Türk Dil Devriminin 82’inci Yılında Dil Bayramı ve Türkçemiz!

Mehmet EROĞLU

“Unutmuşum ana demesini bile,
Öykünmüşüm türküsünü ellerin,
Ağzıma bir kara düşmüş bağışla beni,
Seslenir bana ovam, bağım.
Türkçem, benim ses bayrağım.”
 

Fazıl Hüsnü Dağlarca

Türk Dil Devrimi’nin ve Türk Dil Bayramı’nın 82’inci yılında Türkçemiz ne yazık ki buruk bir dönem geçirmektedir…

Bayram coşku demektir, bayram sevinç demektir. Oysa Türkçemiz, kültür emperyalizminin etkisiyle yabancı dil özentilerinin, öykücülerinin elinde perişan olmuş ve sahipsiz kalmıştır.

26 Eylül 1932 tarihinde; Türk Dilini de yabacı dillerin boyunduruğundan kurtarmak amacı ile Türk Dil Kurultayını açan Gazi Mustafa Kemal: “Ulus demek dil demektir” diyerek, ulusallığı dille bütünleştirmiştir…

1932 yılında Mustafa Kemal öncülüğünde kurulan “Türk Dili Tetkik Cemiyeti”, bir süre sonra “Türk Dili Araştırma Kurulu” adını, 1936 yılında da “Türk Dil Kurumu” adını almıştır.

Bir takım siyasi çalkantılardan sonra, Türk dil Kurumu, 1982 yılında kapatılmış “Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu” adı verilmiştir.

Günümüzde; geçen süreç ve ortaya konulan çabalar göz önüne alındığında; bireylerin ve toplumun, Türkçemize daha fazla sahip çıkması beklenirken, görüyoruz ki etki ve özentiyle kurumlara, işyerlerine, giyim kuşamlara, araçlara hatta çocuklarımıza yabancı adlar verilmektedir.

Dil, insanlık tarihiyle birlikte ortaya çıkmış ve süregelmiş bir olgudur.

Bu süreçte insan ve iletişim birbirine koşut olarak gelişim göstermiştir.

Dil, kültürün en temel öğesi olarak insanlar arası iletişimde en etkin araç olarak kabul edilmektedir

Konfüçyüs’e “Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız, ilk işiniz ne olurdu?” diye sormuşlar.

Büyük Filozof cevap olarak:

“Hiç şüphesiz, dili gözden geçirmekle işe başlardım”.

Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz.

Düşünce iyi anlatılmazsa; yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz.

Ödevler gereği gibi yapılamazsa; töre ve kültür bozulur.

Töre ve kültür bozulursa; adalet yanlış yola sapar.

Adalet yoldan çıkarsa; şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez.

İşte bunun içindir ki; hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” demiştir

Dil, üzerinde yaşadığımız toprak gibi ürünlerini sessizce bize sunar ve bizler bu sonsuz bahçenin meyvelerini sadece toplarız

Çünkü insanlarla, düşüncelerle, nesnelerle aramızdaki en önemli iletken dildir. İnsanları, düşünceleri, nesneleri, dilin aracılığıyla kavrarız. Dil aracılığıyla kendimizi ifade ederiz.

Türkçemizi niçin doğru kullanmalıyız, sorusunun cevabı da buradadır.

Dili doğru kullandığımızda o iyi bir iletkendir; yanlış kullandığımızda ise kötü bir iletkendir.

“Koca YUNUS ne güzel söylemiş:

Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı.

Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz.

Kişi; bile sözün demini, demeye sözün kemini.

Bir cihan cehennemini, sekiz uçmağ ede bir söz.”

Türkçe; güzel, zengin, tarihi kimliği olan, yaşayan diller arasında yer alan bir dildir. En sınırlı değerlendirmelerde bile Türkçe, bugün 250 milyon insanın günlük yaşamında iletişim dili olarak kullanılmaktadır

Bunu; 14. yüzyıl ozanlarından Âşık Paşa şöyle anlatmaktadır:

“Türk diline kimseler bakmaz idi

Türklere hergiz gönül akmaz idi

Türk dahi bilmez idi bu dilleri

İnce yolu, ol ulu menzilleri…”

Osmanlıca nedir? “ Osmanlının aydın ve yönetici kesiminin konuştuğu; söyleneni de ne Türk’ün ne İranlının ve ne de Arap'ın anladığı “ bir kelime salatasıdır.

Kemalpaşa zade Sait Bey ne güzel söylemiş:

“Arapça isteyen Urban’a gitsin,

Acemce isteyen, İran’a gitsin,

Firengiler Frengistan’a gitsin,

Ki biz TÜRK’ÜZ bize TÜRKÇE gerek…”

Bakın, Ziya Gökalp; Ülke, inanç, Türkçe kavramlarını nasıl bağdaştırmış, 1918 yılında yayınlamış olduğu 'Yeni Hayat' adlı şiir kitabındaki “Vatan Şiiri” ile:

“Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur,

Köylü anlar manasını namazdaki duanın,

Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'an okunur,

Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Huda’nın,

Ey Türkoğlu işte senin orasıdır vatanın.

