İnsanlık tarihine baktığımızda, insanlığın geçirdiği evreleri İlkel toplum, köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum ve içinden geçmekte olduğumuz vahşi neo liberal toplum olarak sıralayabiliriz.
Yaşanmış ve yaşanmakta olan süreçlerin her evresinde kavgalar, isyanlar, çatışmalar, lokal savaşlar, bölgesel savaşlar ve iki büyük dünya savaşını görmüş yaşlı bir dünya var elimizde ve insanlık her gün bir daha ölüyor.
Adeta rahat batıyor…
Devletlerin sahip olduğu coğrafya ve bu coğrafyalar üzerindeki yer altı ve yer üstü kaynakları bazı ülkelerin başına bela oluyor. Lilliput ülkelerinin varlıkları, Guliver ülkelerinin iştahını kabartır ve ellerinden almak için planlar yaparlar ve o ülkelerde istedikleri atraksiyonları yapma yetkisini kendilerinde bulurlar.
Bütün mesele budur.
Kavgalar bunun üzerine kurulur.
Siyaset ve siyasetçiler de buna göre dizayn edilirler.
Dünya üzerindeki yaşam mücadelesinin milletler arasında geçtiği bilinen bir gerçektir. Siyasi, iktisadi, sosyal, askeri mücadeleler, savaşlar hep aynı gaye etrafında sürer. Mücadelenin yeri ve niteliği zamana bağlı biçimde değişime uğrasa da azalıp çoğalsa da gaye, değişmez özelliğini sürdürür.
Tabii bu mücadelede milletler, ayakta kalabilmek için karşı tedbirler alırken, bütün imkânlarını kullanmaktan kaçınmayarak, kendilerini kabul ettirmenin yollarını aramaktan ve buldukları yolları uygulamaktan kolay kolay vazgeçmezler.
“Siyasi ve iktisadi sahalardaki mücadeleler, aynı düzlemde devam eder. Eski ifadeyle “sevkulceyş” yani “bir ulusun veya uluslar topluluğunun, barışta ve savaşta benimsenen politikalara destek vermek amacıyla milli güç unsurlarını kullanma bilim ve sanatı tanımı kapsamında “strateji”, bu mücadelenin sınırlarını oldukça kapsamlı bir şekilde çizer.”
Milli güç unsurlarına baktığımızda;
Siyasi güç,
Askeri güç,
Ekonomik güç,
Demografik güç,
Coğrafi güç,
Bilimsel ve teknolojik güç,
Psiko-sosyal ve kültürel güç,
STRATEJİ
Uzun vadede, önceden belirlenen bir amaca ulaşmak için izlenen yoldur.
Temelde Askeri bir terim olan strateji, bir ulusun veya uluslar topluluğunun barış ve savaşta benimsenen politikalara en fazla desteği vermek amacıyla politik, ekonomik, psikolojik ve askerî güçleri bir arada kullanma bilimi ve sanatıdır.
Adı, Johan Rudolf Kjellen (1864-1922) İsveçli siyaset bilimci. Nazilerin, etki alanlarını genişletmesi ile ilgili olarak ilk kez “jeopolitik” kavramını kullandı.
Jeopolitik, “devletin coğrafyasıyla ilişkisini inceleyen bir disiplindir.” Politik, askeri, ekonomik, kültürel faktörler jeopolitik disiplin içinde yer alır.
Jeopolitik kavramla yan yana gelen diğer kuramsal tanım, jeostratejik’tir.
JEOSTRATEJİ
Barış ve savaş dönemlerindeki mücadelelerde coğrafi unsurların etkilerini ve ilişkilerini inceleyerek stratejik güçleri belirten ve stratejik hedefleri araştıran bir bilim dalıdır.
Jeostrateji, jeopolitik hedeflere ulaşmak için hangi stratejilerin uygulanması gerektiğini belirlemektir.
Yani meselenin özü şudur:
“Gideceğiniz yeri bilmiyorsanız vardığınız yerin önemi yoktur!”
Seçimler yapıldı.
Bilerek, isteyerek ittifaklar kuruldu
Kazandıklarında alacakları makamlar paylaştırıldı.
