Dün; elinden kaçırdıklarının mevsimiydi ve güzel anların. Yarın ise beklentilerden başka biraz sabır. Her gün kendini yenileyen kainatın bir diğer adı. Dünyayla da sınırlı kalmayan bir son bile bir umut.
'Mutluluk kapları' olmuş adı Pandora'nın kutusu. Bilirsiniz hikayeyi yasaklıydı açmalara. Her meraklı kadın gibi dayanamadı Pandora. Açtı ve yayıldı her şey en karanlık mihraplara. İnsanoğlu tanıştı kıskançlıklarla, savaşlara, bulaştı çaresiz kibirlenen riyalara. Umut ise tek başına kalıverdi bir kutuda.
Umut değil mi insanın hastalıklarıyla savaşan, çaresiz anlarınız olur hani o anları atlatan, öfkelerinize karışıp gözlerinizden akan; umut ne kadar kırılsa da dimdiktir hayatta.
Rahat bir uyku umut; hülyalara daldıran bilmedik bir yerde, yeşildir ve deniz kokan.
Beklenen bir şey yoksa neye yarar umut? Ama o yoksa da yoktur hayal kırıklığı doğuran. Ee boşuna dememiş Nietzsche umut en büyük kötülük ve işkenceyi uzatan.
Umut beklediğiniz şeyin imkan doğrultusunda olduğu sürece hayata bağlayıcı bazen de insanı yerle bir edecek kadar inatçı.Bundan dolayı olsa gerek yürek ister her bir umut.
Bir aksakallı dedenin kırışıklıklarında umut, yeni doğan bir bebeğin gözlerinin içinde, gökten düşen üç elmanın sizce hangisinde? Düşünün… Gökten elma düşebilme ihtimali bile bir umut…
Dilekleriniz dualarınız hepsi birer umut.
Umudunu yitirmeyecek tek şey umudun kendisi olmaya devam ettiği sürece kazanan hep yaşanılan günden ziyade beklenilen gün olacaktır. Umut beklenenlere kavuştukça bir yenisini doğuracaktır. Umutlarınızın yeni günlerinizle buluşmanız ümidiyle...