Şu Korona salgın illeti, günlük yaşantımızı, sosyal hayatımızı ve kamu düzenini öyle etkiledi ki, bu sarsıntıdan nasibini almayan hemen hemen kalmadı. Bir taraftan yetişti, yetişmedi, aksaklıklar oldu şeklinde aşı tartışmaları yapılırken, diğer tarafta yüzde 25’i bulan aşı vurdurmayanlar...
Ve sağlık ekiplerinin ev ev aşının yararı kampanyaları...
Öbür taraftan da, her gün artan 60 binlere dayanan vakalarla, 360’lı rakamlara dayanan günlük ölümler!
Sağlık Bakanlığı’nın uyarı, ikaz, yalvarış ve çırpınışları....
Fedakârca gece gündüz mücadele veren sağlık personeli doktorlar ve hemşireler...
Üç beş vilayetimiz hariç, bütün illeri kırmızıya boyanmış Türkiye haritası.
Gerçekten çok düşündürücü ve korkutucu.
Hele pandeminin mağdur ettiği kapanan işyerleri... Ve çığ gibi artan işsiz kalan çalışanlar ordusu!
Sonunda, gittikçe artan bu salgın felaketine karşı hükümetin aldığı kapanma kararları...
Ama gelin görün ki, şu iki gün içinde, bütün Türkiye' deki Sosyal hareketlilik, kalabalıklar, yoğun trafik ve kilometrelerce uzayan araç kuyrukları...
İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerden sahil şehirlerine, Anadolu'ya tam bir kaçış, sanki göç var gibiydi.
Geçmişten alışık olduğumuz Bayram tatili kuyruklarını hatırlattı bana.
Tam bir rezalet! Çarşı, pazar, sokaklar, marketler, alışveriş mağazaları tıklım tıklım dolu. Her yer iç içe insan seli.
Sanki bir kıtlık var. Herkes kapış kapış marketlere saldırıyor, raflar boşalmış.
Toplu taşıma araçları metrolar, metrobüsler, otobüsler, duraklar hep kuyruk insan seli...
İzdiham içinde, ağzına kadar tıka basa dolmuş yolcular...
Cenaze merasimleri de kural tanımayan kalabalıklar...
Hani nerede sosyal mesafe?
Nerede maske, temizlik vb. tedbirler?
Nerede kaldı bakanlık genelgeleri?
Yasaklar ve uyulması gereken kurallar?
Şu pandemi döneminde yüzde 560’la en çok oranla başı çeken İstanbul'dan bütün Anadolu'ya ve sahil bölgelerine gidenlerin bu virüsü, bulaşığı gittikleri yerlere taşmayacağının bir garantisi var mı?
Bilim kurulu üyesi hocaların açıklamalarına göre, salgının yayılmasına katmerli katkı sağlayacak endişeleri...
Gerçekten bu manzara hepimizi korkutup, ürkütmektedir.
Hele Bodrum Belediye Başkanının feryadı! Başkan isyan ediyor, şu an Bodrum'a gelenlerle nüfusumuz 500 bini geçti. Bu kalabalığa ne hastaneler, ne yollar, ne de hizmet ve ihtiyaçları cevap verebiliriz diyor Başkan. Şu an Bodrum'da tam bir kaos yaşıyoruz ifadeleri çok çok düşündürücü.
Bir tarafta çare, şifa için çırpınanlar...
Diğer tarafta otobüs duraklarında, şehirlerarası otobüs terminallerde tıklım tıklım bekleyen çaresiz yolcular....
Ve devam eden kural tanımazlıklar...
Hâlâ çılgınca yapılan toplu eğlenceler...
Açık kahveler, lüks restoranlar, kumar oynanan yerler ve çeşit çeşit müzik dans partileri...
Polisiye tedbirler ve cezalar...
Daha binlerce defa sayılamayacak pandemi dönemi vakaları.
Bazılarının sanki hiçbir şey umurunda değilse de, içimizi burkan Ramazanlar çok hüzünlü geçiyor.
Geçen sene, geçen ay, daha dün beraber olduğumuz, sevdikleriniz ve kaybettiğimiz eş, dost, akraba ve yakınlarımız...
Bu Ramazan'da teravisiz kalan camilerimiz...
Cemaatsiz, ıssız, sessiz ve bom boş.
Yaşadığımız bu sıkıntıları bir an düşünüp, bu şekilde nereye gidiyoruz? Neyi hallediyoruz, neyi halledemiyoruz? Niçin ve nedenlerini sorgulayabiliyor muyuz?
Hepimiz bu Koronadan şikâyetçiyiz. Tamam doğrudur. Çünkü çok mağdur olduk o da doğru.
Yine hepimiz korona tedbirlerinin tam uyulmasını istiyoruz.
Bu da çok doğru bir hakkımız.
Fakat yazımda da bahsettiğim örneklerde görüldüğü gibi, şahsi istek ve egolarımızla toplum düzenini ve sağlığını etkileyecek, başka insanlara virüs mikrobu taşıyacak riskleri göz ardı ediveriyoruz.
Yaklaşık bir yılı biraz geçen Koronalı toplum hayatımız; hata, kusur ve günahlarımızla bizlere bir şeyler öğrettiğini, yeterli dersleri de aldığımızı düşünüyorum.
Büyük düşünür Mevlâna'nın şu güzel öğütündeki gibi.
“Yüzde ısrar etme, doksan da olur.
İnsan dediğinde noksan da olur.
Sakın büyüklenme, elde ne var?
Bir ben varım deme, yoksan da olur.
Hatasız dost arayan, dosttan da olur.”
Kalın sağlıcakla.