Geçen hafta iki gün devam eden “Bursa Eğitim Enstitüsü Mezunları Vuslat Programı” nedeniyle Bursa'da dolu dolu günler yaşadık. Her gün çok hızlı akıp giden zaman içinde yaşadığımız yüzlerce rutin olayların arasında bazı değerlerin farkında olmalı insan.
Hele Bursa'nın ıhlamur çiçeklerini, erguvanlarını koklamışsa, Uludağ'dan gelen buz gibi pınar suyunu içmişse.. Evliyalar diyarı, tarih ve kültür diyarı, Osmanlı’nın başkenti bu güzel şehrin havasını koklamış, tarihi mekânların tozunu yutmuşsa... Bursa'da yaşamanın, Bursa Eğitim Enstitüsü mezunu olmanın bir farkı olmalı diye düşünüyorum.
Bu iki gün içinde o farkında olmanın anlam ve şuuru içinde gittikçe artan o aidiyet duygusunu benliğinde ve ruhunda yaşayan yürekler gördüm. Çok mutlu oldum. Hem sevindim, hem de gurur duydum. Maşallah dedim öğretmen arkadaşlarıma. 41 kere maşallah! Tıpkı bir şarkıda geçen şu sözler gibi:
“Vuslatın başka bir alem, Sen bir ömre bedelsin!”
İlk göz ağrımız, ilk arkadaşlıklar ve karındaşlıktan da ileri dostluğu ve gönüldaşlığı öğretip, bizlere yaşatan ve ömür boyu sürdürülecek olan Bursa Eğitim Enstitüsü mensubu olmanın gurur ve mutluluğunu yaşadık ve paylaştık. Eğitim, bayrak sevdalı yüzlerce yürek ile birlikte.
Bu anlamlı, hasret dolu buluşma Ahmet Hamdi Tanpınar’ın "Bursa'da Zaman" şiirinde ifade ettiği, “Ovanın yeşili göğün mavisi / Ve mimarîlerin en ilâhisi”ni bir kez daha ruhumun derinliklerinde yaşadım.
Ömürlerini eğitime adamış, saçlarına ak düşmüş 65 yaş üstü gençleri gördüm. Yılların yorgunluğu her haliyle gizlenemezdi. Ama yüreklerde ki ateş, gözlerinde ışıldayan cevherle alev alev yanan, yeni ufuklar arayan gençleri gördüm.
Hocaların hocası, gönül adamı, şiir gibi yüreklere akan güzel insan Türk Edebiyatı Bölümünden Prof. Dr. Süreyya Beyzadeoğlu, şeref konuğu olarak 50 yıllık eski anıları tazeledi. Bizi Bursa Eğitim Enstitüsü’nün sınıflarına, koridorlarına, konferans salonuna, kantinine götürdü. O acı tatlı anıları, o duyguları bir kere daha yaşattı. “İyi ki, bizleri böylesine seven, eğiten ve okutan bilim sevdalı hocalarımız varmış” diyor, ne kadar teşekkür etsek azdır diye düşünüyorum.
Dolu dolu geçen iki günde coşku vardı, hasret vardı, muhabbet vardı, sevinç ve gurur vardı. Müzisyen Ozan Yusuf Alper Bey kardeşimizin söylediği duygu dolu türkülerine, şarkı ve marşlarına bütün salon eşlik etti.
“Baş koymuşum Türkiyemin yoluna / Düzlüğüne yokuşuna ölürüm / Asırlardır kır atımı suladım / Irmağının akışına ölürüm” diye devam eden sözleri Dilaver Cebeci’ye ait ve Mustafa Yıldızdoğan’ın seslendirdiği “Türkiyem” şarkısını hep beraber söylerken bizim 65lik,70lik delikanlıların gözlerinin nemlendiğini gördüm.
