2002 yılında Erzurum İl Kültür Müdürü olarak atandım. Kasım ayının sonları olduğundan oldukça soğuktu. İlk gece öğretmen evinde kaldım. Öğretmen evi beş yıldızlı otelden hiç farkı yoktu. Gece yatmak için odama çıktım. Odamın penceresinden apartmanlar arasında kalmış iki katlı küçük bir bina gördüm. Önünde bayrak asılı idi. Bu küçük bina herhalde resmi bir kuruma ait diye düşündüm. Erzurum’a ilk gidişim olduğundan hiçbir yeri tanımıyordum. Sonradan bu küçük mütevazı binanın Cumhuriyetin temellerinin atıldığı ve Ulu Önder Mustafa Kemal’in Erzurum kongresi için gelip 52 gün o zor koşullarda kaldığı binaymış.
Erzurum kongresi birinci dünya savaşının zor koşullarında Osmanlıya dayatılan o acımasız Sevr mütarekesinin ağır şartları nedeniyle ülkenin çok zor günlerden geçtiği bir ortamda Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kongre için gelip kaldıkları küçük tek katlı bu bina, Erzurum kongresinin yapıldığı ve ulusal kurtuluşa giden yolun başlangıcı olan binadır.
Burada toplanan kongre Erzurum müdafai hukuk Cemiyeti ile Trabzon Müdafai hukuk cemiyetleri tarafından düzenlenmiştir. Kongre 23 Temmuz 1919 de başlamış, 7 Ağustos 1919 son bulmuştur. Bu kurultaya 62 delege katılarak sonuçta şu kararlar alınmıştır.
Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür parçalanamaz.
Her türlü yabancı işgaline ve müdahalesine karşı millet hep birlikte direniş ve savunmaya geçecektir.
İstanbul Hükümeti vatanın bağımsızlığını sağlayamazsa geçici bir hükümet kurulacaktır.
Kuva-yi milliye-yi etkili, milli iradeyi hâkim kılmak esastır.
AZINLIKLARA SİYASİ HÂKİMİYETİMİZİ VE SOSYAL DENGEMİZİ BOZACAK AYRIMCILIKLAR VERİLEMEZ. Ancak bu vatandaşların canları, malları ve ırzları her türlü saldırıdan korunacaktır.
Manda ve himaye kabul edilemez.
Milli irade ve toplanan ulusal güçler patışah ve halife makamını kurtaracaktır.
Mebuslar meclisi derhal toplanmasına ve hükümetin yaptığı işlerin milletçe kontrolüne çalışılacaktır.
Sömürgecilik amacı taşımayan devletlerden teknik, sanayi ve ekonomik yardım kabul edilecektir.
İşte o günün zor şartlarında toplanan Erzurum kongresinde alınan bu kararlar derhal yürürlüğe konarak ulusal mücadeleye başlanmıştır.
Erzurum, coğrafya olduğu kadar tarih. Tarih olduğu kadarda coğrafyadır.
Erzurum tabiatın özünde Tarihin çekici ile dövülen, dövüldükçe çelikleşen, çelikleştikçe bayraklaşan bir katman olmuştur. İşte bu Erzurum kongresi ulusumuzun kurtuluşuna giden zahmetli ve engelli yolu aşan başta Mustafa Kemal olmak üzere kongreye katılan bütün delegeleri saygıyla ve minnetle anıyoruz.
Erzurum kongresine ev sahipliği yapan bu mütevazı binanın restorasyonunu yaptırmak bana nasip oldu. O zaman Erzurum Valisi olan Sayın Mustafa Malay’ın büyük maddi ve manevi desteği ile bu bina çok güzel bir şekilde restore edilerek ziyarete açıldı.
Erzurum kongresi devam ederken İngilizlerin baskısı ile padişah o zaman Erzurum’da 9 kol ordu komutanı olan Kazım Karabekir paşaya emir vererek kongrenin engellenmesini ve Mustafa Kemal’in derhal tutuklanıp İstanbul’a gönderilmesini emreder. Bunu üzerine Mustafa Kemal hemen Paşalıktan istifasını vererek Erzurum nüfusuna kayıt olur. Buna rağmen padişah Kazım Karabekir paşaya ikinci bir emir vererek “ Mustafa Kemal’i derhal tutuklayıp gönder” der. Yine kongrenin toplandığı esnada konular tartışılırken Mustafa Kemal’in yaveri “paşam Kazım Karabekir paşa geliyor” der. Bunun üzerine kongrede buz gibi bir hava eser “ Kazım Karabekir Mustafa Kemali tutuklarsa bunca emek boşa gider” diye düşünürler. Bu ara Kazım Karabekir paşa içeri girer arkasında mahiyeti, Tam Mustafa Kemalin önünde durur ve bir selam verir.”Paşam 9 kolordumla birlikte bundan sonra sizin emrinizdeyim” der ve bir selam verir.
