Bilim bize haber veriyor ki tabiatta mevcut olan ısı bir kararda durmaz. Sıcaktan soğuğa veya soğuktan sıcağa devamlı kayma vardır. Hareket bu kaymayı bir miktar muhafaza etse de termodinamik yasalar yine de varlığını sürdürmeye devam eder. Veya bir başka deyişle ısının kendisi bile içinde barındırdığı hareket enerjisinin güdümündedir.
Hareketin bir de zıddı vardır bunu da biz sürtünme denilen olayda fark ederiz. Hareket ısı ve sürtünme aralarında var olan bağlarla bu uzayı ve hatta kâinatı şekillendirir. Konu Heidegger’in (meşhur Alman filozofu 1889-1977) “varlık ve yokluk” bağlamında ele alınmasını gerektirecek kadar cezbedici olmasına rağmen bir türlü son noktayı koydurtmayacak kadar da geniştir. Sırlarını fısıldar fakat asla son noktayı koydurtmaz. Ramazan Ergün hocamın ifadesiyle “virgüllerle idare ettirir”.
Tabiat bile dizgin kabul etmez iken Aleks Karrel’in dediği gibi “insan denilen meçhul” acaba her şeyiyle dört dörtlük bizim tarafımızdan çerçevesi çizilebilir mi? Bu mümkün müdür? Evet diyen ezbere konuşuyor demektir. İnsan ancak kendi nefsini dizginleyebilirse dizginler, ona da nebiler nebisi ömrünün sonuna kadar bir kayıt koyamamıştır. Hz Ömer; bir şehidin arkasından edilen duanın aynısını Peygamberden dileyince cevaben;-“Hayır ya Ömer senin için dahi olsa O şehit için ettiğim duayı edemem çünkü sen henüz dirisin” buyurmuşlardır.
İnsan güven esasına göre terbiye edilir. Ve güven esasına göre günlük hayatını yaşar. Bu çerçeve içinde insanın bu maddi âlemde yeri belirlenir. Öbür âlemdeki yerini belirlemeye kalkışmak hududu aşmaktır. Geometriye aykırılık vardır.
Bir sahabe bir gün; “ya Nebiyallah; biz senin yanındayken dünya gözümüze bir çöp tanesi kadar değersiz görünüyor fakat senden ayrıldıktan sonra içimizi bir dünya sevgisi kaplıyor buna da mani olamıyoruz. Nedir bu halimiz? Biz yoksa kaybedenlerden mi oluyoruz”.. diye sorar. Cevapların en güzeli gelir: ”iki elinin avucunu bir sağa bir sola sallayarak, insan kalbi bir kararda durmaz bir bu yana bir o yana döner ..”
Bu cevaptan bana söylenen;
1)insan oğlu bir sağa sola dönme hareketini terk etmemelidir. Hem dünyaya hem ahrete kulak vermelidir.
2)İnsanoğlu iddialı tavırlardan uzak durmalıdır.
3) Allah’ın mağfiretine güvenmeli amellerini de gözünde büyütmemelidir.
4)Başkalarının amellerini de küçültmeye veya yüceltmeye cüret etmemelidir.
Bizim bugün başımıza gelen her türlü musibette bu anlayış fukaralığının etkisi çok büyüktür. Geometriye aykırı hareket ediyor termodinamik yasalara kafa tutuyoruz. Bazı insanları gözümüzde çok büyütüyor ve bazı insanları da çok küçük görüyoruz. Yalan ile çok içli dışlı bir Müslüman hayatı kurduk fark etmiyoruz. Hala yapış bir şeyhin eteğine cehennemden kurtul diyen TV kanallarını büyülenmiş gibi dinlemeye ve kafa sallamaya devam ediyoruz.
Yalanları bundan seneler evvel Müslümanların gönlüne yerleştirenler bugün o gönüle doğruların girmesine engel oluyorlar. Mürailik ile müşriklik arasında gidip gelen Müslümanlar sizi bekleyen ve çadırlarında konuk etmek isteyen Deccal’ın askerlerine doğru koşuyorsunuz.
Yalan ve iftirayı gözünü kırpmadan meydanlara salanlara yaptığın alkış senin kulaklarını da sağır ediyor. Hz. Musa’nın Tur dağında geçen günlerinde buzağıya tapma adetini geri getiren azgın ümmetine döneceksiniz. Tehlike büyük.
"Ne oldu? Ne oldu Taksim’de gürültü çıkaranlar ne oldu?" gibi yaşına yakışmayan sorular soran birisi omuzlara alınmayı hak ediyor mu sizce? Allah aşkına biraz düşünün. Senin yalancı ve iftiracı olduğun tescillendi. Bundan daha büyük sonuç mu olur? Sana emanet edilen “beytül mal”i yani devlet hazinesini Suriye’de Müslümanlar birbirini öldürsün diye kullanmak hakiki manada bir devlet tavrı olabilir mi? Eğer Suriye’de zulmün kokusunu almışsan ve senden de yardım isteniyorsa gönderirsin ordunu zulmü engellersin. Buna hiç kimsenin itirazı olmaz. Ve Suriye halkını adil yönetimin altına almış olursun gerçekten doğrunun bu olduğuna inanıyorsan. Âmâ yapmıyor Büyük bir belanın sınırlarımızın ucunda belirmesine zırnık tepki göstermiyorsun.
Sınırlarımız içinde senin milletvekillerin tarafından da farkedilen bir eldeğiştirme hadisesi yaşanıyor. PKK senin kolluk kuvvetlerinin gözü önünde ve büyük bir cüretle yol kesip kimlik kontrolü yapıyor. Ey oy verenler Devlet senin desteğinle Güneydoğu’da mevta oldu, sen hala Bingöl’e açılan havaalanı ile avunmaya hazırsın. Devletin olmadığı yerde Cuma namazı farz olmaktan düşer biliyor musun? Sen buradaki aczini örtüp laf kalabalığı yalan dolan ve iftira ile ayakta duracağım diye uğraşıyorsun. Duramazsın.
Tencere tava çalanları ihbar et yargıya yardımcı ol diye yol gösteriyor Sayın Başbakan. Hiç bir başbakan dünya yüzünde bu kadar yakışıksız bir tavır sergilememiştir. Yıllarca öğretmenlik yaptım. Sınıflarda kopya çeken öğrencileri yakalarsak yakalarız, fakat hiçbir zaman diğer öğrencileri muhbirliğe özendirecek usul takip etmezdik. Çünkü insan karakteriyle terstir muhbirlik yaptırmak. Bir iki defa deneme yaptık kopya çekenler kimler söyleyin çocuklar dedik. Fakat şükür ki arkadaşını satana rastlamadık. Sonrada çocuklara yaptığı ketumiyetin değerinin çok büyük olduğunu vurgulayarak aşağılık öğrenci yetişmesine sebep olmadık…
İnsan tabiatı icabı bir öyle bir böyle hareket eder. Bazen yanlış yapar bazen doğru yapar. Âmâ asla Yalan iftira dedikodu üreterek çevre kirliliği tıynet kirliliğine gidemez. Yalan insana yakışmaz. Müslümana hiç yakışmaz. Çünkü yalan insanı alçaltır.