Büyük Türk Hükümdarı Timur Han, 1336 tarihinde Türkistan’ın Şehrisebz yakınındaki Hoca Ilgar köyünde doğdu. Annesinin adı Tekin Hatun olup, babasının adı Emir Turagay’dır. Cesur ve bilgili bir emir olan Turagay, Barlas aşiretinin reislerinden olup, aynı zamanda alimdir ve büyük evliya Emir Külal Hazretlerinin de talebesidir. Evliya ve alimlere karşı alakalı ve saygılı idi. Çağatay Hanını tahtan indiren emirler arasında idi. Oğlu Timur’u alimlerin evliyaların ve askeri komutanların eğitim ve terbiyesinde yetiştirdi. Babasının vefatından sonra emirler arsında çıkan geçimsizlik nedeniyle, meydana gelen kargaşa da, çevresinde çoğalan kuvvetleri ile Belh şehrini ele geçirip şehrin emiri oldu. Babasının hocası Emir Külal Hazretlerinin dua ve tavsiyelerini aldı. Onun öğüdünü aldıktan sonra, ordusunu hazırlayarak Harezm üzerine yürüdü ve şehri aldı. Daha sonra da Semarkand’ı ele geçirdi.
Timur Han sevgi ve saygısını ve gelişmeleri Emir Külal Hazretlerine bildirdi. Oda yeni nasihatın da “Eğer Allahü Teala razı olduğu yolda yürümek istiyorsa, takva ile adaletten hiç ayrılmasın ve bunları kendisine şiar edinsin ki, kıyamet günü kurtulabilsin! Her zaman kendisine dua ediyoruz. Eğer dünyaya meyl ederse, bu duaların faydasına kavuşamaz” demiştir. (1) Büyük evliyanın tavsiyelerine uyan Timur Han, Irak’ın güney kısmına kadar olan yerleri fethetti ve Bağdat’ ele geçirdi. 1389 da İran ve Gürcistan üzerlerine seferler düzenledi. 1390 ve 1391 yıllarında Altınordu Devleti üzerine yürüdü ve İtil Irmağı’na kadar olan yerleri ve 1399 da Kuzey Hindistan’ı fethetti. Gittiği yerlerde alim ve evliyaları etrafında topladı, sohbet etti, ilim ve bilgilerinden faydalandı.
Timur Han’a, değer verdiği Piri Ebu Bekir Taybadi’nin (Horasanlı ünlü şeyhülislam) kendisine üç şeyi ihmal etmemesi gerektiğini söylemiştir: “Birincisi istişare, ikincisi sabır, üçüncüsü sağlam ve uyanıklıkla iş yapma.” Timur Han’da buna uyarak “Siyaset işlerinin dokuz kısmını istişareyle yürütüp sadece bir kısmını kılıca bıraktım” demektedir. (2)
Ayrıca İslamiyet’i yıkmak ve Müslümanları inandığı yoldan saptırmak isteyenlere karşı mücadele etti. Sapık ve kendini ilahlaştıran Fadlullah-ı Hurufi’yi öldürttü ve tekkelerini ortadan kaldırdı. Daha sonra İslam ülkeleri arasında birliği temin etmek maksadıyla, Türk-İslam devletlerinin hükümdarlarına mektup yazarak, kendisine itaat etmelerini istedi.
Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezıd bir taraftan Avrupa’da büyük fetihler yaparken, bir taraftan da Anadolu da Türk birliğini kurmaya çalışıyordu. Sultan Bayezıd’ın ortadan kaldırdığı beyliklerin beyleri kaçıp Timur’a sığındılar ve ona Bayezıd’ı şikayet ettiler. Aynı zamanda Timur Han’ın toprakların ele geçirdiği bazı beylerde kaçıp Sultan Yıldırım’a gelip Timur Han’ı şikâyet ettiler. Her iki hükümdarda kendilerine sığınan beyleri teslim etmesini istediler, ancak her ikisi de bu beyleri vermediler. Birbirlerine karşı uyarıcı, tehdit ve hakarete varan mektuplaşmalardan sonra, 1402 yılında Ankara Çubuk ovasında yapılan çetin savaşta Osmanlı ordusu yenildi ve Sultan Yıldırım Bayezıd esir alındı. Timur Han, Bayezıd’a gereken ilgiyi gösterdi, fakat üzüntüsünden yakalandığı hastalık sonucu vefat etti.
