Söze, Aydın tarımının sorunları ile başladık, başladık da bitiremedik. Sorunlar sadece Aydın’ın sorunları değil ki bitsin, sorun bir değil ki bitsin. Bir sorun çözülür ama bin sorun birden ortaya çıkar. Elini nereye atsan, nereye baksan sorun. Haydi gel de çöz bu sorunları.
Sorunlar; Aydın’ın, Aydın köylüsü ve çiftçisinin, tarımının sorunu olmaktan çıkmış, ülkemizin, herkesin sorunu haline gelmiştir.
Asıl sorun, sorunların en büyüğü, sorunların tümünün kaynağı ve sebebi; sorunu çözmekle görevli ve yetkili olarak bildiklerimiz ve güvendiklerimizdir. Ülkemizin sorunlarını yaratanlar, sorunları çözmek yerine, sütten çıkmış ak kaşık misali, bir kenara çekilip, kendi yarattıkları sorunlara bahaneler üretmek ve suçu başkalarına atmaya çalışmakla meşguller.
İlgili kurum ve kuruluşların başına liyakatli olanlar getirilmelidir.
Bir kişiyi güvenlikçi, olarak işe alırken bile, diploma, sağlık raporu, yedi sülalesinin güvenlik belgesi, sabıka kaydı, mal beyanı gibi daha çok sayıda belge istenirken, koskoca bir ülkeyi yönetmeye talip olanlardan bu belgeler neden istenmez? Bir ülkeyi yönetmek, güvenlikçilik yapmaktan daha mı kolay?
Ülkeyi yönetmeye soyunanların nitelikleri ve kişilikleri, liyakat derecelerinin hiç önemi yok, yeter ki parası olsun, genel başkana/güçlüye/yetkiliye yakın olsun, ağzı iyi laf yapsın, el pençe divan dursun, gerektiğinde el etek öpmesini ve övgüler yağdırmasını bilsin. Tarımsal üretim konusunda iyi yetişmiş uzmanlar dururken, bir siyasal partiye yakın olanlar, istediği makama getirilerek koltuğa oturtulur.
Bir makama getirildikten sonra da, o kişinin yaptığı işlere bakılmaz, iyi de kötü de yapsa, kendisini o makama getirenin isteklerini yerine getirdiği sürece, o kimseyi o makamdan kimse kaldıramaz.
Başında bulunduğu kurumun sorunları giderek artmış, çözülemez bir duruma gelmiş, bu durumdan dolayı hak sahipleri mağdur olarak zarar ve ziyana uğramış, onun umurunda olmaz. Çünkü, o, sorunları çözecek bilgi, becerisine sahip olmadığı gibi; olayları akli selim ile değerlendirerek muhakeme edebilme ve insiyatif kullanabilme niteliklerden de yoksundur.
O kişi artık kendisine dikte ettirilenlerden başka hiçbir iş yapamaz duruma gelmiştir. Bu durum nedeniyle, işler birikir ve çözümsüz sorunlar yumağı haline gelir. Artık “ Kritik Eşik “ aşılmış, her an patlamaya hazır bir bomba haline dönüşmüş olur.
O saatten sonra yapılabilecek tek şey, kendi liyakatsizlik, bilgisizlik ve beceriksizlikleri nedeniyle yapılamayanlara bir mazeret uydurarak hayali düşmanlar yaratmak, tüm suçu o hayali düşmanlara yüklemek ve o güne kadar verilmemiş yeni sözler vermek ve daha büyük vaadlerde bulunmaktır.
Bu vaadleri, gerçekte yapılmayan ve olmayan, hayali atılım ve gelişmelerle desteklemek de, bir nebze olsun, toplumu ikna ederek inandırmak ve zaman kazandırmak için iyi bir yol ve yöntem olabilir.
Hatalı ve haksız, hukuksuz usul, yol ve yöntemlerin uygulanması nedeniyle mağdur edilen toplum içerisinden hak arayanları terörist ve suçlu ilan etmek, onlara “Halkı kin, nefret ve düşmanlığa teşvik etmek “ suçlaması yüklemek, muhakeme yeteneğinden yoksun kesimlerin buna inanmasına yetecektir.
