Dünyayı tehdit eden ve Türkiye’de de görülen koronavirüs nedeniyle herkes ilk gün panik havasındayken, yapılması gerekenler aklıselim düşünülmeye ve gerekli adımlar atılmaya başlandı...
“Dağlarından yağ, ovalarından bal akan”, “Efeler diyarı” Aydınımızda da kurumlar alarm verdi. Kamuya açık alanlarda belediyeler tarafından dezenfekte çalışmaları son sürat yapılıyor.
Aydın aynı zamanda turizm kenti…
Turizm gibi hassas bir sektörün tüm tedbirler altında bile yaşanan bu krizden etkileneceği ortada... O yüzden sadece dezenfekte çalışmaları yeterli değil. Halk ve toplu alanlarda hizmet sunan kamu görevlileri ve vatandaşlar bilinçlendirilmeli...
Bu satırların yazarını takip edenler bilir, bana ayrılan bu sütunda okurlarıma Ortadoğu başta olmak üzere dış politika konularında görüşlerimi aktarıyorum. Koronavirüs ülkemizde birinci gündem maddesi oldu ama bu Suriye gerçeğini değiştirmedi. Bu nedenle Moskova mutabakatıyla Türk-Rus ilişkileri ve Suriye konusunu değerlendirmek istedim.
Bilindiği gibi…
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, “Rejim şubat sonuna kadar çekilmezse biz bu işi yapacağız” diye rest çeke çeke Rusya lideri Vladimir Putin’le temas kuruldu ve nihayetinde Moskova’ya gitti.
Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Bu rejim defolup gidene kadar bu iş sürecek” diyecek kadar iddialıydı.
Fetih sureleri ve dualarınızla 56 şehit!
Sonuç?
Onlarca eve ateş düşüren hamaset ve kibir ve de arkasından Ortodoks haçına asılı üç maddelik Moskova mutabakatı.
Suriye’de sanıldığı gibi ateşkes değil, terör örgütlerine karşı ateşin sürmesini temin eden Moskova mutabakatıyla, Suriye ordusu, M-4 Halep-Lâskîye, M-5 Halep- Şam otoyolunda yeni bir statüye ulaşmıştır.
Esad’ın en büyük kazanımı şimdilik budur.
Bizim cepheye gelince, başarı gibi sunulan hezimet, hesapsızca ilan ettiğiniz hedeflerin gerisine düşmenizdir. Zaten, ne siyasi hedefinizi ne de askeri hedefinizi hiçbir zaman görememiştik.
5 Mart Moskova Mutabakatı ile sadece bir askeri harekâtın ne kadar kötü planlandığını, askerlerin canlarının nasıl hiçe sayıldığını gördük.
Sınırlarımızın ötesinde ve derinliklerinde ayıların serbest dolaştığı bir alanda, taşların bağlandığı kurgulanan bir askeri harekâtın başarılı olması düşünülemez. F-16 lar Diyarbakır ve Erhaç(Malatya) havaalanlarında yatacak, vatan evlatları düşman derinliklerinde mermi bile atamadan grupça avlanacak.
Uçak kaldıramayacağınızı, Suriye hava sahasının Ruslar tarafından kapatılacağını, ihtimali plan olarak değil, gerçek harekât planlarında öngörebilmeliydiniz.
Ülkemiz küçük düşürülmüştür.
“Türkiye bağırsaklarını temizliyor, iyi ki bu komutanlarla biz savaşa girmemişiz” diyerek yarattığınız eseriniz ortada duruyor.
Öğünün!
Rusya, konuyu matruşka tekniği ile Türkiye’yi istediği noktaya getirdi. Önce bir tane açıyor. Sonra muhatabını bir sihirle, matruşkanın renklerine konsantre olmasını sağlatıyor, kafanı çevirmeye çalıştıkça yeni bir tane daha, bir tane daha… ,ve bu oyun masada oynanıyor. Aynı görüşmenin içinde oluyor. Bütün bunlar olurken dur bakalım, ben burada inmek istiyorum dediğinizde, hemen öcü’yü gösteriyor. Bunaldığınızı hissettiğinde de alternatifi de fısıldayarak sizi karar almaya zorluyor ve arkasından da maddeleri sıralıyorlar.
Soçi’de 10 madde olan anlaşma metni, 5 Mart Moskova görüşmelerinde daha da somutlaşarak üç maddeye indirgeniyor.
İçinde bulunduğumuz durum çok da olumsuz algılanmamalı. Bizim için hayırlı olanı da belki budur. Zira bugüne kadar hangi ad altında olursa olsun Suriye yönetimine karşı savaşılırken işbirliği yapılan finansörlerden S.Arabistan, BAE ve Katar 2018’de büyükelçilerini Şam’a geri gönderdiler. Bu üç ülkenin Rusya ile Suriye’nin geleceği ve imarı konularında derin ilişkiler içinde olduğu sır olmaktan çıktı.
Suriye Arap Cumhuriyetini yıkmak için oluşturulan El- Nusra ve onun çok uluslu ağabeyi HTŞ ile devlete karşı silahlanan ve dış güçler tarafından teçhiz edilen ÖSO ve diğerlerinin günleri ise artık sayılı. Ne kadar gerçek olduklarını yakında hepimiz görebileceğiz.
