Bütün yürekler demedi mi analar ağlamasın!
Vatan evladı, yiğit evlatlar için yakılan ağıtlar, anaların gözyaşları dinsin.
Hep ateş düştüğü yeri yakıyor.
Bu acılar, kan, gözyaşı son bulsun denmedi mi?
PKK, PYD, YPG ve terörün bütün iç ve dış uzantıları, kökü kazınsın diye ant içilmedi mi?
Son hain terörist temizlenesiye kadar inlerine gidilsin diye bütün dünyaya ilan edilmedi mi?
2011 yılı ile başlayan ve iyice azgınlaşan terörist guruplar, örgütler ülkemizin huzur ve güvenliğini tehdit ettiğini sağır sultan bile biliyor.
Hele son Suriye'de olan iç savaş, çatışmalar nedeniyle, rejimin Beşar Esad'ın zulmünden kaçan Suriyeli sığınmacılara kapıları açarak bağrımıza bastık.
Önce 1 milyon, 2 milyon derken neredeyse resmi veya gayri resmi 8-9 milyon sığınmacıyı kucağımızda bulduk.
Bu 8-9 milyon nüfusu ülkemiz, devletimiz, milli bütçeden sağlık, eğitim, sosyal yardım vb. hizmetler vererek yaklaşık bu 13 yıllık harcamanın 300 milyar dolar civarında olduğu ifade edilir.
Ülkemiz ve bölgemiz deki Ortadoğu'yu..Filistin, Gazze, Lübnan ve Suriye'yi kan gölüne çeviren oyun kurucu emperyalist devletler başta ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya, yani Batı dünyası, diğer taraftan da Rusya'nın aşırlık hülyası sıcak denizlere, Akdeniz'e Lazkiye ve Tartus'ta üs kurmaları fırsatı doğmuştu.
Bizzat Beşar Esad, Rusya'yı davet etti.
İran, zaten mezhepçilik resmi ideolojisine göre bir şii eksenli Suriye, Lübnan, Yemen gibi ülkelere destek olduğu Hizbullah ve Irak'taki bütün etnik, mezhepsel silahlı unsurları, hem askeri kazanım hem de İran Dini lideri Humeyni öncülüğünde siyasi, dini ideolojilerini hakim kılmak için vekalet savaşları yaparak çok kan döktüler.. Çok insan katlettiler.
Oysaki Ortadoğu'da Suriye'de, Lübnan'da, Irak'ta sınırlar, yüz yıl önce cetvelle çizilmişti.
Ecdat Osmanlı'nın 400 yıl barış ve huzur içinde yönettiği bu güzel mübarek topraklardan kan ve göz yaşı akıyordu.
Ölen de, öldüren de, zulüm yapan, kendi vatandaşlarını zindanlara atan da, işkencelerle öldüren de güya adı İslam olan bir Baas rejimi iktidarıydı.
Halbuki 22 milyonluk Suriye ülkesinin ancak yüzde dokuzu Nusrani, yani devrilen, sonunda ülkesinden kaçıp Rusya'ya sığınan Beşar Esad ve ailesinin azınlık bir devlet iktidarı gücüyle, geriye kalan büyük çoğunluk yüzde doksan nüfus olan vatandaşına her türlü insanlık dışı işkenceleri yapıyordu.
Zaten emperyalist ülkeler, bu coğrafyanın yer altı zenginlikleri petrol, doğalgaz vb. madenleri sömürmek için, ülkelerin yönetimlerini, demografik, kültürel ve sosyolojik olarak, etnik, dini mezhebi yapıya göre parçalamışlar.
Devlet başkanı sünni ise, başbakan şii veya biri Arap ise, meclis başkanı Kürt gibi dağılımla, sürekli bu farklı etnik, din, mezhep vb yapıları iç çatışma ve kavgalarla birbirlerine düşürmüşler.
Tabi, ağaların keyfi yerinde…
Gelsin petroller, aksın doğal gazlar..!
Dünyayı, kendi iktidarında sürekli yönetmek isteyen emperyal güç ABD ve yandaşları da Ortadoğu'daki tetikçisi İsrail vasıtasıyla hem enerji kaynaklarını ve dünya enerji yollarını elinde tutmak istemektedir.
