Türk ve Aydınlı çiftçilerin sorunları

Kemal BENLİ

Tarımın sorunları, artık sadece Aydın tanırımın değil, Türkiye’nin ve hatta tüm Dünya çiftçilerinin ve tarımının sorunu haline gelmiş durumdadır. Sadece Aydın ya da Türk değil tüm Dünya çiftçilerini olumsuz yönde etkileyen küresel bir sorun ve boyut kazanmıştır.

Bu olumsuz etkilerin sonucunu, görsel ve yazılı basından sosyal medyadan duyuyor, okuyor ve görüyoruz. En gelişmiş AB Ülkelerinin neredeyse tamamında, çiftçiler, traktör ve tarımsal makinaları ile tüm şehirlerde cadde ve sokakları işgal ederek, hükümetlerin gıda üretim politikalarını şiddetle protesto ediyorlar, gıda ithalatının yasaklanmasını isteyerek market raflarındaki ithal ürünleri yerlere ve çöpe atıyorlar.

Küresel emperyal güçler, psikolojik yöntemler dahil, çeşitli hileli usul ve yöntemlere başvurmak suretiyle, çok değerli verimli tarım arazilerini ya ele geçirerek ya da o ülkede tarımsal üretim usul ve yöntemlerini zorlaştırarak, değersizleştirerek, tarımsal üretimi zahmetli ve masraflı göstererek, girdi maliyetlerini yükselterek tarımsal faaliyetleri engellemektedirler.

Başta tarım makinalarının vazgeçilmez enerji kaynağı olan dizel yakıtın, her gün gelen zamlarla pahalılaştırılarak maliyet değerlerinin yükseltilmesi, başta Türk Çiftçisi olmak üzere, tüm Dünya Çiftçilerinin en önemli sorununu teşkil etmektedir.

Bir birim fiyata mal ederek yetiştirdiği ürününü, maliyetinin altında bir fiyatla satmak zorunda kalan bir üreticinin, ,bir çiftçinin üstüne üstlük tapulu arazisi, çeşitli bahanelerle ve neredeyse, zorla elinden alınarak bir başkasına veriliyorsa, o çiftçinin bütün şevki, hevesi ve üretim heyecanı yitecek, Devlete, millete, vatan ve bayrağa hiçbir saygı ve güveni de kalmayacaktır.

Atatürk’ün, Türk Milletinin hakiki efendisi olduğunu söylediği köylünün elinden alınan toprak, bilmem ne üretimi için bir başkasına veriliyorsa, bu, milletin hakiki efendisi olan köylüye zulümden başka bir şey olamaz.

Çiftçi, insanların temel ve önemli ihtiyaç maddesi olan gıda üretimi için gereken yatırımı yapmış, tarımsal üretimde ihtiyaç duyacağı traktör vb. tüm makine, araç ve gereçleri, ağır borç yükü altına girerek satın almıştır. Bu çiftçiye bir de çeşitli bahanelerle yapay zorluklar çıkarılırsa ve geçim kaynağı toprağı elinden alınırsa, saman dahil tüm gıda maddelerini, ihracatçı ülkelerin belirlediği fiyattan ithal etmek zorunda kalırız.

Dünya Gıda Üretimini tekeline almak isteyen Dünya tröstleri emperyal güçlerin, ABD başta olmak üzere, AB ülkelerinde, Türkiye’de, Filistin’de, Afrika’da, Asya’da, hasılı tüm Dünya genelinde, tarım arazilerinin, toprak sahiplerinin ellerinden çeşitli usul ve yöntemlerle ellerinden alındığından bahsetmiştim.

Bu yöntem ve usullerle sadece tarım arazileri değil, maden sahaları da asıl hak sahiplerinin ellerinden alınmaktadır. Uzaydan, 000 Km. uzaktan, uydu fotoğrafları ile yeryüzündeki tüm maden sahaları, petrol yatakları, yeraltı su kaynakları, arkeolojik kalıntılar uydularla tespit edilmektedir.

Maden ve petrol sahaları uydudan tespit edilerek orman arazileri, gene uydular vasıtası ile uzaktan yakılmıştır. “ Orman yangınları Amerika’da da oluyor, onlar da orman yangınlarını günlerce ve hatta aylarca söndüremiyorlar. Bir ülke kendi ormanlarını yakar mı?” diyorlar. Evet. Yukarıda yazdığım neden ve gerekçelerle yakar.

Ayrıca, ABD’ de yanan orman alanları, yerlilere ayrılmış rezerv arazileridir. Yerliler, kimliklerini unutmuş değillerdir. Toprakları zorla ellerinden alınarak, batının oluşturduğu kokuşmuş kültürle uyum sağlamak istemeyen yerliler, ABD hükümetlerinin kendilerine ayırdığı rezerv topraklarda yaşamaya mahkum edilmişlerdir. Yerliler, olası başkaldırıya karşı bir önlem olarak, Batı Kültürüne entegre edilerek kimlikleri unutturulmak istenmektedir. Yeliler, kendilerine ayrılan topraklardan, ormanlık alanlar yakılmak suretiyle çıkarılmak istenmektedir. Aynı taktik, Güneyde yaşayan Afro Amerikalılar için de geçerlidir. Florida’ da zencilere ait topraklar, çıkarılan El Nino Kasırgası ile ellerinden alınmıştır.

Amerika’da tarım, bizdeki gibi karakucak yağlı güreşlerin yapıldığı gibi yapılmaz. Tamamen bilimsel usul ve yöntemlerle teknik olarak yapılır. Bir tarlanın uzunluğu 80 Km’dir ve ekilen tohum aynı yerde entegre tesislerde işlenerek ekmek olarak çıkar.

Bir besi buzağısı, aynı entegre tesiste paketlenmiş sosis ve salam olarak çıkar.

