70’lerde, 80’lerde çocuk olmak.. Bu serüvenin en son jenerasyonu 90’lar.. Bu yıllarda mahalle maçları, misket oyunları, seksek oyunları ve yöreye göre niceleri oynanırdı. Bu oyunlar çocuklar arası iletişim de, paylaşım da artırır. Hayat görüşlerine olumlu katkılar yapardı. Bugün bir çocuğun diğer çocuklarla oyun oynayabilmesinin önünün açılması Batının olmazsa olmazıdır. Oyunun çocukların gelişimine katkısı çok fazladır.
Milenyum çağı olarak adlandırdığımız bu dönemler dizüstü bilgisayarların, ileri teknoloji atari oyunlarının ve tablet bilgisayarların paylaşılmadığı dönemlerdir. Çeşitleri on binleri bulan oyunlar çocuklarımızı ev hapsine mahkûm ediyor. Görünüşte hapis olmayan bu durum ileride ruhsal yalnızlıklar, sırrını ve derdini paylaşamayacağı arkadaş yoksunlukları olarak geri dönecektir. Özgürlükler içerisinde hapis olmak.. Bu gerçek anlamdaki hapsolmaktan daha da zor bir şey olsa gerek. Mesela eskiden sınıfı geçmenin hediyesi bisiklet alınmasıydı. Ne kadar güzel bir hediye aslında.. Bugün çok sevdiğim bir abimin 11 yaşında Ahmet Can isminde aslan gibi bir evladı var. Bu yıl okulda başarılı olursa kendisine yüksek teknolojiye sahip bir oyun konsolu alınacak. Hediyeyi duyunca inanılmaz derece de hırs yaptı kerata..
Hatırlıyorum da küçük çaplı mahalle kavgaları bile benim çocukluk dönemimde güzeldi. Bu kavgaların bile bir adabı vardı. Üç beş kişi bir olup bir kişiyi dövmezdi, kesici aletler kullanılmazdı. Tabiri caiz ise erkek erkeğe kavgalar olurdu. Hele hele o dönemlerde bir büyüğüne ya da bir öğretmene el kaldırmak, söz söylemek gibi durumlardan son derece hicap duyulurdu. Peki, aradan ne geçti ki öğrenci öğretmenini okul ortasında bıçaklamaya kalktı.(ki bu durum güzide Aydınımızın Nazilli ilçesinde yaşandı ve bu yaşanan sadece benim duyduğum, bizim duyduklarımız..) Aradan ne geçti ki küçük bir söz bile büyük nefretlerin doğmasına sebep oldu. Neden çocuklarımızda ki kin ve intikam duyguları arttı? Aslında çocuklarımızdaki bu şiddete meyilli durumun sebebi ortada; yalnızlıklar içerisinde oynadığı savaş oyunları, şiddet içeren unsurlar çocuklarımızı birer mekanik insan haline dönüştürdü. Ve özgürlükler içerisinde ki hapis hayatından, bizim bildiğimiz hapis hayatına dönüşüldü.
Mevcudiyetinde her şeye sahip gibi görünen çocuklarımız, gençlerimiz aslında hiçbir şeye sahip değiller. Arkadaşlık gibi dünyanın en güzel hissiyatı bile sosyal medyadan bulundu. Hatta ve hatta aşk gibi en kutsal, en güzel, yaşanması gereken hisler bile sosyal medya da başlıyor. Bir diğer sosyal medya da bitiyor. Sosyal medyadan birbirlerine mesaj atıyorlar. Eminim yeni jenerasyon içerisinde mektubun nasıl yazılacağını bilmeyenler bile vardır. Uzakta ki bir sevdiğine hissederek yazılıp gönderilen mektuplar.. sanırım zamanla tarih olacak. Arkadaşlık, aşk gibi nice güzel duygular sosyal medyada başlayınca sonu da genellikle hezimet oluyor. Hezimet sonrası ruhsal bunalımlar, kişi de yarattığı nedamet, sinir bozuklukları ve daha fazla asosyallik. Kişi içinde bulunduğu bu asosyallikten çırpındıkça daha çok batmaya başladı.
Sonuç itibariyle teknolojinin iyi yanları da şüphesiz vardır. Ancak teknolojinin gelişmesi ile bugün kimyasal silahlar ve atom bombaları yapılabiliyor. Ne yazık ki insanlık teknolojiyi kullanırken bazen kendi nesline zarar verecek şekilde kullanabiliyor. Yapabileceğimiz ve de umut edebileceğimiz tek şey teknolojinin iyi yanlarını kendimize, diğer kötü yanlarını kendisine bırakalım. Umutların hep sürmesi dileğiyle..