21 Mart Dünya şiir günüdür. İnceleme yazıma başlamadan önce bu alanda emek sarf eden tüm şairlerimizi yürekten selamlıyorum. Ben şiir olayımızı Cumhuriyetten bu yana incelemeye çalıştım. Umarım okuyuculara yararlı olur.
Cumhuriyetle birlikte şiirimizin durumuna bir göz atarsak, belli başlı şu hususları görürüz. Ümmet kavramından ulus kavramına, Osmanlıcadan Türkçeye ve ortaçağın mistik düşüncesinden Batı uygarlığına, akılcılığa, bilimsel düşünceye geçişin bu kuruluştan sonra başladığını göz önüne alırsak edebiyat dünyasında şiir anlayışını da bu kuruluştan sonra başlatmak uygun olacaktır.
Bu süreç Osmanlı Devletinin son zamanları ile başlatılırsa inceleme eksik bırakılmamış olur.
Şiir sanatı nedir sorusuna cevap ararsak şunu belirtmemiz gerekir. Şiir sanatı: Dildeki anlam, ses ve ritim ögelerinden yararlanarak bir duygu, düşünce ya da bir olayı yoğun ve sıra dışı olarak anlatmak demektir. Bir başka deyimle şiir düz yazı ile anlatılamayan duygu ve düşüncelerin ses uyumları ile kulağa hoş gelecek biçimde oluşturulan dizelerle anlatılmasıdır. Ama bu tanım manzumeyi kapsar. Şiiri manzumeden ayırt etmek lazımdır. Manzumenin yüzeysel ve sıradan olmasına karşılık şiirin derinlik ve yoğunluk taşımasıdır. Şiirde ölçü ve uyak en belirgin özelliğidir. Ancak şiirde bunun şart olmadığı son 20.yüzyılda yazılan şiirlerde ölçü ve uyak olmadan da şiirin yazılabileceğini göstermiştir.
Cumhuriyetle başlayan bu devrede Mehmet Emin Yurdakul ve Rıza Tevfik Bölükbaşı hece vezniyle yazdılar. Servet- i Fünunculardan Cenap Şahabettin ve Hüseyin Siret Özsever daha çok sembolizmin etkisinde yazdılar. Bunlar Mehmet Emin Yurdakul'un ve Rıza Tevfik’in zıt görüşündeydiler. Rıza Tevfik ve Mehmet Emin Yurdakul daha memleketçi ve halkçı şiirler yazmışlardır.. Daha sonra fecr-i Ati topluluğu ortaya çıktı. Emin Bülent Serdaroğlu, Mehmet Behçet Yazar, Fazıl Ahmet Aykaç, Ali Canip yöntem bir dergi etrafında toplandılar. Bunlar sanatı şahsi olarak ele alıyorlardı. Bu arada Ziya Gökalp i görürüz. Şiirlerini didaktik olarak, sade ve halkın anlayacağı bir dille yazmıştır.. Şiirlerinde Türkçülük düşüncelerini işlemiştir. Özellikle Kuvvay i Milliye ruhunun canlanmasına yönelik fikirler ileri sürmüştür., Böylece Ziya Gökalp’ten sonra Milli Edebiyat Akımı başlamıştır.. Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel bu akımın içinde görülürler. Şiirlerini Hece vezni ile yazmışlardır. Bu yüzden bunlara Hecenin beş şairi denir. Beş hececiler konuşan güzel Türkçeyi yazı diline geçirdiler. Yeni lisanın etkisiyle Osmanlıcadan arınmış bir Türkçeyle ulus ve ulusçuluk anlayışını ön planda tutmuşlardır..