Aydın köylüsü, çiftçisi ve üreticisinin, Aydın Tarımının sorunlarına dönelim
Tarımsal üretim, bizzat devlet eli ile engellenmeye çalışılmaktadır.
Trakya toprakları başta gelmek üzere, ülke genelinde, köylülerin, çiftçi ve üreticilerin, devlete yük olmadan çalışarak geçimlerini sağladıkları, yaptıkları tarımsal üretimle ülke ekonomisine katkı sağladıkları ve sahibi olduklarını, ellerindeki tapu senedi ile belgeledikleri arazilerinin, zeytinliklerinin, hayvanlarını otlattıkları meralarının, kendilerine sorulmadan, hukuki olmayan yasalar ve kararnameler çıkarılarak, maden arama ve işletme, HES, JES, RES kurulum sahası olarak verilmesi, zeytin ağaçlarının kesilmesi; ağır borç ve maliyet yükü altında ezilmekte ve bir dizi sorunla baş etmeye çalışan köylü, çiftçi ve üreticilere yapılabilecek en büyük kötülük, çok ağır bir zulüm ve korkunç bir darbe olacaktır.
Üstelik, gene hukuki olmayan yasalar çıkarılarak; yıllarca ektikleri yerli tohumların, hibrit/kısır tohumlarla değiştirilmesi, bu tohumların üretim, depolama ve ticaret hakkının yabancı ortaklıklara verilmesi ve tohumculukta dışa bağımlı hale getirilmesi de başlı başına ayrı bir engeldir.
Daha yetmedi.
Şeker Pancarı, pamuk, domates ve zeytin gibi sanayi ürünlerinin işlendiği, özellikle şeker fabrikalarının satışı tarımsal üretime, üreticiye, köylü ve çiftçiye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Şeker Fabrikalarının satışı ile pancar, kar altında tarlada bırakılarak çürümeye terk edildi. Yeterli şeker üretimi olmayınca, insan sağlı için son derece zararlı olan nişasta bazlı şeker tüketmeye ve şekeri çok yüksek fiyattan almaya başladık.
1960’lı yıllardan beri Türkiye’de, bir Türk ortak ile faaliyetini sürdüren Amerikan Cargill ortaklığı, nişasta bazlı şeker ve tatlandırıcı üretmektedir. Bilindiği gibi, nişasta, kimyasal işlemlerden sonra şekere dönüştürülür. Genleri ile oynanmış mısır ve patates gibi nişastalı bitkilerden elde edilen şekerin, insan sağlığı için çok zararlı olduğu bilinmektedir.
Amerikan Cargill Ortaklığının ürettiği Nişasta bazlı şekerin insan sağlı için zararlı olduğu bilindiği halde, Cargill’ in nişasta bazlı şeker üretmesine izin verilmesindeki ve şeker fabrikalarının satılması ve kapatılmasındaki amacı anlayabilmek mümkün değildir. Bunun nedeni konusunda akla çeşitli olasılıklar geliyor. Kamuoyunun bilmediği bazı gizli neden ve mecburiyetler olabilir mi?
Köylüyü, çiftçiyi ve üreticiyi koruyucu, çalışarak üretmeyi teşvik edici ve kolaylaştırıcı, üretim maliyetlerini azaltıcı yasalar çıkarılmalıdır. Bunların aksi, tarımsal üretimi zorlaştırıcı, üretim maliyetlerini artırıcı, ithalatı kolaylaştırıcı ve ithalatta gümrük vergilerini azaltıcı yasalar çıkarmak, üreticilere vurulabilecek en büyük darbe ve zulümden başka bir şey olamaz.
Ülkeyi yönetenlerin görevi, yurttaşlarına sorunlar yaratarak onların yaşantılarını ve geçimlerini zorlaştırmak değildir, yurttaşlar ve üreticiler lehine olacak şekilde, üretimi kolaylaştırıcı ve artırıcı tüm önlemleri alarak uygulamak, kendi yurttaşlarını ve üreticilerini korumaktır.
Görsel ve yazılı basından, tapulu arazilerini ekip biçen, işleyen çiftçiler hakkında, arazilerini ektikleri için dava açıldığını görmekteyiz. Devlet, üretim yaparak ekonomiye katkı sağlayan çiftçiler aleyhine yasalar çıkararak suçlu duruma düşürmekte ve haklarında davalar açarak vatandan, topraktan, bayraktan, devletten soğutmakta ve suç işlemektedir.