İlk defa Cumhurbaşkanının yedi yardımcısı olacaktı.
Hepsi de bayram çocukları gibi şendi ama siyasi, askeri ve ekonomik hedefleri yoktu…
Kazanmak için her şey mubahtı ama Türk halkının çekinceleri olabileceğini okuyamadılar.
“Gerzekler” diyenle birlikte Anadilde eğitimciler, Türklük kavramı yeniden tanımlansın, özerlik ve Suriye’de PKK/YPG/PYD ile komşu olmak bizi bozmaz diyenleri Türk halkı sandığa gömdü.
Evet sizler, asker değildiniz ama Stratejinin siyasette de olabileceğini görmediniz/göremediniz
Her seçimin bir kazananı vardır ama bizde öyle olmuyor. Kaybettiği halde kazandım, ben de kazandım diyerek işi sulandırmaya ve siyasi kaos yaratıp fetret devri yaratılmak isteniyor.
Yerli ve yabancı danışmanların getirdiği bu noktayı görenler görmüştü. Sizler, ancak bu şekilde iktidar olacağınıza inandırıldığınız için sonuçlarına katlanamıyorsunuz.
Ben de kazandım diyen sayın genel başkanlardan biri kurultay konuşmasında “Mandacı” dedi.
Bu söz kime gitti?
Şubat 2022’den beri lider olarak gördüğü Sayın Kılıçdaroğlu’na…
İşte bu, ilk defa söylenen stratejik bir açıklamaydı.
Milliyetçi tabanın gazının alınmasına yönelik…
Biz, mandacıların “camız olma” yarışı başlık yazıyı Eylül 2019 da kaleme almışız.
Okumuş olsaydınız diyesim geliyor ama Atlantikçiler, bu memleketin has evlatlarından daha etkilidirler.
Mandacı dediğiniz Sayın Kemal Kılıçdaroğlu seçimi kazanmış olsaydı Cumhurbaşkanı olacaktı ve sizler de onun yardımcısı olmayacak mıydınız?
Ayıp…
Siz kimi aldatıyorsunuz?
Hepinize pusu kurdular.
Murphy “Eğer hücumun hala iyiye gittiğini zannediyorsanız, biliniz ki pusuya düşmüşsünüzdür” diyor
Aldatıldınız mı?
Evet.
Neden hep siz…
Vizyon, görünmez şeyleri görme sanatıdır…
Meselenin jeopolitik yönü var.
Meselenin jeostratejik yönü var.
Bunun için “stratejist” olmaya ihtiyaç yoktur.
Birazcık vizyon!
Milli güç unsurlarının kaynağı ve dayanağı insandır.
Çünkü bu unsurlara işlerlik kazandıran insandır.
Bu unsurları koruyan insandır.
Bu unsurları geliştiren insandır.
Öyleyse,
Her devlet için öncelikli hedef; insan varlığının, birliğini, bütünlüğünü, dirliğini, düzenini, refahı ve mutluluğunu gerçekleştirmek olmalıdır.
Dünyada, Milli Güç stratejistlerinin ürettiği stratejileri hayata geçiren, bilime inanan, uzmanlara danışan, tarih ve coğrafya bilincine sahip, milli menfaatin ne olduğunu bilen, yurt ve yurttaşlık bilincine sahip, diplomasiyi bilen, diplomasi dilini kullanan, uluslar arası ilişkilerde güvercin veya şahin politikaların balansını iyi ayarlayabilen, stratejistlere stratejiyi dikte ettirmeyen en üst düzey seçilmişler ve de atanmışlar, büyük devlet olabilmenin taşlarını döşemişler ve ülkelerini zirveye taşımışlardır.
Hiçbir şey tesadüf değildir. Büyük ve güçlü ülkeler kervan yolda düzülür mantığı ile hareket edip, bu günkü seviyelere ulaşmamışlardır.
Bu kulvara giremedikten sonra ölene kadar siyasi parti genel başkanı olsanız ne yazar.
Bayramımız kutlu olsun.
YAZARIMIZIN "MANDCILARIN 'CAMIZ OLMA' ARIŞI" BAŞLIKLI YAZISI İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