Türkiye’nin, Arap ülkelerine karşı izlediği politikayı incelerken, tarih faktörünün ilişkileri etkileyen geçmişteki önemli bir etken olduğunu kabul etmek gerekir.
Arap ülkeleri, Osmanlı devletinin sömürgeleri değildi. 1.Dünya savaşına kadar Osmanlı yönetiminde kalmışlardı. İmparatorluk içinde ayrı bir yerleri vardı. Hilafet 1517’de Osmanlı Devletine geçince, bu durum Osmanlı devletini İslam âleminin lideri yaparak, Osmanlı’yı İslam’ın ve Arap dünyasının hamisi durumuna getiriyordu. Araplar için bu durum ayrıcalıklı bir durumdur.
19. Yüzyılda Avrupa’da gerileyen Osmanlı devleti, toprak kaybını önleyememiş, giderek Müslüman Arap topraklarını kaybetmeye başlamıştır. 1830’da Fransa Cezayir’i, 1881’de, Tunus’u ilhak etti. 1882’de Mısır İngilizler tarafından ele geçirilmiştir. 2.ci Abdülhamit Osmanlı devletindeki çözülmeyi durdurabilmek için Fransız ve İngilizlere karşı Almanya’ya dayanma yolunu seçmiştir. Böylece Osmanlı devleti ve Araplarla meskûn topraklar üzerinde İngiltere- Almanya çatışması çıkmıştır.
İngiliz ve Fransızlar Osmanlı devletini ve Almanları sabote etmek için Arap ülkelerinin bağımsızlığını teşvik ve tahrik etmeye başlamışlardır.
Birinci Dünya savaşı sırasında İngilizler bir yandan Arap ülkelerini bağımsızlık vaadi ile Osmanlı devletine karşı harekete zorlarken, öte yandan 1916 Mayısında Fransa ile yaptığı Sykes-Picot anlaşması ile bu ülkeleri aralarında paylaşıyorlardı.
Osmanlı devletinin Arap ülkeleri ile bağlarının kopmasında Avrupalı büyük devletlerin emperyalist politikaları başrolü oynamıştır.
2.Abdülhamit’i tahttan indiren İttihat-ı Terakkinin liberal, hürriyetçi ve milliyetçi tarafı vardı. 1908 Meşrutiyet hareketi Türkçülüğü ön plana çıkardı. Bu durum Arapların Osmanlı devletinden manen kopmalarını hızlandırmıştır.
1908 Meşrutiyet hareketi Türk milliyetçiliği için olduğu kadar, Arap milliyetçiliği için de bir dönüm noktası olmuştur. Arap ülkeleri 1.Dünya savaşı sonrasında Osmanlı devletine karşı harekete geçmekte tereddüt etmemişlerdir. Osmanlı devleti savaşta yenilmesine rağmen batılıların Araplara vaat ettikleri bağımsızlık tahakkuk etmemiştir.
1.Dünya savaşından sonra Arap ülkeleri ile İngiltere ve Fransa arasında 1916 Sykes-Picot anlaşmasına uygun olarak 1920 Nisanında yapılan San Remo konferansında “Mandat” sistemi adı altında paylaşılmıştır. Arap milliyetçileri bağımsızlık için vaktiyle destek ve teşviklerini gördükleri İngiltere ve Fransa’ya karşı mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Böylece Araplar bağımsızlıklarını asırlarca beraberce yaşadıkları Osmanlı devletinden değil, İngiliz ve Fransızlardan almak için mücadeleye başlamışlardır.
1919-1923 Anadolu kurtuluş savaşı, 1923 Lozan anlaşması ile Milli Türk Devleti’nin kurulması sonucunu vermiştir. Modern Türkiye Cumhuriyetinde, 1924 yılında hilafetin lağvedilmesi, 1926’da din esasına dayanan şer-i kanun düzeninin İsviçre hukukuna adapte edilmesiyle hazırlanan Türk medeni kanunu kabul edildi. 1928 yılında Arap harfleri bırakılarak Latin alfabesine geçildi.
Türkiye’nin laiklik alanındaki bu reform hareketlerinin, Arap dünyasında bir çeşit, İslam’dan uzaklaşma gibi algılandığı ve kırgınlık yarattığı bir gerçektir. Arap ülkeleri, daha 1908 Meşrutiyet hareketi ile kendilerinden manen koptuğunu gördükleri Türk toplumunun yeni reformları ile Arap ve İslam dünyasından büsbütün uzaklaştığı kanaatine varmışlardır.
Devam edecek…