuklayanlar, altı okka edilip de nutuk attırılanlar, emekten söz edip de emekçiyi ezenler, işine gelmeyen yol arkadaşlarının yollarını kesenler, aş, iş, ekmek ile oynamaktan da geri durmayanlar hiç yoktu. Nitekim boş süt şişesi gibi dış kapının yanına bırakıverdiler.
Yerel yönetimde çalışmak için ancak muhtaçlıklarına göre kişi tarafından değil bir komisyonca değerlendirilerek çağrılır, çalışanın ise, liyakat sahibi olmasına dikkat edilirdi.
Haksızlığa karşı masaya yumruk vuracak biri mutlaka çıkardı.
**
Hiç unutmam, Babam genç yaşta öldükten sonra terk ettiğimiz köydeki evimizi kontrol etmeye gittim. Ocaklık gözünde küçük bir kitapçık, nemden yapışmış, ıslanmış. Dikkatle çıkardım. Seçim önü bastırılmış bir milletvekili adayının hayatını anlattığı satırlar, önce babamla beraber okumuştum. Babam büyük bir umutla “bu adam bizim sesimiz olacak” diyordu.
Ben ise nasıl umut olacak diye anlayamıyordum. Yarın sen yine inek ardında, kazma, kürek elinde olacak diyordum da rahmetli seçim döneminde dağ, tepe, şehir koştu. Yoksula bir umut olacağına inandığı vekil adaylarının ardında koştu.
Bir vekil adayı, küçüklüğünde çektiği sıkıntıları anlatıyor ve bir yandan da mısır köklerinin ayağına batan iz yapmış yerlerini gösterircesine anlatıyor, “Çok acıdı” diyordu.
O mısır kökünün kazığının acısını, ben ve babam birlikte yüreğimizde hissettik. Evde ikimiz birlikte ayağımızı bile ovaladık. Kendinden de bir şeyler bulmuştu babam.
Birlikte tanıdığından, eş ve dosttan el açıp oy istedi.
Radyoda yemin eden vekilin sesi işitildiğinde alkışladı,
Gözleri nemlendi.
**
Anlayacaktı ki umut simsarlığının yapıldığını...
**
Bir bayram günü kasabaya vekil gelecekti.
O dağ köyünden kasabaya koşturdular.
Vekilin selamsız bandosu gibi el sallayarak geçişini gördü.
Yetişeceği bir yer varmış da…