Değerli okuyucular dostum olan Sayın Mehmet Halil Arık bana bir mail göndererek düşüncelerini ve kaygılarını eklemiş.
Sayın Arık’ın bu düşüncelerini ben de aynen yayınlıyorum. Takdir okuyucularımın.
“Sevgili Dostlarım;
İnsana ve topluma dair iyi ve güzel şeylerin oldukça uzağındayız bugün.
Dayatılan kirli siyasetle onursuzluğun zirve, erdemin dip yaptığı bir ülkede yaşıyor olmak ağır bir yük. İnsan onuruna yaraşır bir yaşam koşuluna ulaşmak adına verilmesi gereken zorlu bir görevle karşı karşıyayız.
Bir yanda, doymaz bir ihtirassın öfkeli söylemlerinden güç olan sonu gelmez dayatmaları, bir yanda Sevr döneminin işbirlikçi mütareke basını, yalan, talan ve iftiralardan beslenen çıkar siyaseti, diğer yanda ülkeyi bölme yeminleri etmiş bir terör…
Sonuçta da dibe vurmuş bir ekonomi ve borç yükü altında yarınlarından umutsuz, şehit haberlerini bile kanıksamış çaresizlik içinde savrulduğu yönü belirleyememiş halk yığını…
Umutsuzluk tohumları ekmek adına değil, umudu tazeleme ihtiyacını en kaygılı biçimde dile getirmek adına söylüyorum bunları.
*
Ne çok haini varmış bu ülkenin!?...
Hem de kendi elleriyle kendi toprağında büyütüp, ekmeğiyle beslediği!. Yüksek mevkilere kendi elleriyle getirip yerleştirdiği…
Ne çok haini varmış!...
Bu takke bu külah… bu bürokrat, teknokrat, vekil diyerek… Eğitim, sağlık, ordu, karakol, oda, dernek, vakıf, parti, meclis demeden, üst başkanlık, eşbaşkanlık, sultanlık, emirlik, ihanet, iyanet, diyanet diyerek yerleştirilip, emrine makamlar, mevkiler, milyonlar verilen…
Ne çok haini varmış!?...
Sivilinden askerine, formalı, üniformalı, poturlu cübbeli, sarıklı, Prof. sıfatlı… Okutup “adam” edemediği…
Ahlakı, adabı, yurtseverliği, barışı, erdemi, vicdanı, izanı, aklı kullanmayı, sorup sorgulamayı öğretemediği…
Ne çok haini varmış!?...
Ne çok kapı kulu heveslisi varmış bilmeden umutların bağlandığı…
Düşmanın çok olduğunu bilsek de, bunca hainin varlığına vakıf olunca şaşırmadık değil,.
O düşmanlar emperyalizmin, “üzerimize çullanma savaşını” kaybetmişti bir asır önce…
Peki ne oldu öyleyse!?... Hainler mi kazandı, biz mi kaybettik!?...
*
Canlı bomba, hayat bulduğu ortama ve kendi türüne zarar vermek için kendini patlatan mıdır sadece?...
Demirin pası kendindendir… Ağacın kurdu kendi beslemesi…
Demirin pası, ağacın kurdu kendi türlerinin hainleridir.
Ne var ki; aklı, izanı, vicdanı yoktur demirin… Bilmez ki, kendi pası kendi türünün hainidir.
Aklı izanı, vicdanı yoktur ağacın. Bilmez ki kendi kurdu, kedi türünün hainidir!...
Söz konusu insan olunca, değişiyor işin boyutu!... Demirde vicdan, ağaçta izan aramayan insanoğlu, söz konusu insan olunca vazgeçemiyor insan akıl, izan, vicdan aramaktan!...
Ve şaşırıp kalıyor insan!... Bir asır önce Saray’dan söke söke geri aldığı tüm haklarını bu gün yeniden kendi elleriyle Saray’a – tek kişiye yeniden nasıl teslim eder!?...
Ve bu teslime hazır ellerin sahipleri tarihi vebalin bedelini nasıl öderler? Kendi çocuklarına, kendi torunlarına hangi gerekçelerle nasıl hesap verecekler?.
“Aldatıldık, Allah da, milletimiz de bizi affetsin!” ile dilenecek af kendi vicdanlarından bile helallik alabilecek midir!?..
Kendi yetkilerini bir kişiye devreden dünyadaki tek örnek 1933 Alman Meclisi idi. Hitler’in doymak bilmeyen ihtirası dünyanın var olduğu günden bu yana yaşadığı en acı felakete 2. Dünya Savaşı’na sürükledi. Tam 54 milyon insanın hayatına mal oldu sorumsuzca verilen o yetki devri. 100’lerce milyon, kişi yaralandı, sürüldü, acı çekti, yerinden yurdundan oldu.
Şu an dünyanın 2. Dünya Savaşı koşullarından farklı bir ortamda olmadığını aklı başında herkes görmekte…
İşte tam da bu nedenle, böyle bir ortamda tüm yasal dayanaklardan yoksun şekilde dayatılan anayasa değişikliği ile yapılmaya çalışılan ve özü rejim değişikliği olan bu yetki devri hem zaman hem de şekil olarak çok tehlikelidir.
*
Kabul edelim sevgili dostlar!... Onlar kazanmadı biz kaybettik!... Yapmadık üzerimize düşeni!... Ya rehavete kapıldık, ya da “su uyur hain uyumaz” ilkesini yok saydık. Demokrasinin var olan kurumları birer birer teslim alınırken – teokrasi canavarının günün birinde demokrasiyi hepten yutacağının hesabını yapıp siyaseten önlemini alacağımıza korktuk yıldık, sindik!...
Ya da hafife aldık!... Her dönem yeni bir Atatürk gelir sandık!...
Kendi deyimleriyle, PKK’nın, FETÖ’nün, AB’nin, ABD ve bilcümle kendi beslemelerinin aldattığı iktidar, dönüp halkı aldatırken bizler sessiz kaldık.
İhanetin, korkutmak ve susturmaktan cesaret aldığını bilmeliydik.
Dünün seyircisi olmanın bedeli de bu gün sultanlık dayatması ile ödettirilmek isteniyor bizlere…
*
“Ekmek için Ekmeleddin” sloganları ile dağ taş gezerek Cumhurbaşkanı yapmak istediğimiz Ekmeleddin bizi “ekerek” R.T. Erdoğan’ın Başkanlığı için oy verdi. “Onlar kazanmadı biz kaybettik!” dememiz bundan!...”