Daha sonra Timur Han ilerleyerek, İzmir ve çevresini fethetti ve Anadolu’yu yine sahipleri olan Osmanlılara bırakarak ülkesine döndü. Türk ve İslam topraklarında kazandığı zaferlerden sonra doğuda Çin üzerine sefer yapmayı düşündü ve bunun için topladığı kurultayda şunları söyledi: “Kahraman emirlerim. Tanrı’nın bize lütfunu biliyorsunuz. Bunca fütuhat lutfetti. Ama şurasını da unutmayalım ki, zafer neşesiyle bunca Müslüman kanı döktük. Bunlar birer cinayet olup bu günahlardan temizlenmek büyük işler yapmayı gerektirir. İşte Çin küffar ile dolu. Biz orada Allah’ın emirlerini yayarak günahlarımızın affına fırsat hazırlayalım. Gidip o putperest ülkeyi işgal edelim. Mabetlerini yıkalım ve mabetlerinin harabeleri üzerinde camiler kurup günahlarımızı orada yıkayalım. Çünkü mukaddes cihad bütün günahları yıkar.” (3)
İki yüz bin kişilik ordusu ile Çin seferine çıkan Timur Han, Otrar denilen yere gelindiğinde rahatsızlandı ve 18 gün hastalığı devam etti ve 69 yaşında iken, 1405 yılında vefat etti. Çin’in fethi nasip olmadı. Bilime, sanata ve edebiyata önem veren Timur Han, fethettiği ülkelerden ilim adamlarını getirdi ve yaptırdığı birçok medreselerde görevler verdi ve ilmin gelişmesini sağladı. Herat, Şiraz ve Semerkand’ı ilim ve sanat şehri haline getirdi. Büyük veli Ahmet Yesevi’nin türbesini yaptırdı. Alimlerden ve ulemalardan ve evliyalardan edindiği bilgi, birim ve tecrübeleri ile kendi yasalarını ortaya koydu.
Timur Han ölümü yaklaşırken oğullarını başına topladı ve onlara şu vasiyetini yaptı:
“Kahraman Oğullarım! Milletin refahını, saadetini sağlamak için sizlere bıraktığım vasiyeti ve tüzükleri asla unutmayın tatbik edin. Milletin dertlerine derman bulmak vazifenizdir. Zayıfları koruyun, yoksulları zenginlerin zulmüne bırakmayın. ‘Adalet ve iyilik etmek’ rehberiniz olsun. Benim gibi uzun saltanat sürmek isterseniz, kılıcınızı iyice düşünerek çekiniz, bir defa çektikten sonra da onu ustalıkla kullanınız. Aranıza nifak tohumları ekilmemesi için çok dikkatli olun. Bazı nedimlerimiz ve düşmanlarınız nifak tohumu saçmaya, bundan faydalanmaya çalışacaklardır. Fakat vasiyetimde size idare şeklini, ana ilkeleri gösterdim. Bunlara sadık kalırsanız taç başınızdan düşmez. Ölüm döşeğinde söylenen babanızın bu sözlerini unutmayın.(4)
Timur Han, hâkim olduğu Çin’den İzmir’e kadar geniş Türk coğrafyasında yönetimi belli kaide ve nizamlarla yürütmek istemiş, kendi töre-tüzüğünü ortaya koymuştur. Hukuki özelliğe sahip olan bu prensipler, Timur Han tarafından ele alınmış ve uygulamaya konulmuştur. Timur Han’a göre, imparatorluğa hükmetmek, ülkeyi her alanda geliştirmek ve büyütmek, Türk töresi ve İslam dini hükümlerine göre gerçekleşir. Yerine geçen oğlu Cihangir’e ve diğer yöneticilere, devletin idaresinde uygulanması gereken “Tüzükat-i Timurin” adlı tüzüğünü bıraktı. Bu tüzükte şunlar yazılı idi:
“ Benden sonra bazılarınız Allah’ın yardımı ile hükümdar olacaksınız. Bunun için size, en büyük armağan olarak, başarı yollarını gösteren bir nizamname, benim şaşmadan uyguladığım ilkeleri bırakıyorum. Bunları sizin için bir araya topladım. Vaktiyle karşılaştığım güçlükleri ben, Allah’ın lütfu ve Muhammed’inin tesir gücü ile bu ilkelere dayanarak yendim. Dilerim ki bunlar sizin için de bir baht kaynağı ve istikbal olsun.