Çok sıradışı ileri bir öngörüye sahip olan Atatürk boşuna; “ İstikbal Göklerdedir!” dememiştir.

Öyle görünüyor ki¸ gelecekte, tüm canlıların yaşayabilmesi için gerekli olan üç değer çok önem kazanacak ve bu değerlere sahip olabilmek için savaşlar olacaktır. Bu değerler; su, gıda ve enerji kaynaklarıdır. Zaten, 60-70 yıldan beri, suyun önemi her fırsatta vurgulanmakta ve gelecekte su savaşları olacağı haberleri basına yansıtılarak, adeta bu savaşların zemini ve alt yapısı hazırlanmaktadır.

Bir canlı, en fazla 6 dakika oksijensiz, 4-5 gün susuz ve 3 ay besinsiz olarak yaşayabilir. Bu durumu çok iyi bilen şer odağı emperyal güçler, kendi tekellerine alma çabasında ve büyük ölçüde başarılı olmuş durumdadırlar. Bu amaçla, çeşitli hileli usul ve yöntemlere başvurarak bu sorunların bir kısmı; aşırı, zamansız ve istenmeyen yağışlar ya da kuraklık, aşırı sıcaklar, aşırı soğuk ve don vb. gibi iklim koşullarından kaynaklanırken birçoğu da insan eli ve insanın doğaya müdahalesi sonucu oluşmaktadır.

Zamansız, gereksiz, ve istenmeyen aşırı yağışlar, şiddetli yel ve fırtınalar, su ve sel baskınlarına, toprak aşınma kaymalarına, toz ve kum fırtınalarına, don vurmasına ve su kesmesine neden olarak; dolu yağışları da, meyve ve yaprakları kırarak ve zedeleyerek ürüne zarar verirken, aşırı sıcaklar ise, çiçeklerin tozlanarak döllenmesine ve meyve oluşumuna engel olmaktadır. Çiçeklerin tozlanma yolu ile döllenmesi, belirli sıcak aralığında olmakta, bunun altında ve üstündeki sıcaklıklarda tozlanma ve döllenme olmamaktadır.

Yağışa ve suya gerek duyulan zamanlarda yeterli miktarlarda yağışın olmayışı da bitkilerin gelişememesine, ürün kaybına ve ürün niteliğinin düşmesine neden olmaktadır.

Bunların dışında, virüsler ve bakteriler gibi mikroskobik canlıların yanısıra, mantarlar, küsküt ve ökseotu gibi asalak bitkiler, böcekler ve larvaları, kelebek tırtılları da çok önemli zararlara yol açmaktadır.

Ayrıca, domuz gibi yaban hayvanlarının verdiği zararları da hesaba katacak olursak, çiftçi ve üreticilerin ne kadar önemli üretim sorunları ile karşılaştıklarını ve büyük oranlarda zarar ve ziyana uğradıklarını görürüz.

Bu, tarım zararlıları ile mücadele etmek, maliyetleri önemli ölçüde artırıcı zahmetli bir iştir.

Bir de, doğal gibi görünen, ancak doğal olmayan, insan müdahale ve eli ile gerçekleştirilen engeller var. Bunları da şöyle sıralayabiliriz:

Yeni tarım alanları açmak için dağ yamaçlarının uygun olmayan şekilde teraslaması, yamaçlara ve yaylalara bina yapmak için çukurlar kazılması, akarsuların doğal akaçlarına müdahale edilerek ya-taklarının değiştirilmesi de toprak aşınmasına ve taşınmasına neden olmaktadır.

Bitkilerin gelişim evrelerinde olmayan, yersiz ve yetersiz olan, zamansız yağışların ya da çok aşırı sıcakların hasat zamanı olması, ekin-tarla ve orman yangınlarına ve ürün kaybına neden olmaktadır.

Toprak aşınıp taşınmasının getirdiği sorunlar bir yana, bitki zararlıları ile mücadele, maliyetleri çok daha fazla artırıcı zahmetli bir iştir.

“ Zirai Mücadele İlaçları “ olarak adlandırılan ilaçlar, kimya sanayiinde ilerlemiş ülkelerin, bazı belirli büyük ortaklıkları tarafından üretilerek oldukça yüksek fiyatlarla satılmaktadır. Veteriner ilaçları dahil, her türlü zirai ilaçların üretim, dağıtım ve satışını bu holdingler yapmaktadır.

Üst üste biriken ve kronikleşen bu sorunlar nasıl ve neden oluştu? Birileri, bilerek ve bilinçli olarak mı yaratıyor bu sorunları?

Olup bitenler ve yaşananlar gösteriyor ki; Türk köylüsünün, çiftçisinin elindeki topraklar da aynı usul ve yöntemlerle ellerinden alınmak istenmektedir.

Alınmak istenirken çok çeşitli başka yöntemler de kullanmaktadır. Bunlardan birisi de, bazı bankaların, çiftçilere verdiği kefilsiz tarımsal destek kredileridir.

Bazı bankalar, arazi sahibi çiftçilere, kefiliz, sadece tarlasının tapusunu getirmesi ve ipotek etmesi koşulu ile Tarımsal Destek Kredisi vermiştir. Büyük bir heves, şevk ve heyecanla, çok kazanacağı umudu ile külliyetli miktarlarda ağır borç yükü altına sokulan çiftçi, gene ince ve ustaca yapılan ayak oyunları ile tuzağa düşürülerek toprağına el konmuştur.

Dışarıdan ithal ettirilen ürünler nedeni ile elindeki ürünü maliyet fiyatının altında satmak zorunda bırakılan Türk Çiftçisinin dayanacak gücü kalmamıştır.

Yazımı kaldığım yerden sürdüreceğim. Saygılarımla.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.