Değerli dostlar “insanoğlu çığ süt emmiş” derler o nedenle birbirimizle Kırmadan, üzmeden, incitmeden, yormadan, ayrıştırmadan, ötekileştirmeden konuşalım tartışalım. Aklın mantığın, gönlün ve dostluğun yolu birdir. Orta yolda buluşalım ve uzlaşalım. Çözümler üretelim.
Ama bazı belli odaklar kaostan, ötekileştirmeden, ayrıştırmadan kinden nefretten öfkeden şiddetten beslenen yarasalar var..
Ülkede kin, nefret, öfke birbirlerine hakaret eden veya etmeye alışan ve bu karmaşık ortamlardan faydalanan çıkarcılar var. Acaba bu olumsuzlukların nedeni nedir. Neden böyle bir ortamın olmasını istiyorlar.
Bu fırtına ortamı belli çevrelerce bilinçli bir şekilde yaşatılıyor. Ucube tipler, kifayetsiz muhterisler, loş odaklarda yandaşları yalakaları yetiştirilenler mahzenlerde yetişenler etkili ve yetkili oluyorlar..
Ama ne yazık ki, rezilliğin dibine vuranlar, toplumun tümünü ya da bir kesimini rencide edici, kırıcı, yaralayıcı ifadeleri kullanmaktan hiç kaçınmıyorlar.
Bilinçli ya da değil, gerçekleştirilen çirkinlik kimin eseri diye sormak gerekir.
İnsanlar; etnik köken ve din ayrıştırmasına yönelmiş durumda. Güvensizlik ve birbirlerine şüphe ile bakanlarda ayrışma hızla artıyor. Birlik ve beraberlik söylemleri ciddiye bile alınmıyor. Kamplaşma artıyor. Toplumda küllenmiş geçmişe ait ne varsa tartışma konusu ediliyor. İnsanlar şaşkınlık içinde! Ne adına bunlar yapılıyor, demokratikleşme ve özgürlük adına mı?. Atatürk’e hakaret etmeyi bir özgürlük ifadesi olarak algılanıyor. Acaba gerçekten öyle mi?
Gerçekleşen rezillikten sadece partiler, gazeteciler, akademisyenler mi, aydınlar mı sorumlu?
Suç işleyenlere “yaşa var ol bu ülke seninle gurur duyuyor” diyenlere hiç bir işlem yapmayanların hiç suçu yok mu?
Eğer hırsız veya suç işleyen kendi elemanı veya aynı düşünce yapısında ise ona yasalar bir türlü işlemiyor veya işletilmiyor. Bir suç örgütü lideri neredeyse bir aydır ülkenin altını üstüne getiriyor bir sürü ithamlarda bulunuyor hiçbir savcı harekete geçmiyor.
Yazılı, görsel ve sosyal medyanın, hayatımızı işgal etmesi; hatta sadece hayatımızla sınırlı kalmayıp hayallerimizi bile işgal altına alması sıkıntılı bir süreç.
Düşünen ve üreten beyinler yetiştiremezsek, gençlerin ellerine bir şey veremezsek, gerçek başarının iç huzuru ve mutluluk olduğunu unutturan hayatlar yaşatırsak, sevmezsek kollayıp gözetmezsek kendine saygı kavramını yaşamlarına entegre edemezsek, onlara onurlu hayatlar yaşatamazsak, önlerine bir iş koyamazsak bu gençlerden nasıl faydalana biliriz. Son anketlerde işsiz sayısı devamlı artıyor. Neredeyse dört gençten ikisi işsiz.
Siyasi iktidarların devlet kadrolarına aldığı gençlerin çoğu yeteneksiz ve bilgiden yoksunlar. Anlayacağınız Yetkililer bilgisiz bilgililer etkisiz bırakılmışlar.
Ne olmak istediğini bilmeyen ve işsiz bırakılan bu gençler bizim gençlerimiz. Yirmi yaşını geçmiş üniversiteyi bitirmiş gençler babalarının eline bakıyorlar.
Ama bizler, bugünümüzü ziyan ettiğimiz gibi geleceğimizi de yok ediyoruz. Başta Marmara Denizi olmak üzere bütün denizlerimizi ve doğamızı öldürüyoruz. Bilim insanları isyan ediyorlar Kanal İstanbul’u yapmayın ülkeye yazık edersiniz diye ama iktidar inadım inat yapacağım diyor. Bu tabloyu görünce inanıyorum ki, küresel ısınma bile, insanlık kadar dünyaya zarar veremez.
Geleceğine ve değerlerine sahip çıkmayan bir toplumda çözülme kaçınılmazdır.
Girişimciliğin ve gelişimin en önemli gereklerinden biri özgür düşüncedir. Kafalar ne kadar özgür olursa düşünceler de o kadar güçlü olacaktır. Özgürlüğün önü açıldıkça girişimcilikte gelişecektir.
Unutulmamalıdır ki; topluma ve insanlara gem vurulduğunda onlardan yenilikçi düşünmeleri beklenemez. Amaçsız idealsiz hedefsiz, özgürlükte ekmekte olmaz.
Bugün dünyada, gıda, su, enerji güvenliği, döviz kuru savaşları tartışılırken, daha fazla nasıl zenginleşiriz, işsizliği nasıl çözeriz sorularına yanıt aranırken, Türkiye’de anlamsız gereksiz konular tartışılıyor. Enerjimizi o kadar lüzumsuz şeylere veriyoruz. Doğru şeyleri tartışmalıyız, gereksiz konulara takılıp kalmamalıyız.
Dünya’da aydınlanmanın ışıkları tekrar yansımaya başladı. Bu ışıklar Anadolu coğrafyasına doğru geliyor. Eğer biz iyi hazırlanabilirsek o ışık bu topraklardan doğacak.
“Başarılı bir girişimci olmak için nelere ihtiyaç vardır?” sorusunu herkes soruyor. Özgüvene, paraya, yenilikçi düşünceye, iyi eğitime ihtiyaç vardır.
Gençler kendilerine güvenmeli ve kendilerinden daha akıllı insanlarla çalışmalıdır.
Başarı için; hedef belirleyecek ve hayal kurulacak, çalışılacak. Çünkü çalışmadan belirlenen hedefe ulaşmak mümkün değildir. Yılmadan usanmadan çalışmak gerekir.
Zenginlik önemlidir. Ülkeler zenginleştikçe işsizlik azalır. Ancak asıl zenginlik güç ve vicdandır. Herkes birbirini mutlaka sevmesi ve sayması gerekir.
Ayrılıkta azap birlikte rahmet vardır.
Birbirimizi sevmeyi öğrenmeliyiz. Birbirimizi, dışlamaya hakkımız yok. Bu bizim zenginliğimiz ve birbirimizi kucaklamak zorundayız.
Bunları sağlayacak ülkenin duyarlı bilinçli insanları, ortak değerlerde buluşarak, birlikte hareket etmek zorundadırlar.
Hayalleri, hedefleri olan insan çalışarak başarıya ulaşır…