Bu süreçte Yahya Kemal Bayatlı ve Ahmet Haşim de çağdaş şiirin yazılmasında öncülük etmişlerdir.. İki şairde geleneksel şiir anlayışımızı batı tarzı şiir yazma anlayışı ile birleştirdiler. Ahmet Haşim daha çok Fransız anlatımından etkilenerek şiirler yazdı. Bunlardan sonra Nazım Hikmet ve Necip Fazıl Kısakürek gelir. Nazım Hikmet şiir yazmada biraz daha serbesttir. Her türlü konu şiirin konusu olabilmektedir. Necip Fazıl Nazım’ın aksi konularda şiir yazmasına rağmen hecenin kalıplarını genişletmiştir. Her alanda eser vermiştir. Eserlerinde madde, ruh, evren gibi konuları işlemiştir. Çağdaş yaşamı dini düşüncelerle yoğurup, sanatı ve eserlerini bu düşüncenin etkisiyle vermiştir.
Nazım Hikmet'ten sonra serbest vezinle yazan şairlerimizden birisi de Ercüment Behzat Ay’dır. Ancak bu şairimiz toplumcu şiir yerine batının gerçek üstü akımının etkisiyle eserler vermiştir.
Ahmet Muhip Dranas, Ziya Osman Saba ve Cahit Sıtkı Tarancı da sonradan Necip Fazıl’ı örnek alan eserler vermişlerdir.. Daha sonra Faruk Nafiz Çamlıbel, Ahmet kutsi Tecer, Kemalettin Kamu, Behçet Kemal Çağlar da hece vezni ile şiir yazmışlardır..
Hasan İzettin Dinamo, Rıfat Ilgaz, Cahit Irgat, Vadt Türkali, Enver Gökçe, Arif Damar, Ahmet Arif Suat Taşer gibi şairlerimiz yeniden toplumcu anlayışla şiirler yazmışlar..
Bu arada garip akımı görülür. Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rıfat bu akımın içinde yer alırlar. Garip adında bir kitap çıkarırlar. Bunlar Şiirde ölçüye karşıdırlar. Daha sonra kırk kuşağı şairlerini görmekteyiz. Bunlar garip akımını da benimsemişlerdir. Bedri rahmi ve Behçet Necatigil, Cahit Kelebi, Ceyhun Atıf Kansu, Sabahattin Kudret Aksak, Salah Birsel, Necati Cumalı bu şairlerimizdendir. Bu şairlerimiz kent insanlarının yaşantısını, Anadolu insanının yaşantısını işlerler. Bedri Rahmi halk şiiri türünü benimser. Necati Cumalı şiirlerini garip şiirinin de anlayışıyla toplumsal konularda yazmıştır.
Fazıl Hüsnü Dağlarca ise kimsenin etkisinde kalmaz, tamamen kendine özgü şiirler yazmıştır.. Bu arada Atilla İlhan çok zengin kelime dünyası ile, belli imgeleri vurgulayarak başarılı şiirler yazmıştır.. Özdemir Asaf kısa şiir yazar. Kelime oyunları yapar.
Bu arada Can Yücel’i görürüz. Siyasal konuları içeren şiirler yazmıştır..
Garip şiirine tepki olarak ellili yıllarda ikinci yeni akımı ortaya çıkar. İkinci yeni sözü, daha çok 1950 yılına kadar en iyi çağını yaşayan yeni şiirden sonra şiirleriyle onlardan ayıran ozanları içine alır. Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreyya, Ece Ayhan, Ülkü Tamer, Oktay Rıfat bu akımın içindekilere örnek gösterilebilir. Muzaffer Erdost'un adını koyduğu bu akım mısra ve imge ustalığına önem verir. Bu akımda yer alan şairlerimiz özellikle altmış ihtilalinin getirdiği özgürlük ortamından da yararlanarak eserlerinde toplumcu konulara ağırlık verdmişlerdir..60 kuşağı şairlerinden Egemen Berköz, şiir geleneğini sürdürmüş,. Ataol Behramoğlu ilerici düşünceleri şiirlerinde kullanmaya başlamıştır. İsmet Özel önce sol düşünceye dayanan şiirler yazar. Ancak daha sonra dini düşünceye dayanan şiirler yazmaya başladı. Refik Durbaş yoksul insanların çalışan insanların yaşantılarını şiirlerinde işlemeye başlamıştır..