Sevgili okuyucular bir ülkeyi ayakta tutan dil birliğidir.

Bundan tahminen 740 yıl önce Karaman oğlu Mehmet Bey bir Ferman yayınlamıştı. “Bu günden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda Türkçeden başka dil konuşulmayacak” diye.      

Karaman oğlu Mehmet beyin yaktığı bu ateş dünyanın en uzun ömürlü olan Osmanlı’da güzel dil olan Türkçenin Devlet Dili olmasına zemin hazırlamıştır.

Şair Fuzuli’nin “Ey Arap, Acem ve Türk milletlerine feyz veren rabbim… Sen Arap kavminin dünyanın en fasih konuşan kavmi yaptın. Acem hatiplerinin sözlerini İsa’nın nefesi gibi cana can katan bir güzelliğe ulaştırdın. Ben Türküm ve Türkçe söylemek istiyorum. Benden iltifatını esirgeme tanrım” diye ettiği duayı tanrı kabul etmiştir.

Yine bir Babil efsanesinde:

Bulutlar tanrısına ok savurmayı kafasına koyan kral bunun için göklere yükselen bir kule yaptırmaya karar verir ve bu uğurda binlerce işçi çalıştırmaya başlar. Fakat bulutlar tanrısı kralın bu işini engellemek için kule yapımında çalışan işçilerin her birinin dilini unutturur ve başka başka dillerden konuşmalarını sağlar. Birbirlerini anlamayan işçiler anlaşmazlığa düşerler keşmekeş yaşanır ve kule inşa edilemez.

Yukarıdaki efsanede anlatıldığı gibi dil hayatın olmazsa olmazıdır. Dil bir iletim aracıdır. Anlaşmayı ve anlamayı sağlar. Bireyleri topluluk haline getirir. Yığınları kurumsal yapı haline dönüştürür ve MİLLETİ inşa eder.

Coğrafyamızda Türkçe konuşan iki yüz milyon insan var.

Kazakistan Cumhurbaşkanı Sayın Nazarbeyev’in şu sözleri çok önemlidir.

(“Türk dili konuşan ülkeler arasındaki kültür ilişkilerini geliştirerek kendi dilimizi, ortak tarih, sanat, edebiyat ve şiirlerin yayınlanmasını sağlamalıyız. Bütünleşmemiz bulunduğumuz coğrafyayı istikrara, gönence, ekonomik bağımsızlığa götürecek yoldur. Yirmi birinci yüzyılı hız kesmeden ATATÜRK’ÜN HAYALİNİ KURDUĞU TÜRK BİRLİĞİ VE GELİŞİMİ YÜZYILINA DÖNÜŞTÜRELİM.”)

Bunu söyleyen Sayın Nazarbeyev bazılarından daha Türk dostu ve milliyetçisi değil mi?

Türk Dilinin en büyük Ozanlarından Nazım Hikmet, Ferhat’ın Şirin’e Seslenişi” yapıtında:

“Konuştuğum dil kadar,

Türkçem kadar güzelsin”

Deyişiyle Türkçeye olan tutkusunu ortaya koymuştur.

14. yüzyıl ozanlarından Âşık Paşa şöyle anlatmaktadır:

“Türk diline kimseler bakmaz idi

Türklere hergiz gönül akmaz idi

Türk dahi bilmez idi bu dilleri

İnce yolu, ol ulu menzilleri…”

Osmanlıca nedir? “ Osmanlının aydın ve yönetici kesiminin konuştuğu; söyleneni de ne Türk’ün ne İranlının ve ne de Arap'ın anladığı “ bir kelime salatasıdır.

Kemalpaşa zade Sait Bey ne güzel söylemiş:

“Arapça isteyen Urban’a gitsin,

Acemce isteyen, İran’a gitsin,

Frengiler Frengistan’a gitsin,

Ki biz TÜRK’ÜZ bize TÜRKÇE gerek…”

Önümüzdeki günlerde çözüm süreci altında PKK daha ne kadar tavizler verilecek bilmiyoruz. Ama umarım tek dil, tek bayrak, tek vatandan asla taviz verilmemeli.

Sonuç olarak şu çok önemlidir.

ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜ DİL BİRLİĞİNDEN GEÇER. BUNU ASLA UNUTMAYALIM.

Türk dil devriminin 82 yılı ülkemize ve Türkçe konuşan tüm halklara dil bayramı kutlu olsun

 

Kaynak: Ahmet Avcı

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.