Şeyma Kız ve Kağan Bebek!

Nevzat ARSLAN

Apartmana taşınalı birkaç hafta olmamıştı ki…

Hastanede yatan, 35 yaşında olduğunu öğrendiğimiz üst kat komşumuzun vefatı ile sarsıldık. Üstelik genç annenin iki de çocuğu da vardı.

Evin küçücük kızını o gün acılı ortamdan uzak kalması için babanın rızası ile bizim hanım önce parka, ardından yeğeni ile oynamaya götürdü.

Babaya annesinin öldüğünü haber vermesi gerektiğini söyler sosyal güvenlikten uzmanlar…

Baba kızını alıp da yan odada annesinin öldüğünü anlattığında küçük kızın hıçkırıklarını da gözlerimiz yaşararak izledik…

Bizim aile bu kızçe ile böyle tanıştı…

Anadolu Lisesinde okuyan ağabey de akıllı ve olgun bir delikanlı idi. Baba da kamuda çalışıyordu. Ağabey ve baba, okula ve işe gittiklerinde sabahları yalnız kalıyordu küçük kız.

Her sabah bizimle kahvaltı yapıyor,

Bizim evin kızı olmuştu küçük Şeyma.

Misafir geldiğinde karşılama ekibinde yer alıyor, misafire terlik uzatıyor, peçete dağıtıyor, ikram taşıyordu.

Öğlenci olduğu için hanım veya ben okula bırakıyor, derslerini kontrol ediyorduk. Çok iyi anlayışlı bir hoca hanım, öğretmenlik yapıyordu küçük kıza. Ağabey veya baba dönüşte okuldan alıyorlardı. 

Günler, haftalar, aylar, yıllar geçti…

Bizim apartmandan taşındılar.

Artık ortaokula başladı. Ağabey de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde 3. Sınıfa geçti. Eve gelen anne çocuklarla çok iyi bir uyum yakaladı.

Ailecek bayramlarda bize gelmeleri, arada bir hal-hatır sormaları, ağabeyin İstanbul’dan Aydın’a geldiğinde bizi ziyaret etmesi ailemizi mutlu etmeye yetip artıyor bile…

Biz de iyi şeyler yapmışız diyebiliyoruz…

**

Komşumuzun bebeği bir yaşını geçti.                                                                  

Kağan Bebek bir baktık yürümeye başlamış...                                                                          

Kapılarını açık bulduğunda “ıııaa” diye sesler çıkararak bizim kapıyı tıkırdatmaya çalışıyor, kapıyı açtığımızda kollarını kaldırarak beni kucaklayın mesajı veriyor. Ya da hemen içeri dalıyor, ardından her yeri bi güzel inceliyor. Su dolu sürahiyi deviriyor, sehpaya çıkıyor, önceleri televizyona, bilgisayar ekranına kafasını dayayıp içine girmeye çalışıyordu. Parmağını uzatarak “ıııh, ıııh” sesleri ile her istediğini yaptırıyor.

Artık 20 aylık oldu.

Günün birkaç saatini bizde geçirmekteydi.

Sus işareti yaparak, buzdolabında çikolata aramak en sevdiği işi.

Dikkat çekmek için heyecanlı anda televizyonu kapatıyor, klimayı çalıştırıyor.

Kağan önlemleri alındı, kumanda, telefon, sürahi yetişemeyeceği yerlerde.

Apartman önünde araba sesi duysa “baba, baba” diyerek balkona koşmakta…

Birgün bizde gördüğü ilaçlardan birini kaptığı gibi “anne, anne” diyerek evlerinin açık kapısına doğru koşuşturarak ilacı annesine verir. Meğer az önce, “Oğlum başım ağrıyor” diyen annesine ilacı götürmek istermiş ufaklık…

Bu duygusal yapısı bizi de etkiliyor...

**

Bir ömür akıp gidiyor…

Yine de sevgi ve saygı denen nesnenin bir ucundan yakalamışız.

Ah! Şu içimizdeki yaratandan ötürü, yaratılan sevgisivar ya…

Bazen yüreğimiz acısa ve de kanasa da …

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.