Daha sonra Nihat Behram, Ahmet Telli, İsmail Uyaroğlu siyasi şiirler yazmaya başladılar. Enis Batur, Lale Müldür, Mehmet Taner gibi şairler modern şiir anlayışıyla şiir yazdılar. Erdem Beyazıt, Arif Ay, Ebubekir Eroğlu daha çok dini düşünceye bağlı kalarak Necip Fazıl Kısakürek şiirleri örneğinde olduğu gibi şiirler yazmaya başladılar.
1960 yılından sonra Dünyada bazı ülkelerde gençlik hareketleri dalga dalga yayılmaya başladı. Dünyada bu gençlik hareketleri yayılırken ülkemizde de özgür bir ortam oluştu. Düşünce sanat ortamı yaratıldı. Çeviriler yapılmaya başlandı. Yayın hayatına bir canlılık geldi. Kitlelerde örgütlenmeler başladı. Bu demokratik örgütler geniş halk kitleleri ile iletişim kurdular. Geniş kitlelere varmak, onlarla kucaklaşmak ön planda tutulmaya başlandı. Yani kültür yaşantımıza ve sanatsal faaliyetlere toplumculuk anlayışı hakim olmaya başladı. Artık sanat, sanatçı, sanat ve sanatçının işlevinin ne olması gerektiği, tartışılmaya ve belli bir konuma oturtulmaya başlandı.
Yazılan şiirlerde ulusalcılık esas alındı. Yazılan şiirler artık gerçeklik üzerine inşa edilmeye başlandı. Yeni oluşum aranırken eski anlayışlar da reddedilmedi. Yeni bir anlayışla hareket edilirken işin içine düşünce de katılarak yeni bir senteze ulaşmaya çalıştılar. Artık insanların içine karışan, onların sorunlarını kendi sorunları sayan, neden sonuç ilişkilerin arayan sorgulayan bir sanatçı ortaya çıktı.
1970’lerden sonra şiir yaşantımızda farklı eğilimler, yöntemler savunan istediği gibi her konuda yazan kendini belli bir anlayışla kısıtlamayan sanatçılar görülür. Şiir bu özgür deniz de yüzmeye başlar. Sanatçılar belli dergilerin etrafında toplanarak şiirlerini yazmayı sürdürürler. Ancak belli kurallara tabi olmama, aşırı serbestlik de şiirde zamanımızda enflasyon yaratmaktadır. Şairlerimiz arasında kuşak kavramı ortadan kalkmıştır. Belki de 1960’lardan sonra başlayan özgürlük başlangıcı ve arayışı hala devam etmektedir. Artık yazılan son dönem şiirlere çağdaş şiir demek gereklidir.
Ancak zamanımızda o kadar çok şiir yazmaya çalışan var ki şiir, şiir olduğuna pişman olmaktadır. Sadece birbiriyle ilgisi olmayan kelimeleri alt alta koyarak şiir yazılmaz. Şiir ahenk demektir, akıcılık demektir. Okuyanda bir duygu seli yaratmak demektir. Konu bütünlüğünü taşıması gerekir. Bu konuda bazı uyanık kişiler ara sıra antoloji de çıkarmaktadırlar Ülke çapında topladıkları şiir dedikleri ama şiire benzemeyen metinleri bir araya getirmektedirler. Bunun içinde üç beş şiir gönderen hevesli insanlardan belli bir ücret almaktadırlar Kendilerine bu şekilde kazanç sağlama yoluna gidilmektedir. Bu konuda gazete ve sanat dergileri kendi oto kontrollerini kurmalılar. Sanat değeri taşımayan şiirsel metinlere sayfalarında yer vermemelidirler. Şiir yazma konusunda belli kurslar düzenlenmeli. Okullarda bu konulara çok ağırlık verilmelidir. Bu konuda gelecek vaad eden öğrenceler eğitilerek güzel şiir yazmaları yönünde teşvik edilmelidirler.