Geçtiğimiz günlerde 15 Temmuz şehitleri hatırasına Afyonkarahisar’da düzenlenen 5. Açık Balkan Wushu Kung Fu Şampiyonasında rakiplerini yenerek birincilik kürsüsüne çıkan Türk sporcu Sıla Zeynep Turan hanım kızımız sevincinin bir ifadesi olarak kürsüde sağ eliyle bozkurt işareti yapmış; bu sırada federasyon başkan vekili Abdurrahman Akyüz isminde birisinin tepkisine maruz kalmış, şahıs tarafından milli sporcumuzun kolundan tutulup, “terbiyesizlik yapma” denilerek öfke ile kürsüden indirilmişti. Edebi, edepsizlerden öğren sözü şiarınca bir Türk kızına bu densizlik ve terbiyesizliği yapan şahsı öncelikle esefle kınıyoruz.
Şimdi birkaç soru;
- Aynı kürsüden bir sporcu terör örgütünün malum işaretini yapsa idi Abdurrahman Akyüz aynı tepkiyi gösterir miydi yoksa siyasal İslamcı cenahın dilinden düşürmediği “çözüm ve açılım”a zarar gelmesin diye görmemezlikten mi gelirdi?
- Bir başka sporcu kürsüden Rabia işareti yapsa idi aynı tepki ile karşılaşır mıydı yoksa Abdurrahman Akyüz bu sporcunun alnından öperek kutlar mıydı?
- MHP Genel Merkezi’nin ve Ülkü Ocakları’nın bazı tasarrufları ile ilgili en küçük bir tenkit karşısında bile ağza alınmayacak küfürler eden, hakaretler yağdıran ve bu tenkidi yöneltenleri ölümle tehdit edecek kadar şirazeden çıkmış klavye kahramanları(!) bu hadise karşısında neden suskunluğunu koruyor? Bu hadise karşısında birkaç cılız ses haricinde meşru zeminde gerekli tepkiyi göstermiyorlar? Yoksa Cumhur İttifakı’na zarar gelir diye mi çekiniyorlar? Yoksa bu münasebetsizi en azından meclis kürsüden istifaya davet etmek de beka tehdidine mi giriyor?
Nerede ise 20 seneye yakın Balgat’ta ikamet ettiğim için Abdurrahman Akyüz’ü de merhum Başbakan Necmettin Erbakan’ın Akyazılılar olarak bilinen, hiçbir resmi sıfatları olmadığı halde etrafa tafra satan koruma grubundan birisi olarak hatırlıyorum. Hatta Erbakan Hoca’nın Hamidiye Camii’nin abdest mahalinde ayaklarını yıkadığını hatta Hoca camiye girdiğinde ayakkabılarını taşıdığını hatırlıyorum. Tabi bunu büyüklere hürmet diye ifade edecek, yorumlayacak birileri çıkabilir. Büyüklere hürmet ahlakını taşıyan bir insan eğer bu tavrı ile riyakarlık yapmıyorsa milletimize bir madalya kazandıran genç kızımıza sevgi ve şefkatten de geri kalmaması gerekirdi diye düşünüyoruz. Biz son aylarda Ankara’ya kurt postuna bürünmüş çakalların indiğini biliyorduk da “bozkurtu” gördüğünde besmele görmüş şeytana dönmüşlerden haberdar değildik. Şimdi beklentimiz Ülkücülüğü kimse ile paylaşmayan en tabandan en tepesine kadar birilerinin bu zatı istifaya davet etmesi veya Cumhur İttifakı’nın bozkurtu tarihi bir sembol olarak kabul eden kanadının meşru zeminde gerekli tepkiyi ortaya koymasıdır.
İzniniz ile geçmişte yaşanmış birkaç hadiseden bahsetmek istiyorum. 1980 öncesi Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin iştiraki ile İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti kurulmuştu. İdeolojik çekişme ve çatışmaların çok yoğunluk kazandığı yıllardı. Özellikle Ülkü Ocakları, Dev Sol, Dev Yol, Dev Genç ve Milli Selamet Partisi’nin takipçisi olan sözde Akıncılar olarak nitelendirilen gençlik grupları caddelerde, mahallelerde ve şehirlerde rakip gruplara karşı üstünlüklerinin göstergesi olarak ellerinde yağlı boya tenekeleri ve fırçalarla caddelere duvarlara kendi inanç ve dünya görüşlerini çağrıştıran yazılar yazarlardı. Rakip grupları da engellemeye çalışırlardı. Birgün Maltepe civarında Ülkücü gençler gece yazıya çıktıklarında Akıncılar’dan bir gruba rast geliyorlar. Hemen ellerinden boya tenekelerini ve fırçalarını alıyorlar ve Ülkücü grubunun sözcüsü durumundaki bir genç Akıncılar’a dönüp diyor ki;
Ulan, şimdi sizi çok fena döveriz ama koalisyon bozulur!
