20 Ocakta göreve başlayan ABD Başkanı Joe Biden, seçmenlerine verdiği sözü tutarak “soykırım” kelimesini kullandı. 1981’de de Ronald Regan aynı terimi kullanmıştı.
Bu yıl 24 Nisan’da bu terimin kullanılacağını belli etmişlerdi.
Biden, başkan seçilme tebrikini 93 gün gündür kabul etmemişti.
Dünya iklim zirvesi, sanal ortamda gerçekleştirildi. Orada da karşımıza Bşk. Yrd. Kamala Harris oturtulmuştu.
Biden yönetimi, halefi Donald Trump’ın ötelediği S-400’le bağlantılı olarak, Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşılık Verme Yasasını (CAASTSA) uygulamaya başladı. Yetmedi, S-400’ler yüzünden F-35 Müşterek Taarruz Uçağı programından Türkiye’yi çıkaran kararı tersine çevirme ümitlerini suya düşürdü.
“ABD Savunma Bakanlığı geçtiğimiz hafta, Türkiye'nin F-35 programından resmen çıkarıldığına ilişkin Ankara'ya bildirimde bulundu. Bu kapsamda; Tucson/Arizona’da eğitim gören pilotlarımız, geçtiğimiz yıl ülkemize geri dönmüşlerdi. F-35 programı geri kalan 8 ortakla yenilenen anlaşmaya göre devam edilecek. Türkiye F-35’in 1005 parçasını üretiyordu. Hesapta Türkiye ilk etapta 100 adet F-35A alacaktı. 2018’de mülkiyeti Türkiye’ye verilmiş 6 uçak transfer edilmedi. Uçaklar 2020’de ABD Hava Kuvvetleri’ne verildi. ABD, Aralık 2020 itibarıyla Türkiye’nin ürettiği parçaların tamamı için yeni tedarikçiler buldu.”
2.5 milyar dolara satın alınan S-400’lerin aktive edilmemesi durumunda saksıdaki plastik çiçek, 1,25 milyar dolar harcanarak heba olan F-35 projesin adını da sizler koyun!
Dr. Can Kasapoğlu’nun tespitiyle; “Türkiye için F-35, sadece bir savaş uçağı değil, Türk savunma eko-sisteminin yüz milyonlarca dolarlık bir portföye sahip olduğu, binlerce kişiye istihdam oluşturan bir proje idi… F-35 programından dışlanılması, Türkiye için ciddi bir kayıptır.”
ABD ile bunlar yaşanırken 6 ay kadar önce Karadeniz havzasında da hareketlilik baş gösterdi. Ruslar orduyu Ukrayna sınırlarına yığıp, Karadeniz’de askeri tatbikata koyulup, kısmen uçuşa yasak bölge ilan edip, dosta düşmana duyurdular. Böylece Ukrayna’nın arkasında duran güçlere, Kırım ve Dombas Bölgesi için mesajlarını ilettiler.
Ortalık bir anda gerildi. Bizim dışımızdaki ülkeler, birbirlerini test ederek vaziyetlerini aldılar. Biden yönetimi NATO’nun Avrupa kanadında aradığı blok duruşu (İngiltere-Çekya-Slovakya ve Polonya dışında) bulamayacağını anladı. ABD’nin Rusya’yı çevreleme stratejisinde Kuzey Akım 2 boru hattını durdurmak da var. Alman Şansölye Angela Merkel, Rusya ile stratejik ortaklığı Amerikan çıkarları için öldürmek niyetinde olmadığını gösterdi.
Bu nedenle; ABD, Rusya'ya karşı geri adım attı. NATO’nun kalkan olacağını zannedip, Zelinski’nin mağduriyetine destek yatırımı yapanlar yanıldılar. ABD bakmadı bile;
Günlerce Montrö ile yatıp kalkarken ABD, Boğazlardan Karadeniz’e iki savaş gemisini gönderme planını askıya aldı.
Bu gerilimli süreçte bile Biden, Erdoğan’ın aylardır beklediği telefonu açmadı. Bunun yerine Putin’i aradı. Mesaj; “ABD kontrolsüz bir gerilime sürüklenmek istemiyor” idi. Diyalog kuruldu ve devamında Ki Putin’in Biden’ın davetiyle İklim Zirvesi’ne katılması da tarafların başka bir boyuta geçtiklerinin göstergesiydi.
2011’den beri iyi komşuluk, müttefiklik ve ortaklık ilişkilerinden uzak nice restleşmeler, parmak sallamalar, almam-vermem sözleri, ilişkilerinin tabiatına sığmayan yollara sapıldı. Irak’ta 1,5 milyon, Suriye’de 1 milyon insan öldürüldü. Tarih ve gerçeklikten koptukça hatalar arttı. En nihayetinde dış ilişkilerde uyumu yerle bir ettik.