Bu ilkeler, bırakacağım devletin bekası için, idare tarzınız, hal ve hareketleriniz için esas olsun. Bu ilkeler 12 maddeden ibarettir. Çok önemli ve gerekli oluşlarının delili, benim onlardan yararlanmış olmamdır. Bunlar sayesinde ben, nice kaleler fethedip, bir cihan devleti kurdum. Fethettiğim yerleri muhafaza ettim, milletin güven ve sevgisini kazandım. (5)
Benim uyguladığım ve size de vasiyet ettiğim o ilkeler şunlardır:
1- Huda’nın dinine, Muhammed Mustafa’nın şeriatına dünyada revaç verdim. Her yerde her zaman İslam dinini destekledim. 2- On iki tabaka kişilerden ordu kurup cihangirlik kıldım. Devlet, saltanat temellerini bunlarla kuvvetlendirip, meclislerimi onlarla ziynetlendirdim. 3- Bütün işlerimi istişareye (Kengeş) bağladım. Dikkat ve uyanıklık tedbirler yürüttüm. Bunun vasıtasıyla birçok orduları kırıp, memleketleri kendime bağımlı kıldım. 4- Saltanat müessesini töre ve tüzüğe sıkıca bağladım. İlk önce töre ve tüzüklere kendim öylesine riayet ederdim ki, bunu gören vezirler, emirler, sipahi (ordu) ve raiye (halk) kendi sınırlarının dışına adım atamadılar. 5- Emirler ve sipahilerime unvan verip, onlardan altın ve gümüşü esirgemeden gönüllerine rağbet verdim. Barış günlerinde iyi makamlar verdim ki, savaş zamanlarında canlarını esirgemediler… Kendi elimle kılıç vurdum, iklimler fethedip dünyaya adımı duyurdum. 6- İnsaf, adalet yolunu tutup halkı kendimden razı kıldım. Sipahi (ordu) ve raiyeye (halk) siyaset ve şefkat gösterip onları korkuyla ümit arsında tuttum. Fakir ve gariplere merhamet kılıp, sipahilere mükafatlar verdim. Mazlumların hakkını zalimlerden aldım…7- Peygamber evladı seyyidler, ulema ve meşayih (şeyh, ulu, pir) akil, bilgiç, danişmentler, müfessir, muhaddislerden iyilerini seçip alıp, onların izzet ve hürmetlerini yerine getirdim. Daima âlimler, akiller ile sohbet kurdum… 8 – Her sözde ve her işte sebat, ciddiyetlik yolunu tuttum. Hiçbir işte bıtkınlık göstermedim ki bana da Tanrı darlık göstermesin, işimi daraltmasın dedim. Geçmiş padişah sultanların kanunlarını, yol yordamlarını, yapıp ettiklerini Adem’den Hatem’e (Peygamberlerin sonuncusu) dek, Hatem’den şu ana kadar bilgiç alimlerden sorup duruyordum. Onların tüm yaptıkları işleri gönlüme yerleştirip, iyiliklerden örnek alıp onunla amel ederdim…9- Raiye (Halk) haliyle iyice tanışırdım. Büyükleri ağabeyler safında, küçüklerini çocuklarım yerinde görürdüm. Her yerin tabiatını, her halkın mizaçlarını, adet ve geleneklerini incelerdim. Her yerin, her şehrin ileri gelenleri ve ulularıyla dost ve biraderlik kıldım. Onların mizaç ve tabiatlarına uygun gelen, kendi diledikleri kişileri vali koydum… 10- Türk- Tacik, Arp-Acem’den herhangi bir taife veya kabile olsun eğer benim devlethaneme girdiyseler, büyüklerine hürmet ettim… Kim bana hizmet etmiş ise hizmetinin karşılığını verdim… 11- Çocuklar, akrabalar, dost biraderler, komşular, benimle bir zamanlar dostlukta bulunan kişileri, bunları devlet nimet zamanında unutmadım. Kendi evladımdan, akrabalarımdan karındaşlık ihtimamımı kesmedim. Günah yapmış olsalar bile onları, bağlamayı, öldürmeyi buyurmadım… 12- Dost düşmanlığına