Yıl 1975. Bursa’da yüksek öğrenimdeyiz. Bursa Ülkü Ocakları Başkanlığı, ülküdaşlarımızın teveccühü ile bize emanet edilmişti. O sene Bursa’nın birçok ilçesinde olduğu gibi Mustafa Kemal Paşa ilçesine de Ülkü Ocağı’nı açmıştık. Mustafa Kemal Paşa Ülkü Ocağı Başkanı, Balıkesir Lisesi’nden Mustafa Kemal Paşa Lisesi’ne ülkücülük suçundan dolayı sürgün edilen Ali Rıza Erdoğan (geçtiğimiz Şubat ayı içerisinde Konya’da rahmete kavuştu) bizi arayarak lise müdürünün öğrencilerin okulda bozkurt rozeti taşımasını yasakladığını hatta liseden kovmakla tehdit ettiğini anlattı. Biz de merhum şehit ülkücü Bekir Yücel, bizden sonra Bursa Ülkü Ocakları Başkanlığı yapan Abdullah Alay, merhum Mehmet Kutucu ve bir arkadaşımız daha Türk Metal Sendikası’ndan rica minnet bir Murat 124 araba alarak (şimdiki reisler gibi çakarlı arabalarla gezemiyorduk) Mustafa Kemal Paşa’ya gittik. Lise müdürünü sorduk. TÖB-DER’de oturur dediler. O tarihlerde TÖB-DER aşırı solun tüm fraksiyonlarını bünyesinde barındıran sözde bir öğretmen örgütü idi. Arkadaşlar ile TÖB-DER’e gittik. İçerisi sigara dumanından ve rakı kokusundan durulmaz halde idi. O dönemdeki devrimcilerin bir nevi nişanesi olan bıyıkları ağızlarını örten çok sayıda militan da vardı. Salona girer girmez bir arkadaşımız bir köşeyi, iki arkadaşımız başka iki köşeyi tuttu ve biz de doğruca lise müdürünün oturduğu masaya yöneldik. Ülkü Ocakları’nın meseleye çok ehemmiyet verdiğinin üzerinde titizlikle durduğunun anlaşılması için lise müdürüne yanımdaki arkadaşlardan birisini Ülkü Ocakları Genel Merkezi’nde yetkili bir diğer arkadaşımızın da Ülkü Ocakları Marmara Bölge Temsilcisi diye tanıttım. Lise müdürünün benzi bir anda sapsarı kesildi. Salondaki kalabalığın öfkeli ve düşmanca bakışları bize yönelmişti. Ama biz o salona girerken her şeyi göze alarak girmiştik. Lise müdürü kekeleyerek buyurun gençler dedi. Cevaben “Hocam duyduğumuza göre lisede öğrencilerinin bozkurt rozeti takmasına mâni oluyormuşsunuz” dememiz üzerine;
- Öyle şey olur mu gençler, ben tarih öğretmeniyim.
Yine kekeleyerek;
- Türk tarihinde Ergenekon Destanı’nı ve onun sembolü olan bozkurtu iyi bilirim
dedi. Biz de gülerek;
- Evet, galiba bir yanlış anlaşılma olmuş
diyerek salondan ayrıldık. O tarihten sonra Mustafa Kemal Paşa Lisesi’nde öğrencilerin bozkurt rozeti takmasına hiçbir müdahale olmadı.
Netice olarak dost düşman herkes bilsin ki tarihten bugüne Türklüğün sembollerinden birisi bozkurttur. Biz birilerinin iddia ettiği gibi hayvana filan tapmıyoruz. Bu bir semboldür. Alpaslan Gazi atamızın söylediği gibi bizler halis Müslümanlarız. Biat nedir bilmeyiz.