Zelenski, Kırım siyasetine ortak edip risklerin bir kısmını Türkiye’ye yüklemek istemiş olmalıdır. Kırım’ı Ruslara, Dombas’ı Rus yanlılarına kaptırdılar ama NATO’nun yetişmediği noktada Türkiye’yi kendilerine siper edebiliyorlar. Albayraklar, silahlı insansız hava aracı (SİHA) geliştirip satacak; öyleyse Ukrayna ile askeri ortaklık iş görür. Ukrayna vesilesiyle ABD’ye de Türkiye’nin ne kadar mühim bir ortak olduğu hatırlatılmış olur. Başta İngiltere olmak üzere Avrupa’nın Rusya karşıtı ülkeleri nezdinde de harakiri yaparak gönüllerde karşılık bulacağı hesaplanmış olmalıdır. Ruslarla Karadeniz’de elde edilmiş güveni yok etme pahasına, Amerika ve tarihsel İngiliz emelleri için Montrö Sözleşmesi de tartışmaya açılır.!
TBMM Başkanının “İstanbul Sözleşmesi’nin feshinde sonra “Bir Cumhurbaşkanı Montrö’yü de feshedebilir mi?” sorusuna, ”Cumhurbaşkanı Montrö’den de diğer uluslararası anlaşmalardan da çekilebilir” demişti.
Rusya ile ilişkiler bu noktaya gelirken Erdoğan Karadeniz-Ukrayna popülist yaklaşımıyla yumurtaları bir sepette taşıma adına ABD’den istediklerini koparabildi mi?
Hayır.
Ukrayna-Rusya arasında demeçler gidip geliyor. Artık savaşa sürüklenme tehlikesi geçti. NATO’dan ümidini kesen Ukrayna lideri Volodimir Zelenski, Putin’e “Dombas’a gel konuşalım” teklifinde bulundu. Putin de Zelenski’nin Ukrayna’nın iç sorunlarını çözmek için Dombas’a gidip ayrılıkçı yönetimle konuşabileceğini ama mesele Rusya-Ukrayna ilişkileri ise kendisini Moskova’da beklediğini söyledi. Diyalog kurulmuş durumda;
Peki ya sonuç?
Ruslar diş göstermekte tereddüt etmedi. Amerikalılar da sunulan rüşvetlerin üzerine atlamadı.
Bu süreçte Ruslar dönüp ilk faturayı Türkiye’ye kesti. Rus turistlerin, 15 Nisan-1 Haziran arasındaki 533 bin Türkiye rezervasyonlarının iptal edildiğini geçen hafta yazmıştık. Sputnik’in aktardığına göre Rusların yeni destinasyonları Kızıldeniz’deki Şarm El -Şeyh ve Kahire, Yunanistan vizesiz Rus turist kampanyasını telaffuz ediyor.
Rusya Başbakan Yardımcısı, Türkiye'nin Ukrayna'ya SİHA tedarik etmesi halinde, Ankara ile askeri ve teknik iş birliğini gözden geçireceklerini söyledi.
6 aydır yaşanan Ukrayna-Rusya geriliminden kendi lehimize sonuç çıkarma politikası burada da sonuç vermedi.
Ne İsa’ya, ne de Musa’ya yaranabilmişiz.
Rusya’ya karşı Amerikan kartı, ABD’ye karşı S-400 kartı; Bunun sürdürülebilir olmadığını kafamızı duvarlara vura vura öğreniyoruz. Yanlış yaparak doğruyu bulmaya çalışırsak ağır bedeller ödemek zorunda kalıyoruz. Tek tabanca oynayarak buraya getirdiniz.
Doğru hareket tarzını gösteren aksakallara, tecrübeli devlet adamlarımıza, politikacılara, bilim insanlarına, inanmak istemediniz. Şimdi, durum ve hasar tespiti yapıp yeni bir yol haritasına ihtiyacımız vardır. Suçun sahibinin olmadığını biliyoruz. Çok konuşmaya değil, icraata ihtiyacımız var. Birbirimizi eleştirerek yiyip bitirmek değil, uzlaşmak zamanıdır. ABD-Türkiye ilişkileri yeni bir evreye doğru yol alıyor. Buna göre stratejiler geliştirmek durumundayız. Yeni bir hatayı, yeniden yapma lüksümüz yoktur
Bunun geleceği belliydi. Sürpriz yok; uzun uzun çalışılmış bir metin. Tanıma-Tazminat-Toprak talebi yolunun açılacağına da şüphe yoktur.
İlk iş olarak devletimizin karar mekanizmalarının çalıştırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Acilen parlamenter sisteme dönüp, TBMM’nin saygınlığının yeniden tesis edilmesine, Yargının bağımsız ve tarafsızlığına, Dışişlerinin saygın kariyer diplomatlarımızın üreteceği Milli Politikalara, Türk Silahlı Kuvvetlerinin demokrasi içinde kalarak üretken eski yapısına kavuşturulmalarına acilen ihtiyaç bulunmaktadır. Bu şekilde devam ettiğimiz takdirde ülkemiz savrulacaktır.
Cumhuriyetimiz en zor günlerini yaşıyor. Buradan çıkışımız vardır. Yeter ki inanalım. Hintli yazar Tagore şöyle diyor. “Benim en güçlü anım en güçsüz olduğum andır.”