Sevgi Saygı ve Aşka Dair

Mehmet KIZILASLAN

Bu yazımın sevgiye, saygıya ve aşka dair olmasını istedik. Bahar gelmişti ya hani, mevsime uymak gerekliydi. Birde gazetemizi seneler sonra okuyanlar olursa eğer, yazılar bayatlamamalı ve onlarca yıl sonra bile okuyanlar için tazeliğini koruyor olmalıydı.

Karar verdik sevginin, saygının ve aşkın literatürdeki anlamlarından bahsetmeyecektik. Olağan üstü bir sevgiden, saygıdan ve insanları bu mevsimde saran aşktan bahsedecektim.

Seneler sonra bile birçok insan kendisinden bir bölüm bulmalıydı yazımda. Bu bizim yazımızdı ve bahsettiğim aşk, sevgi ve saygı ile, aşığını özgürleştirmeli, onu yaşayan herkes kendisini buldukça, sevmeyi, öğrenmeliydi.

Söyledim ya mevsim bahardı, aşk bahardan etkilense bile, sevgi ve saygı ne mevsimlerden, ne de yaştan etkilenmemeliydi. İnsanlar aşklarını, sevgilerini birbirlerini haykırarak söyleseler bile, birçok kimsenin bilmelerini istemeye bilirler. Bu çok doğaldır, onların sevgileri, başka kimseleri ilgilendirmez ki.

O sır sadece kendi aralarında değildir. “Allah’ın sessiz tanıklığında sürmekte ve bu onun izniyle ve şahitliğinde devam etmektedir.” Hiçbir yaprak ondan izinsiz düşmüyorsa eğer, hiçbir sevgi ve saygı da kalplere ondan izinsiz giremezdi.

Birlikteliklerimizde, genellikle mesafeler bırakmayız. Saygıyı ihmal ederiz. Bunu da “aşkımızın sevgimizin büyüklüğünden” olduğunu söyleriz.

Sevgiyi, sevgiliyi yüreğimizde tutmayı, onu tutsak almayı, sevgimizin aşkımızın çok özel olduğunu söyleyerek değerlendiririz genellikle.    

Oysa sevgi, cennetin rüzgârları arasında özgürce, doyasıya dans edebilmek gibi bir şeydir. Orada çok özel saygı vardır.

Birbirimizi çok sevmeliyiz ama onu kendi istediğimiz şekle sokmamalıyız.

Kendi potamızda eritip, kendi kalıplarımıza dökmemeliyiz. Eğer tamamen bizim istediğimiz gibi olursa sevgilimiz, yaşantımızda sürprizler olmazdı herhalde değil mi?

Aynı şeyleri yapan iki ayrı insan olmaz mıyız acaba? Öyle olunca saygı kalır mı?    

Bırakın aşk ruhunuzun kıyılarına vuran özgür dalgalar gibi olsun. Bizi canı istediği gibi istediği zaman sarsın.

Bırakalım sevgilimizle ikimizin de ayrı, ayrı özgürlük alanları olsun.

Çevremize baktığımızda, biri, diğerinin gölgesinde kalmış, iki ulu ağaç görebilir miyiz?

Sevmek sevgiliyi büyütmektir. Sevgili büyüdüğünde, sevgi nasıl olsa büyümez mi?     

Sevgiliyi esir almak, baskı altıda tutmak, kendimize benzetmek değildir, sevgi. Hangi sevgi, saygısız ve tek taraflı devam edebilmiştir ki? Biz sevilmekten önce, sevmeyi ve saygı göstermeyi öğrenmek, zorundayız.

Askta, sevgide kaybedenler gibi, Beni ne kadar seviyorsun? Bana ne kadar aşıksın? Soruları bile saygısızlıktır, sevgiyi yavanlaştırmaya, eksiltmeye yetecektir. Biz hayatımızda bunu yapmayacağız. Halbuki sevgilimi, ne kadar çok seviyorum, sayıyorum? Ona ne kadar çok huzur veriyorum, rahatlatıyorum?

Kendisi olmasına ne kadar izin veriyorum?

Sevdiğimi ona ne kadar çok tekrar ediyorum?

Değerlerine ne kadar çok saygı gösteriyorum?

Diye, sormamız gerekmez mi?             

Kendimizi değerli hissetmek için kalabalıklara sığınmak ne kadar yanlışsa, sevgimize tanık aramak, ölçülere sığdırmaya çalışmak da o kadar yanlıştır.

Yalnızlığı tatmayanların, sevgiyi, saygıyı yaşama şansı da yoktur” diye düşünüyorum. Diğer yandan biz kendimizi de, sevmek zorundayız. Kendisini sevmeyen ve yerden yere vuran insanla, sağlıklı ilişkiler kurulabilir mi? O kendisini tüketirken bizi de tüketmez mi?

Peki bu kadar sorudan sonra, kendimizi severken, sevgilimizi yüceltirken, ona saygı gösterirken, öyle güzel duygular saracak ki bizi; sevgilimizi gölgemizde soldurmadan, onun özgürlüklerini kısıtlamadan, günden güne mutluluğumuzun arttığını göreceğiz.  

Sevgilisini büyüten aşık, kutsal yolda ilerleyen bir nur gibidir” sözünden hareketle, ölümsüz aşkı bulmanın yolu, sevdiğimizi büyütmekle mümkündür.

Daha önceki bir dörtlüğümde “Aşkın en büyükleri de, en küçükleri de, Allah’ı bulacaktır” demiştim.  

Şimdi de diyorum ki, “Büyük aşıklar, sevdiklerini büyüttükleri için, Allah’a daha yakın, diğerleri daha uzak mesafelerde olacaklardır.”

Ha birde “El ele tutuşan gençlere düşman olan bir toplum, sevmeyi bilen değil, savaşı körükleyen bir toplumdur” diyorum.

Hiçbir kimse çevremizdeki şiddetten “ben sorumlu değilim” diyemez yüreğinde sevgiye, aşka yer vermediği sürece.

Ölümsüz aşk ve sevgiler, huzurlu, mutlu yaşamlar, diliyorum.

İsterseniz sevginizi, saygınızı ve ilişkilerinizi, bu yazımdan sonra bir daha gözden geçiriniz.    

Hepinize saygılarımı sunuyorum.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.