bakmadan her yerde sipahilere (Askerlere) hürmet ettim. Çünkü bunlar hürmete layık kişilerdir. Değerli canlarında fani dünya için vazgeçerler. Muharebe meydanına kendilerini atarak can kurban ederler…. Yine benim tecrübemle sabittir ki, hangi devlet eğer dini ve ahlaki temel üzerine kurulmazsa ve de onun siyasi işleri töre-tüzük kanunlarına sıkı bağlanmaz ise, öyle devletin cazibesi gider, heybeti yok olur… Bunu için ben İslam dininin kanun ve kurallarının üzerine kendi saltanatımı kurdum. Siyaset işlerini töre-tüzüğe bağlayıp pekiştirdim. Peygamber nesli seyyidlerinden liyakatli birini sadaret unvanı ile İslam reisi yaptım… Her şehre âlimler, müderrisler tayin ettim ki, onlar Müslümanlara dini öğretip, şeriat yolarını bildirsinler… (6)
Saltanat mertebelerini muhafaza tüzükleri şunlardır:
1- Öz saltanatımı İslam dini üzere kurup, Şeriat-ı Muhammediye ile onu sıkı bağladım. Saltanatımı devlet mertebelerini töre tüzüğe bağlayıp öyle muhafaza ettim ki, benim saltanatıma ziyan vermeyi hiç kimse düşünemez oldu… 2- Tüm askerimi ve halkımı ümit ve korku arsında tuttum. Dost düşman ile anlaşma yolunu tutup, kusurlarını bağışladım. Kendim işittiğim halde onların kötü sözlerini duymazlıktan geldim… 3- Hiç kimseden öç almayı düşünmedim. Tuzumu tadıp bana kötülük yapanları Tanrı’ya havale ettim. İş gören, sınavdan geçen bahadır kişileri korudum. Akıllı alimler, fazıl seyyidler, himmetli asilzade kişileri kendime yakınlaştırdım. Kötü nefisli himmetsizleri, gönlü bozuk akılsızları meclisimden kovdum… 4- Güler yüzle, merhametle, şefkatle halkı kendime râm ettim. Mümkün olduğu kadar özümü cebir ve zulüm yapmaktan sakladım… Saltanatımın mertebelerini tertip ve intizama bağladım. Saltanat işlerimin hepsini töre-tüzüğe bağlayıp, on iki taifeyle (sınıfla) onu sağlamlaştırdım. Bu on iki taifeyi devlet müessesinin on iki ayı, saltanat feleğinin on iki burcu saydım. (7)
Halkı on iki sınıfa ayırdım. Devletin yükselmesi bu sınıflar üzerine kurulur.
Birici sınıf: Seyyidler, ulema, meşayih, fazıl kişileri kendime yakınlaştırdım. Dini, hükmi, akli meseleleri birlikte incelerlerdi. Din işlerini, ben bunlardan soruyordum. İkinci sınıf: Akıllı bilgeler, istişareye yarayacak bilgin kişiler, uyanık, sezgisi kuvvetli, iş görmüş askerler, ardını düşünüp ileriyi gören yaşlı ulu kişilerdir. Üçüncü sınıf: Dindar, Huda’dan söyleyen, terki dünya etmiş kişilerdir. Bunlara çok hürmet gösterdim. Gönlümdeki maksadımı söyleyip halvette bu taifelerden dua dilenirdim…Dördüncü sınıf: Yüksek rütbeli komutanlar, binbaşılar, komutanlardır. Bunlara öz meclisimde yer verip, mertebelerini yukarı tuttum. Bunlarla sohbetler eder, her konuda soru sorar idim… Beşinci sınıf: Ordu ve halktır. Bunlara aynı gözle bakarak, hepsini eşit gördüm… Altıncı sınıf: Akıllı, tecrübeli, güvenilir kişiler ki, saltanat sırlarını onlarla istişare etmeye layık idiler. Bu taifeyi iç işlerimden sorumlu kılıp, gizli işleri ve sırları bunlara teslim ettim… Yedinci sınıf: Vezir ve kâtipler, yazıcılardır ki, saltanat sarayını bunlarla süsledim. Tüm ülkelerdeki hükümet işlerini, günlük olayları, askerlerin ve halkın durumunu bana