Gelecek, geldi derken seçim arifesinde yaşadığımız bir Ramazan ayının daha sonuna yaklaşmış bulunuyoruz.
Hiçbir zaman “Ah!.. Nerde o eski Ramazanlar!..” demedim değerli okurlarım… Fakat ne zaman geriye dönüp hafızamı yoklasam, özel gecelerde camilerde mevlîdlerin arkasından ikram edilen iki bisküvi arası lokum tatları hep gelir gelir ilk sıraya yerleşiverir…
İftar vakitlerinde evimizin yakınında gerçekleşen Ramazan topunun patlatılma seremonisini de unutamam…
Sahur vaktinde geceye ayrı bir ritim sunan Ramazan Davulcusunun maniler eşliğinde gelişleri, manilerle bahşiş isteyişleri vb hatırlanmadan da olmuyor haliyle…
Şimdilerde ise çok farklı TV kanallarında bilim insanlarının sohbetleri, müzik gruplarının İlâhî seslendirişleri, okunan Kur’an tilavetleri, telefonlaşmalar ve görüntülü tebrikleşmeler vb bunlar da bugünlerin güzelliği…
Ramazan Arapça “ r m z ”kökünden ısıtmak, yakmak anlamında mastar olan bir kelimedir Günahları yakarak yok eden anlamına gelir.
Şimdi sözü başlıkla duyurduğum şiirlere ve şairlere getireyim değerli okurlarım… Söze Yunus Emre’mizin mısralarıyla başlayalım dersek:
“Benden öğüt ister isen, ey diyvirem bildiğimden
Budur Çalab’ın buyruğu tutun oruç kılın namaz!”
Osmanlı Devleti döneminde yaşanan klasik edebiyatımızda, Ramazaniyelerle Ramazan ilâhileri ve Ramazan mânilerinin yanında mesnevî, kaside, gazel, terikb-i bend tarzında şiirler yazılmıştır.
Ör: Mâni:
Gûş et sadâyı bu gece
Et merhabayı bu gece
Benim devletli efendim;
Gördüler ayı bu gece
Mehmet Âkif ERSOY’dan Ramazan duygularını yansıtan şiiri:
Yâ Rab, şu muazzam Ramazan hürmetine,
Kaldır aradan vahdete hâil ne ise;
Yâ Râb, şu asırlarca süren tefrikadan
Artık ezilip düşmesin ümmet ye’se.
Mâdâm ki verdin bize bir rûh-i nevin...
Yâ Râb, daha bir nefha-i te’yîd insin!
MISRÎ’nin şu dizeleri, bugün bile zevkle okunmaktadır:
Yine firkat nârına yandı cihân
Hasretâ gitti mübarek ramazân
Nuruyla bulmuştu âlem yine cân
Firkatâ gitti mübarek ramazân
Yahya Kemal BEYATLI’nın “Atik Valde’den inen Sokakta” şiirinden:
İftardan önce gittim Atik-Valde semtine
Kaç defa geçtiğim bu sokaklar, bugün yine
Sessizdiler. Fakat ramazan mâneviyyeti
Bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti;
Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,
Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;
Bakkalda bekleşen fukarâ kızcağızları
Az çok yakında sezdiriyor top ve iftarı.
Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;
Bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.
Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri,
Bir nurlu neş’e kapladı kerpiçten evleri.
Yâ Rab nasıl ferahladı bu âlem, nasıl temiz!
Tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve neş’esiz.
Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı
Hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı.
Bir tek düşünce oldu tesellî bu derdime:
Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:
“Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;
Mâdem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür.”
Yavuz Bülent Bakiler çocukluğunun ramazanlarını anlatır.
ÇOCUKLUĞUMUN RAMAZANLARI
Ah Ramazan günlerinde gördüğüm sevgi
Büyük bir huzurla başlayan sabah.
Sonra durup durup tekrarladığım
Çocuksu çocuksu bismillâh
Bakardım her sabah kadınlar, kızlar
Bütün konu-komşu bizde.
Ve beyaz tülbentli ince bir kadın
Kur’an okuyor evimizde.
Beyaz papatyalar gibi beyaz tülbentli gelinler
İlâhîler okurlardı sonra derinden
Bir bulut geçerdi nemli, ıpıslak
Gelinlerin sürmeli gözlerinden…
Uhrevî bir âlemde başlardı nakış nakış
Bütün yüzlerdeki nurdan.
Ve tüter dururdu duâlarla yakılmış
O derin sofralarda buhurdan…
Büyürdü her akşam minârelerle berâber
Mâvi göklerdeki varlık.
Kulaklarım okunacak ezan sesinde
Ceplerimde çeşit çeşit iftarlık.
Halbuki ben o zamanlar –çocukluk bu ya-
Tutup herkesten gizli
Bozardım orucumu bir bardak suya
Ama kimseler bilmezdi.
Şimdi ne kadınlar, ne uzun saçlı kızlar
Ne o beyaz tülbentli gelinlerden eser var.
Duymuyorum yüzümde sıcak nefeslerini
Alıp götürdü artık serin bir rüzgar
Buhurdanlarla beraber o ezan seslerini
Çıkıp gitsem diyorum şimdi bir gece
Hiç kimse bilmese yerimi.
Ne olur yaşasam şöyle gönlümce
Arif Nihat ASYA’dan “DUA” şiiri ile noktalayalım yazımızı derim.
Biz, kısık sesleriz... minareleri,
Sen,ezansız bırakma Allahım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını,
Ya kovansız bırakma Allahım!
Mahyasızdır minareler...göğü de,
Kehkeşansız bırakma Allahım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allahım!
Bize güç ver...cihad meydanını,
Pehlivansız bırakma Allahım!
Kahraman bekleyen yığınlarını,
Kahramansız bırakma Allah'ım!
Bilelim hasma karşı koymasını,
Bizi cansız bırakma Allah'ım!
Yarının yollarında yılları da,
Ramazansız bırakma Allah'ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah'ım!
Bizi sen sevgisiz,susuz,havasız;
Ve vatansız bırakma Allah'ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah'ım!
Cuma gecesi idrak edilecek olan KADİR GECENİZİ ve devamında yaşayacağımız RAMAZAN BAYRAMINIZI şimdiden kutluyorum sevgili okurlarım…
GÜL/AYDIN… SEVGİLERİMLE…