Devlet güvencesi ve garantisi altında olan arazilerin“ Site inşaatı yapılacağı, fabrika kurulacağı, maden aranacağı gibi nedenlerle” ,hukuki olmayan yasalar çıkarılarak, sahiplerinden alınarak başkalarına verilmesinin hiçbir hukuki ve yasal dayanağı olamaz.
Köylü ve çiftçinin ekip biçtiği topraklar ellerinden alınarak, “ yatırım yapacağı “ bahanesi ile başkasına verilmemelidir. O kişi yatırım yaparak para kazanacaksa, çiftçi de kendisine ait olan toprağa, kazanç amacı ile yatırım yapmıştır.
Hükümetler, yanlış politikaları ve uygulamaları ile yoksul ve dar gelirli kimseleri karşı karşıya getirmektedir. Aydın, İzmir, Muğla’nın yoksul ailelerinin asker ve polis çocukları; Antalya, Mersin, Adana, Gaziantep, Van’ da, arazilerinin ellerinden alınmasına karşı direnen köylülerle engel olmaya çalışırken; o yörenin asker ve polis evlatları da Aydın, Muğla ve İzmir’ de köylülerle karşı karşıya getirilmektedir.
Tarım ve Orman Bakanlığı ve üretim planlaması
Ülkemizde, her türlü tarımsal ve ormancılık işlerinden, gıda üretiminden sorumlu bir Bakanlık var ama bu Bakanlığın, görevlerini yapıp yapmadığı konusu pek bilinmemektedir. Ülkemiz, çok verimli tarım arazilerine ve her türlü tarımsal ürünün yetişmesi için uygun hava koşullarına, çok çeşitli ve verimli kaynaklara sahip olmasına rağmen, saman dâhil, birçok tarımsal ürünü ithal eder duruma getirildik.
Türkiye, bir tarım ülkesi olmasına rağmen, samanı ve bir çok ürünü ithal eder duruma geldiyse, bunun baş sorumlusu, tarımsal üretim için gereken önlemleri almayan, görevini yapmayan hükümet ve Tarım ve Orman Bakanlığıdır.
Köylünün, çiftçinin ve üreticinin sorunlarını çözmek yerine, uyguladığı yanlış politikaları yüzünden, köylü, çiftçi, üretici ve tüketici, herkes mağdur duruma düşmüştür.
Üretici, ürettiğini tüketim merkezlerine zamanında ve ucuz fiyata ulaştıramamakta ve satamamakta, tüketici de ihtiyaç duyduğu gıda maddelerini ucuz fiyata alamamaktadır.
Çabuk bozulan gıda ürünlerinin zamanında tüketiciye ulaştırılabilmesi için, soğuk dolaplı taşıma araçlarının kullanılmalıdır.
Her şeyden önce, Tarım ve Orman Bakanlığı, Tarımsal üretim programı yaparak geliştirmelidir.
Üretici, yıllık ve geçici olarak kendiliğinden gelişen arz talep dengesine göre, kendince bir üretim planlaması yapmaktadır. “ Bu yıl kuru soğan iyi fiyattan satıldı, gelecek yıl ben de soğan ekeyim. “ Düşünce ile tüm üreticiler soğan ekmekte ve hasat sonrası oluşan piyasa koşullarında, o yıl kuru soğan para etmeyince, üreticinin emeği ve alın teri heba olmaktadır. Bu durum, patateste, domates ve karpuzda da böyledir.
Yurdumuz, büyükbaş, küçükbaş ve kümes hayvancılığı ile balıkçılığa ve buna bağlı olarak entegre hayvansal ( et, süt, yumurta balık ) üretim için son derece uygun koşullara ve olanaklara sahip olmasına rağmen, ne yazık ki, yeterince yararlanamamaktayız. Aynı zamanda, üretici de emeğinin ve alın terinin karşılığını alamamaktadır.
Çok verimli tarım arazilerine sahip olan ve aynı günde 4 mevsimin yaşandığı ülkemizde, saman dahil, bir çok tarımsal ürünü ithal eder ve çok yüksek fiyattan tüketir duruma getirildik.
Bu durum, hem üreticiler hem de tüketiciler tarafından iyi değerlendirilmelidir.