Prof. Dr. Niyazi Berkes’e göre “Osmanlı Devleti, kuruluşundan 1520 yılına kadar Batı Anadolu ve Balkanlarda hüküm süren kara devletidir”. Bu tarihe kadar Anadolu’nun tamamına hükmetmiyordu. Şii İran devleti Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu da, bugünkü Irak topraklarında söz sahibiydi.
Yavuz Sultan Selim’in dehası sayesinde, Osmanlı Devleti, askeri ve idari atılımları ile Anadolu, Suriye, Filistin, Mısır ve Arap yarımadasında hâkimiyetini perçinlemiştir.
Osmanlı Devleti Yavuz’la Akdeniz’de egemenlik kurmanın yollarını aramış, bu şeref Kanuni Sultan Süleyman’a nasip olmuştur.
Sultan Süleyman Rodos’u 60 bin şehit vererek zapt etmiş, Barbaros Hayrettin Paşa’yı Kaptan-ı deryalığa getirerek, Akdeniz’de Osmanlı devletinin hâkimiyetini sağlamıştır. Haçlılara karşı 1538’de Preveze Deniz Savaşı kazanılarak; Tunus, Libya, Cezayir ve Fas’a kadar Akdeniz’i hâkimiyeti altına almıştır. Yavuzla başlayan imparatorluk sürecini Akdeniz’i Türk gölü haline getirerek tamamlamıştır.
Akdeniz hâkimiyeti, Hindistan Basra, Mısır, baharat ve ipek yolunun kontrolünü sağlamıştır. Akdeniz tarih boyunca kıyısı olan ülkelerin ilgi alanı olmuştur. Amerika kıtası ve Ümit burnunun keşfine kadar Akdeniz, Orta doğu, kuzey Afrika ve güney Avrupa ticaretinin önemli deniz yollarından dolayı daima stratejik konumunu korumuştur.
Akdeniz de askeri ve ticari sevkiyat kadırga denen, insan kürek gücü ile çalışan gemilerle yapılıyordu. İlk defa Portekizliler kalyon denen daha sağlam açık denizlere mukavemetli yelkenle çalışan gemileri yaptılar. Ümit burnundan dolaşarak Hindistan’a ulaştılar. Bu durum Akdeniz ticaretine rakip olan Portekizlilerin, Hindistan ve uzak doğuda önce ticari sonra askeri üsler kurmasına yol açtı. Osmanlı buna karşı Piri reisi Kızıldeniz den Hindistan’a gönderdi. Ancak kadırga tipi gemiler Hint okyanusunda başarı sağlayamadı. Piri reis perişan olup, geri çekildi. Bunun bedelini idam edilerek ödedi. Sokullu, Kılıç Ali paşayı, Kaptan-ı Derya olarak Hindistan’a gönderdi. O da başarı sağlayamadı.
Netice 17-18 yüzyıl Osmanlının Akdeniz de hapsolması ile neticelendi. Askeri ve ticari bir tıkanmaya uğradı. Sonraki yıllarda Portekiz sahadan çekilir gibi oldu. Buharlı gemilerin icadı ile İngilizlerin açık denizlerde hâkimiyet sahibi olduğunu görüyoruz. Osmanlı bu hususta maalesef geri kalmış İngiliz ve Fransızlar 18.Yüzyılda, Akdeniz’de hâkimiyet kurarak Mısır’ın Osmanlıdan koparılmasına çalışmışlar ve muvaffak olmuşlardır.
Sevr anlaşması ile 1.ci Dünya savaşından sonra Anadolu işgal edilmiş, İşgalcilere karşı Atatürk’ün önderliğinde kurtuluş savaşı kazanılarak,1923 te Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin, kuruluşundan 1974 Kıbrıs harekâtına kadar Akdeniz de bir iddia ve talebi yoktur. Ancak 1974 yılında Kıbrıs barış harekâtı ile ilk defa gemilerimiz Akdeniz’de boy göstermiş, bu da, ABD’nin ambargosu sonucu uzun yıllar askeri ve ekonomik kriz yaşanmıştır.
1974 yılında Akdeniz deki Amerikan 6.filosu Kıbrıs harekâtına mani olmak için harekete geçmiş, rahmetli Erbakan hava kuvvetlerinde 300 havacı pilotla bir toplantı yapmış, 8 pilotun 6.cı filoyu harakiri uçuşu yaparak, durdurma talebine 300 pilot evet, hepimiz varız diyerek ortaya atılmışlardır. Bu istihbarat CIA tarafından Amerikan başkanına iletilmiş, 6.cı filonun bu müdahalesi önlenmiştir.
Bugün Akdeniz de olup biten mücadele, Türkiye’nin istiklal ve istikbal mücadelesidir. Bunun dönüşü olamaz. Bundan vazgeçmek demek Türkiye’nin bölünmesine, vesayet altına girmesine razı olmak demektir. Türkiye’nin Akdeniz ve Afrika kıyılarında askeri üsler kuran modern, üstün teknolojiye sahip Deniz kuvvetleriyle, bunu başaracağına neticede askeri, siyasi, ekonomik ve sosyal atılımlarının onu bölgenin ve Mavi Vatan Akdeniz in geleceği üzerinde söz sahibi ülke yapacağına olan inancımız tamdır.
Mustafa Kemal Atatürk “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir” emri ile bize bu gerçeği, 100 yıl evvel hedef olarak göstermiştir.