“Bu tartışma da nereden çıktı durduk yerde?”
Demeyin sakın değerli okurlarım!..
Özellikle bu coğrafyayı vatan edinişimizden bugüne açık gizli, savaşlı savaşsız, her türden konum içerisinde insanımızı Türk kavramından, Türklük bilincinden uzaklaştırmayla ilgili yapılan sinsi faaliyetlerden birisini yaşıyoruz şimdi de!
Hem de insanımızın gönlünü, ruhunu, kalbini birbirine bağlayacak; ısındıracak, Türk milletinden olmanın onuru ve gururunu yaşatacak asıl mecralardan birisi olan edebiyat alanında yeni bir cephe açılmış olunuyor bu tartışmayla…
Okullarımızda Türk Dili ve Edebiyatı dersleri okutulurken, üniversitelerimizde Türk Dili, Türk Dili ve Edebiyatı, Türk Lehçeleri, Türk Tarihi adıyla bölümler varken, bir yerlerden temiz sulara zehir saçmak misali Türkçe Edebiyat tanımlamasıyla bir bütünlük bilincinin ayrıştırılmasına yönelik sinsi bir oyun piyasaya sürülmüş bulunmaktadır.
Hemen ifade edelim ki, dünyada büyük milletlerin, devletlerin edebiyatları o ülkenin milletinin diliyle tanımlanır: Rus Edebiyatı, Yunan, Fransız, İngiliz, Çin, Fars, İspanyol, Arap edebiyatı misali. Durum böyleyken neden durduk yerde Türk Edebiyatı demekten vazgeçilir de sanki saydığımız milletler millî varlıklarının ifadesi olan tanımlamadan vazgeçerek Rusça Edebiyat, Çince, Farsça, İspanyolca, Arapça, edebiyatı demişler gibi Türkçe edebiyat denilmeye başlanmıştır…
Değerli okurlarım, mademki bu ülkenin aslî unsuru Türk’tür, ülkemizin adı Türkiye’dir:
Bu isimlendirmeyi de Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın verdiği bilgilere göre ilk olarak İtalyanlar; Cenovalılar, Venedikliler yapmışlardır. Bu coğrafyanın aslî unsurunun Türk olduğunun hakkını onlar teslim etmişlerdir.
Devletimizin adı: Türkiye Cumhuriyetidir.
Bu sosyolojik ve tarihi gerçeklik Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK öncülüğünde kurulan Türkiye Cumhuriyet Devletimizin 1924 Anayasasında devletimizin ana yapısı olarak yerini almış ve 100. Yılını kutladığımız 2023’e kadar böyle gelmiştir.
Anayasanın ilk dört maddesi nedir?
I. Devletin şekli
MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti
MADDE 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.
Başkenti Ankara’dır.
IV. Değiştirilemeyecek hükümler
MADDE 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
Tekrar ana gündeme dönersek, insanımızı ülkesinden, devletinden, milletinden ve insanından koparmayla ilgili çok yönlü faaliyetler bütün hızıyla sürdürülmektedir:
3. sayfa haberleri -farkında olunarak ya da olunmayarak- bu konuya hizmet etmektedir: 3. Sayfa haberlerini okuyanlarda üleksine, insanına karşı bir güvensizlik oluşmaktadır. Bunun sonucunda da: “Bu ülkede yaşanmaz!..” , “İmkânım olsa bu ülkeyi terk ederim!..” , “Bu millet adam olmaz!..” vb ne kadar olumsuz söz varsa sinsice dolaşıma sokularak insanımızın temel değerleriyle gönül bağı koparılmaktadır.
En kötüsü de hükümetle devlet kavramı eş tutularak, hükümete karşı olayım derken devlete karşı olmak gibi bir noktaya varılmaktadır. Devletimizin hayatın farklı alanlarında elde ettiği başarı ve güzellikleri dile getirmek hükümet yanlısı olarak algılanmakta bundan dolayı da devlet gücüyle ilgili konuların gururu ve onuru yaşanamamaktadır. Sanki devletimizin uluslararası alanlarda elde ettiği başarı dile getirilirse hükümet yanlısı propoganda yapılıyor anlaşılmaktadır.
Bu hastalıklı durum da insanımızda devletiyle olan gönül bağını koparmakta, millî heyecanları yaşayamamaktadır.
Bu konuda Orhun Âbidelerindeki yazıtlarda büyük atalarımızdan olan Bilge Kağan şu sözleriyle dikkâtimiz çeker:
“Ben Türk Bilge Kağan, sözlerimi işitin:
Ey Türk halkı, Çin halkının tatlı sözlerine, yumuşak ipekli kumaşlarına kanıp, çok sayıda öldün.
Türk beyleri Türk unvanlarını bırakmış, Çin unvanlarını alarak Çin hizmetine girmişler ve Çin Hakanına tabi olmuşlar.
Türk halkı, yok olmak üzere imiş, Türk Tanrısı, Türk halkı yok olmasın diye babam İlteriş Kağan ve annem İlbilge Hatun’u göğün tepesinden tutup daha yükseğe kaldırmış. Babam Çinlilere başkaldırmış, Devletsiz halkı, Türk örf ve âdetini bırakmış halkı, atalarının töresine göre yeniden yaratmış, eğitmişler. (…) Babam Hakan, sefer etmiş ve savaşmış. Tanrı öyle buyurduğu için düşmanları bağımlı kılıp diz çöktürüp baş eğdirmişler.
Ey Oğuz beyleri, halkı işitin: Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe senin devletini ve yasalarını kim yıkıp bozabilir?
2023’te Türkiye Cumhuriyetimizin 100. Yılını yaşarken silkinmemiz gerekiyor. Bizi Türk milleti olarak ruh köklerimizden koparacak her türden açık ya da gizli oyun ve planları fark etmeli; nihayetinde bu topraklardan bizi söküp atmak isteyen içimizdeki ya da dışımızdaki mihrakların oyununa gelmemeliyiz.
Bu konudaki yol göstericilerimiz: Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ile 10. Yıl Nutku’dur öz olarak.
Son söz:
Edebiyatımızın adı; TÜRK EDEBİYATI dilimizin adı da TÜRK DİLİ’dir.
GÜL/AYDIN… SEVGİLERİMLE…