İşte kurtuluşa giden yolda bu bir cümle çok önemli etken olmuştur. Çünkü Kazım Karabekir patı şahın sözüne uyup Mustafa Kemali Tutuklasaydı kurtuluş savaşı belki kazanılırdı ama çok uzunca bir süreçten geçilirdi,
1924 yılında Erzurum merkezde çift yönlü uzun bölünmüş bir bulvar yapılıyor zamanın belediye başkanı da bu caddenin açılışını yapmak için Deprem nedeniyle Erzurum da bulunan Mustafa Kemal’den rica eder.
Mustafa Kemal belediye başkanından “Bu bulvarın ismini ne koydunuz” diye sorar. Belediye başkanı da “Mustafa kemal bulvarı koyduk paşam” der. O zaman büyük önder “BEN ÖLÜMLÜYÜM, AMA CUMHURİYET SONSUZA DEK YAŞAYACAKTIR. CADDEYE BENİM ADIM YERİNE, CUMHURİYET ADI VERİLMESİ DAHA UYGUN OLACAKTIR.” Der.
İşte büyük önder o zor koşullarda bize güzel bir ülke bıraktı. Namık Kemal’in dediği gibi düşmanın bağrımıza dayadığı hançeri çıkarıp attı.
Sevgili okuyucular bir ülkeyi ayakta tutan dil birliğidir.
Hükümet-İmralı-PKK ve siyasi uzantıları olan BDP ile yapılan pazarlıklar ve görüşmelerde ne kadar taviz verirseniz verin bunların istedikleri bağımsızlıktır. İlk önce dil birliğini bozup ülkenin bölünmesini sağlayacaklar sonraki yolda bağımsızlık diye düşünüyorlar.
Bundan tahminen 740 yıl önce Karaman oğlu Mehmet Bey bir Ferman yayınlamıştı. “Bu günden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda Türkçeden başka dil konuşulmayacak” diye.
Karaman oğlu Mehmet beyin yaktığı bu ateş dünyanın en uzun ömürlü olan Osmanlı’da güzel dil olan Türkçenin Devlet Dili olmasına zemin hazırlamıştır.
Şair Fuzuli’nin “Ey Arap, Acem ve Türk milletlerine feyz veren rabbim… Sen Arap kavminin dünyanın en fasih konuşan kavmi yaptın. Acem hatiplerinin sözlerini İsa’nın nefesi gibi cana can katan bir güzelliğe ulaştırdın. Ben Türküm ve Türkçe söylemek istiyorum. Benden iltifatını esirgeme tanrım” diye ettiği duayı tanrı kabul etmiştir.
Yine bir Babil efsanesinde:
Bulutlar tanrısına ok savurmayı kafasına koyan kral bunun için göklere yükselen bir kule yaptırmaya karar verir ve bu uğurda binlerce işçi çalıştırmaya başlar. Fakat bulutlar tanrısı kralın bu işini engellemek için kule yapımında çalışan işçilerin her birinin dilini unutturur ve başka başka dillerden konuşmalarını sağlar. Birbirlerini anlamayan işçiler anlaşmazlığa düşerler keşmekeş yaşanır ve kule inşa edilemez.
Yukarıdaki efsanede anlatıldığı gibi dil hayatın olmazsa olmazıdır. Dil bir iletim aracıdır. Anlaşmayı ve anlamayı sağlar. Bireyleri topluluk haline getirir. Yığınları kurumsal yapı haline dönüştürür ve MİLLETİ inşa eder.
Coğrafyamızda Türkçe konuşan iki yüz milyon insan var.
Kazakistan Cumhurbaşkanı Sayın Nazarbeyev’in şu sözleri çok önemlidir.
(“Türk dili konuşan ülkeler arasındaki kültür ilişkilerini geliştirerek kendi dilimizi, ortak tarih, sanat, edebiyat ve şiirlerin yayınlanmasını sağlamalıyız. Bütünleşmemiz bulunduğumuz coğrafyayı istikrara, gönence, ekonomik bağımsızlığa götürecek yoldur. Yirmi birinci yüzyılı hız kesmeden ATATÜRK’ÜN HAYALİNİ KURDUĞU TÜRK BİRLİĞİ VE GELİŞİMİ YÜZYILINA DÖNÜŞTÜRELİM.”)
Bunu söyleyen Sayın Nazarbeyev bazılarından daha Türk dostu ve milliyetçisi değil mi?
Önümüzdeki günlerde çözüm süreci altında PKK ne tavizler verilecek bilmiyoruz. Ama umarım tek del, tek bayrak, tek vatandan asla taviz verilmemeli.
Dil konusu çok önemlidir.
Sonuç olarak şu çok önemlidir.
ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜ DİL BİRLİĞİNDEN GEÇER. BUNU ASLA UNUTMAYALIM.