bildirdiler… Sekizinci sınıf: Hekimler, tabipler, müneccimler, mühendisler ki, saltanat mülkünün kalkındırıcısıdırlar… Dokuzuncu sınıf: Tefsir, hadis âlimleri başta olmak üzere dünya tarihçileridir ki, onları toplayıp yanımda yer verdim... Onuncu sınıf: Hüner ve zenaat sahipleridir. Bunların her sınıfa mensup hünerlilerinden devlethaneme getirip, öz karargâhımda ki mertebelere tayin ettim…On birinci sınıf: Meşayih (Şeyh,Pir), sufiler, ter-i dünya olup Huda’yı tanıyanlardır. Bunlarla yakınen tanıştım Onlarla sohbetler düzenleyip ahret için faydalar aldım… On ikinci sınıf: Yurttan yurda, elden ele yürüyen tacirler, dolaşıp şehir gören gezgin sefer ehlidir. Dünya haberlerini bana iletmeleri için bu taifenin sefer yolarını kolaylaştırıp, her zaman destekleyip, gönüllerini ferahlattırdım. (8)
Devletin kudret ve şevketini arttırması için de uyulacak on iki esas tespit ettim:
1- Padişah sözünü bizzat kendi söylesin, iş de ondan çıksın… Herkesin fikrini almak, iyi sözünü, kim olursa olsun, dinlemek, gerek olsa bile, sözde ve işte başkalarının padişaha ortak olmamaları şarttır. 2- Büyük küçük her bir şeyde sultanın adaletli olması gerek. İnsaflı, adaletli olgun kişilerden vezir olarak hizmetinde bulundursun. Çünkü padişah zulmetse, adil vezir onun çaresine bakabilir. Eğer vezir zalim olursa, çok geçmeden saltanat sarayının viran olacağını gözüyle görür. 3- Tüm memleketteki emir-yasak işleri padişahın kendisinden kaynaklanması lazımdır. Padişah her işe kendi hüküm versin. 4- Padişah bir işi yapmaya kastettiğinde, onun üzerinde sebatla dursun 5- Padişah öz hükmünü yürütmesi gerekir. O bir hüküm çıkarmışsa, sel gibi yürümesi, ok gibi geçmesi gerekir. Hiç kimsede onu geri çevirmek kudreti olmasın. 6- Padişahlık işlerini tümüyle başka birisine teslim edip iradesini ona vermesin ki, dünya aldatıcı kadın gibidir ve onun hayranı çoktur. 7- Saltanat işlerinde herkesin sözünü işitsin, herkesten fikir alsın. Hangisi daha faydalı ise onu gönlüne saklayıp, zamanı gelince kullansın. 8- Hükümet işlerinde, ordu ve halk hakkında birilerinin dedikodusuna inanmasın 9- Padişahın heybeti ordu ve halkın gönlünde öylece yerleşmiş olmalı ki, onun emrine hiç kimse direniş gösteremesin. 10- Padişah ne yapsa öz iradesiyle yapsın, neyi söylerse söylediğinde ısrarlı olsun. 11- Saltanat işlerinde, hüküm yürütmede padişah kendini tek bilip, hiç kimseyi kendine saltanat ortağı yapmasın. 12- Padişah öz meclisinde bulunanlardan habersiz olmasın ki, onlar çoğu zaman ayıp arayarak, onu dışarıya taşırlar. (9)
Timur Han, sağlam bir devlet kurabilmenin ve yaşatabilmenin esaslarını ortaya koymuştur. Bütün Asya ve Çin den İzmir’e kadar Anadolu, Suriye, Irak ve Hindistan’a kadar olan coğrafyaya sahip olmuştur. İzmir’i 1403 yılında Timur, İstanbul’u 1453 de Fatih Sultan fethetti. Bu şehirlerin fatihi olan iki hükümdarda Türk’tür. Tarihçilerimiz bu gerçeği, bugüne kadar aydınlatıcı şekilde ortaya koymadıklarından, bugün İzmir’de ve ülkemizde ki insanlarımız bu durumu bilmemektedirler. Her yıl İstanbul’un fethi kutlanırken, şimdiye kadar bir defa olsun güzel İzmir’in fetih kutlaması neden yapılmamıştır.