İdlib’te yaşanan gelişmeler sonrası Moskova’dan çıkan sonuç, beklentilerinden çok uzakta, ancak düştüğümüz durum göz önüne alınacak olursa Türkiye için en iyisi olarak değerlendirilebilir. Onurlu bir geri çekilme!
Zira Rusya’nın gösterdiği çıkıştan sonra Türkiye somut sonuçları asıl şimdi görmeye başlayacak.
Şimdi önümüzde,
1.Suriye siyasi süreci,
2.İdlib’teki terör örgütleri.
3.Fırat’ın doğusundaki PKK/PYD’nin geleceği
4.Birliğini koruyabilmiş Suriye Arap Cumhuriyeti’nin imarı var.
Doğrudan Rusya ile yapmayı başardığımız görüşmeleri, Suriye yönetimi ile yapmaz isek, bölgede istikrarsızlık kalıcı hale gelecektir.
Bu da uzun yıllar terör ile yaşayacağız demektir.
Terörle abad olunamayacağını en iyi şehit ailelerimiz bilebilecektir. Dokuz yıldır kaybettiğimiz enerjimizi ve kaynaklarımızı geri alamayacağımız gibi var olan potansiyelimizi de hunharca harcayacağız.
Moskova mutabakatından sadece “ateşkes” sonucu çıkartılıyor, ancak bundan sonra üzerinde durulması gereken ateşkes değil “terörün her türlü tezahürü ile mücadele ve BM tarafından terör örgütü olarak tanınan örgütlerin elimine edilmesi” ifadeleri.
Türkiye de bu örgütlere karşı Rusya ve Suriye ile birlikte savaşmayı taahhüt ediyor. El Nusra ve HTŞ, BM ve birçok ülke tarafından terör örgütü kabul ediliyor. ÖSO ve diğerleri ise Suriye yönetimine karşı savaştığı için Suriye ve Rusya tarafından terör örgütü olarak kabul ediliyor.
Bu durumda Türkiye’nin önüne birkaç olasılık çıkıyor:
Bu örgütlerden El Nusra ve HTŞ ile Rusya ve Suriye ile koordineli savaşılacak. Savaşılmazsa Moskova anlaşmasına uyulmamış sayılacak. Diğer olasılık kendilerine karşı savaşa katılması halinde bu örgütlerde Türkiye’nin kendilerine ihanet ettiği düşüncesinden hareketle, sınırımızın iç kesimleri ile TSK’nin bu örgütler tarafından da hedef alınması ile sonuçlanabilir. Diğer yandan ülkemizin eli, ılımlı olarak gördüğü ancak Rusya ve Suriye tarafından terörün tezahürü olarak görülen örgütler(ÖSO) açısından da bağlı olacak. Yani her olasılıkta Türkiye’yi zor günler bekliyor.
Esad’ın gücünü/güçsüzlüğünü görebilmenin yolu, manipüle edilmeme şartıyla BM gözetiminde yapılacak seçimlerdir. Esad, 2011 den beri seçime karşı çıkmıyor. En iyi yolun seçim olduğunu herkes görüyor ve söylüyor. Serbest seçimlerle birlikte, kimin ne kadar güçlü olduğu görülecek.
Görüldüğü gibi her şeyin güzel olması diyalogdan geçiyor. Esad ile görüşmeyi kaçırdığımızda, Fırat’ın doğusundaki sahayı, PKK/PYD için ABD ve Rusya’nın kucağına bırakanlar olarak tarihe geçersiniz!
Bunun da adı, dolaylı yoldan Kürtlere yardım ve yataklıktır!
Geçen hafta, barış sonrası Suriye için harcanacak 700 milyar dolardan bahsetmiştim. 140 milyar dolar olan zararımızın telafisi için bu inşaat ve yatırım pastasından payımızı fazlasıyla alabilmeliyiz. Hem de hiç para koymadan. Artık sınırdaki TOKİ taşeronluğu kabak tadı verdi. Türkiye’ye yakışmıyor. Çünkü o para da bizden çıkacak.
Son söz;
Moskova anlaşmasıyla Türk-Rus ilişkileri kurtuldu diyebiliriz.
Suriye’ye karşı takınmış olduğumuz kibir ve hamasetten vazgeçmez isek, savaş sonrası kurulacak Suriye sofrasında bir dizlik yer bulamayacağız.
Limak’ın G.Antep, OYAK’ın Mardin ve İskenderun çimento fabrikaları sadece torba çimento satarlar. Onun da katma değeri yok gibidir. İş malzeme satmak değil. Alt yapı, üst yapı diye bir şeyin kalmadığı Suriye Arap Cumhuriyeti’nde Türkiye’nin yapabileceği çok iş var ve en önemlisi müteahhitlik hizmetleri. Müteahhitlik işleri de Demir ve çelik başta olmak üzere 170 sektörü direkt ve dolaylı bir şekilde etkiliyor.
Çuval çuval un, torba torba çimento satarak ihracat şampiyonu olacağınıza, undan çorba, simit, makarna, tatlı vs. yaparak, çimentonun yanına da demir çelik, kapı, pencere, pimapeni vs. takarsanız katma değer yaratmış olursunuz.
Bu hem para hem de istihdam demektir.
Sonuç olarak:
Çuval un, torba çimento pazarlamak yerine Suriye’nin imarına talip olalım.