Bu ülkede yaşayan, yazan çizen, vicdan sahibi her aydın yurtsever insan, son iki asırdır Osmanlı Devleti'nin gerileme, yıkılma ve emperyalistlerce 14 milyon kilometre kareden, 3 kıtadan nasıl 780 bin km kare Anadolu'ya sıkıştırıldığımızı ancak Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, büyük vatanperver Kuvayı Milliye kadrosu, yedi düvele karşı bağımsızlık mücadelesini Kurtuluş Savaşı'nda kazanarak, üzerinde yaşadığımız aziz vatani emanet etmişlerdir.
Bugünlere ne canlar, ne şehitler, ne bedeller ödediğimizin şuur ve idraki, tarihten aldığımız dersle 21,yüzyılın başında daha fazla siyasi hatalar yapma şansımız yoktur.
Bölgemiz;
Yunanistan, Güney Kıbrıs, Kafkaslar, Gürcistan, Ermenistan, Batı Trakya Türkleri.. Irak 'ta kendi dili, kendi kültürü ve kendi Valisi, bürokrasisi olmayan, suni baskı ve zorlamalarla atanan bir Kürt Vali,.. demografik yapının dışarıdan nüfus taşınarak bozulması...
Nüfus ve tapu kayıtlarındaki tahribat...
Ve yalnız kalan, susturulmaya, sindirilmeye çalışılan Musul, Kerkük...!
Türkiye'deki yazan çizen aydınlardan, yerel veya Ulusal medyadan da ilgisiz davranıldığını yakınırlar.
Ecdat Osmanlı'dan sonra bir türlü huzur bulmayan, yüzü gülmeyen, kan ve gözyaşına, kardeş kavgalarına tanık olmuş topraklar.. memleketler.
İlber Ortaylı hoca da şu sözleriyle bu gerçeğe vurgu yapıyor.
"Hangi Müslüman ülkesine baksan; fakirlik, kaos, işkence, zulüm, kin nefret ve cahillik almış başını gidiyor. Ve liderleri saraylarda yaşıyor ."
Aydınlı eğitimci, yazar Hüseyin Kuruüzüm de ne güzel söylemiş şu dizelerde:
“Birbirimizin ruhunu kanatıyoruz...
Hem de bıkmadan, usanmadan...!
Ne yapmalıyız bilmem ki !
Oysa ;
Bir merhaba,
Bir gülümseme,
Bir hâl hatır sorma,
Neler halleder, neler..? "
Bu ateş çemberi içinde çok sık değişen dengeler, askeri, ekonomik ve siyasi şartlar içinde her an her şey olabilir bölgemizde.
Hep denilen 40 tane oyun.
Oyun içinde oyun.
12 yıl aradan sonra Şam' da Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin Büyük elçilik binası geçen Cuma günü yeniden törenle açılması, bir büyük elçimizin geçici hükümet ve Suriye yapılanması çalışmalarında resmi işlemler için atanması çok olumlu gelişmeler olarak görünüyor.
Yıllar sonra büyük elçilik binasında Ay yıldızlı bayrağımızın dalgalanması, bizzat Şam’daki Suriye halkının coşku dolu sevinç gözyaşlarına tanıklık ettik.
Ayrıca Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın’ın Emevi Camisi’nde Cuma namazı kılması, yaşanan güzel iklimin hem Suriye halkına, yeni oluşacak yönetime ve bütün dünyaya verilen çok önemli mesajdı.
Hani denir ya, dostlarım veya dost bildiklerim, benim cenazeme, düğünüme geldi mi?
Hasta olduğumda bir çorba tas ile evime koştu mu? Aynı coğrafyada kader birliği yapıyorsak ve yapacaksak; acı keder, sevinç ve mutlulukta bir olmak gerekir. Hem komşu olmak hukuku, hem de ortak din tarih, kültür ve medeniyet şuuru gereği.
Meşhur müzisyen ve sanatçı Orhan Gencabay'ın şu şarkı dizeleriyle yazımı tamamlıyorum ;
"Düşe kalka varacağım.
Yanıp sönen ümidime..
Gayret et deli gönlüm,
Derman gelsin dizlerime "
Atalarımız demiş ki;
"Yitik kaybedildiği yerde aranır.
Düşe kalka gidiyoruz bir yerlere."
Gözyaşı, kan..ve enkaza dönen şehirler görmemek üzere.
Çünkü ;
Türkiye, çok ağladı.
Çok gözyaşı döktü.
Analar da ağlayacak ne göz, ne gözyaşı kaldı.
Türk Milleti'nin gözyaşları dinsin.
Kalın sağlıcakla.