‘Vuslat Programı’nın gerçekleştirildiği otel adeta şarklılarla inliyor, türkü ve marşlarla adeta yıkılıyordu. Sanki Bursa Eğitim Enstitüsü’ndeyiz, Bursa Atatürk Kapalı Spor Salonu’ndaki ‘Altaylardan Tuna'ya Gecesi’ndeyiz. Şair Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'ndan ‘Aylardan Ağustos / Günlerden Cuma’ diye başlayan şiirler okuyoruz. Arif Nihat Asya’nın ‘Bayrak şiirini, Ozan Arif’i, Abdulvahap Kocaman’ı, Abdurrahim Karakoç’u, unutur muyuz hiç!
Ne günlerdi…
Neler yaşadık bir bilseniz…
Heykel'in, Çekirge'nin, Hüsnü Güzel’in, Mahvel'in, Yeşil'in, Yıldırım’ın, Davutkadı, Yeşilyayla, Mesken’in, Kültür Parkın... ve nice mekanların ağzı olsa, dile gelse de bir konuşsa... Hele taş medreselerde ki çile çekmiş kardeşlerimizin yaşadıklarını o zindanların soğuk, buz gibi taşları bir konuşsa…
Bir daha dünyaya gelmeyecek ve yeri dolmayacak müstesna bir nesil bu insanlar. Bir vatan sevdası, eğitime adanmış bir ömür… Ne canlar gitti, aramızdan ayrıldı. Koca Bekir ( Bekir Yücel ), Mehmet Kutucu, Metin Kaplan gibi nice yiğitler. Rahmetle, şükranla anıyorum o can kardeşlerimizi. Ruhları şad olsun!
"Öğretmen ölürse
tebeşir ölür, silgi ölür
sıralar ölür, ziller ölür, oyunlar ölür...
Öğretmen ölürse
sevgi ölür, hüzün ölür, geçmiş ölür,
bugün ölür, yarın ölür...
Ölürse öğretmen
yöneten ölür, yönetilen ölür..
Eğer öğretmen ölürse
sen ölürsün, ben ölürüm, biz ölürüz...”
Bütün kalbimle dua ediyorum öğretmenler öldürülmesin. Hiçbir cana kıyılmasın. Yaşasın bizleri, hepimizi yetiştiren öğretmenler. Yaşasın o öğretmenleri yetiştiren Mekteb-i Şahane Bursa Eğitim Enstitüsü.
İki gün dolu dolu bir “Vuslat Programı” gerçekleşmesinde günler öncesinden hazırlıklar yapan, çok emekleri geçen fedakâr organizasyon üyeleri; Hasan Olgun, Faruk Yücer, Rahmi Keser, Ahmet Özenalp, Feti Yıldız, İbrahim Avşar, Erol Sunat, Adnan Öztürk, Bahadır Şanlı, Zeki Yılmaz ve Mehmet Yılmaz bey hocalarıma sonsuz teşekkür ederim.
Ayrıca Bursa'ya gelen herkesin çayını, çorbasını içtiği, yemeğini yediği gönlü zengin kardeşim Ahmet Özenalp'in Mudanya ve Trilye'deki İzzet ikramları, sofrası, sohbeti, meclisi ve kapısı açık Ahi Evren Anadolu ruhu ve kültürünün günümüzde yaşatıldığına tanıklık etmek, Anadolu'nun dört bir köşesinden gelen okul arkadaşlarımızı ziyadesiyle hoşnut etti.
“Vuslat Programı” yazımın sonuna geldik ama Ahmet Özenalp’in tarihe kayıt düşen vefa, asalet, fedakârlık ve samimiyet dolu şu veciz cümleleri yazamadan geçemeyeceğim.
“Bursa, herkesin evi, yuvasıdır, Bursa Eğitimlilerin otağıdır. Bu otağda Ülküdaşlık hukukunu her şeyin üstünde tutan bir kardeşleriniz vardır. Ben de bunlardan biriyim.”
Teşekkürler Bursa!
Kalın sağlıcakla.