Başarılı bir devlet adamlığının yanında, cesur bir asker, güçlü bir lider, yönetici, aynı zamanda iyi bir siyasetçi ve adil bir hükümdardı. Adalet esaslarına dayalı ve âlim, ulema, kadı, din adamları, tecrübeli yaşlılar, tarihçiler, vezir, komutan, beyler gibi devlet ve toplum önderleri ile istişareye önem vererek yönetim de esas alan bir hakandır. İstihbarata çok önem verir derviş, tüccar, müneccim, pehlivan, sanatkâr ve asker gibi kişilerin, gittikleri memleketlerin şehirleri, kasabaları, yollarının özellikleri ve ileri gelenleri hakkında bilgileri alır, fetihlerinde bunlardan faydalanırdı.
Alimlere, ulemalara ve Hz. Peygamber soyu seyyidlere fevkalade önem verir, onların sohbetlerini dinlemekten büyük keyif alır, fethettiği ülkelerde ilk önce alim ve seyyidleri sorar, bulur ve alakadar olurdu. Kendini tanıtırken “Biz ki, Melik-i Turan, Emir-i Türkistan’ız, Biz Türkoğlu Türk’üz. Biz ki, Milletlerin en kadimi Türk’ün Başbuğuyuz” diye ifade kullanırdı. Kendisine, büyük hakan manasına gelen “Gürgan” ve zamanın hâkimi anlamına gelen “Sahip-kıran” veya “Cihangir” unvanları verilmişti. Yüzüğünde “Rasti-Rusti”, “Kuvvet Doğruluktur” yazılı idi. (10) En güzel sözlerinden biri ise “Ülkeler kılıçla alınır, ancak adaletle korunur” demiştir. Bugün cumhurbaşkanlığı forsumuzdaki 16 büyük Türk devletinden 13. Sırada bulunanı Büyük Timur İmparatorluğudur.
Tarihçiler ve Anadolu insanı, yapılan savaşta Yıldırım Bayezıd’ın yenilmesi ve Erzurum, Erzincan ve Sivas’ta yapılan tahribattan dolayı Timur Han’ı haksız görür, onu pek sevmezler. Timur Han’ın devlet adamlığı, siyaseti, görüş ve düşünceleri, idealleri iyi bilinmediği ve tartışılmadığı zaman ve aynı zamanda hadiselerin tahlil ve değerlendirilmesi gerçek olarak, yerinde ve doru dürüst ortaya konulmadıkça, Timur Han’ın kimliği hakkında yanlış ve yanılmış olarak karar vermiş oluruz.
KAYNAKLAR
1-Türk Sultanları - Türkiye Gazetesi Yay. – İst. 2005- S.389 – 390
2-4-5-6-7-8-9-Timurhan’ın Günlüğü, Tüzükat-ı Timur -Çev. Kutluhan Şakirov, Adnan Aslan - İnsan Yay.-İst. 2010-S.24-114-71-72-81-82-86
3- Ergün Göze- Son Sözleri Ansiklopedisi- Boğaziçi Yay.-İst.1994- S.38
3- M. Samih Fethi- Timur- Panama Yay. –Ank.2013- S. 389
4-5-6-7-8-9-Dr. Aziz Kılınç -Türk Edebiyatında Vasiyetnameler-Akçağ Yay.–Ank.2006-S.218-219-228-230-231-232
4-5-6-7-8-9-Refik Özdek - Siyasi Vasiyetnameler - Boğaziçi Y.- İst.1975-S.50.51-60-62-64
10- Harold Lamb- Timur Han’ın Liderlik Sırları- Kum Saati Ya.-İst.2013- S.169
M. Turhan Tan – Timurlenk – Çağrı Yay.- İst. 2010
Türk Ansiklopedisi – Milli Eğitim Bakanlığı Yay.- Ank.1982 - C. 31- S.224
Ali Bademci- Cengiz ve Yasası, Timur ve Tüzükat-ı- Ötüken Yay.-İst.2012
Metin Özkan - Türk Devletleri- Kalipso Yay.- İst. S. 303