Servet, sermaye, yatırım

Orhan ERDEM

Servet, mal ve mülklerin bütünüdür. Bu nedenle servetin büyüklüğü zenginlik ölçüsü olarak algılanır. Sermaye ise bir ekonomik girişimin gerçekleştirilmesi ve yürütülmesi için gerekli olan, bu amaçla kullanılan para ile paraya çevrilebilecek taşınır ve taşınmaz değerlerin, iyi niteliklerin, bilgi ve yeteneklerin bütünüdür.

Servetin mal ve hizmete üretim araçlarına, üretimin bir unsuru haline dönüşmüş biçimine sermaye denir. Servet durağandır. Sermaye ise üretken bir unsurdur; doğurgandır. Sermayeyi yatırıma dönüştüren müteşebbistir. Yarınların verimliliğini ve karlılığını yaratan unsurların başında müteşebbisin bilim ve teknoloji kullanmasıyla yatırımın hacmi, niteliği verimliliği artar.

Ülkemiz, yeraltı ve yerüstü servetiyle; dünyada eşine az rastlanan en zengin ülkelerdendir. Madenleri, mineralleri, şifalı suları, bitki örtüsü, termal ve jeotermal enerji kaynaklarıyla toprakaltında bulunan benzersiz tarihiyle, iklimiyle, verimli topraklarıyla, ormanlarla ender canlı varlığıyla, denizleriyle, gölleriyle ırmaklarıyla, tatlı su kaynaklarıyla, güneş rüzgâr ve hidrolik enerji potansiyeliyle bezenmiş dünyanın en zengin coğrafyasında; dünyanın en önemli servetine sahip bir ülkede yaşıyoruz.

Özellikle Aydın ilimiz, size yukarıda saymış olduğum servetin hepsine sahip bulunan dünyanın en zengin tarih kentidir. Onun içindir ki menderes havzasında büyük medeniyetler kurulmuş, burada yaşayan insanlar daima üstün bir uygarlık düzeyinde yaşamışlardır. Bu ülkede ticaret, endüstriyel üretim, sanat, estetik, mimarlık, bilim, felsefe, edebiyat tarih boyunca günümüzde bile hayranlık duyduğumuz en üst seviyelere ulaşmıştır.

Bugün Aydın ilimizin insanları, coğrafyasının ve doğasının kendisine sunduğu ve benzersiz zenginlikleri, sahip oldukları bu olağanüstü serveti ve yazık ki sermayeye dönüştürerek geleceği yaratmak amacıyla yatırımda üretimde kullanmamaktadır. Aydın’da büyük servet sahibi olan kişiler ne yazık ki servetlerini bu doğal serveti ele geçirmekle uğraşmakta elde ettikleri servetlerinin getirilerini tekrar servet edinmek için kullanmaktadırlar. Servetlerinin getirilerini sermaye olarak kullanmamakta; servetlerinin bir bölümünü teşebbüs gücünün, bilimin, teknolojinin, sanatın emrine vermemekte; bu doğrultuda yatırımlara öncülük yapmamaktadır.

Aydın’da zenginlik hala çok sayıda tapu sahibi olmakla, banka hesap cüzdanında yazılı rakamların büyüklüğüyle eş tutularak, makbul sayılmaktadır. Çok sayıda tapu senedine sahip olmak ya da banka cüzdanlarında gözüken hesapların büyüklüğü zenginlik beratı gibi algılanmaktadır. Aydın’da yüzlerce, hatta binlerce tapuya sahip olduğu bilinen pek çok kişi vardır. Sahip olduğu yüzlerce apartman dairesiyle, onlarca yazlığıyla, binlerce dönüm arazisiyle övünen kişileri Aydınlılar iyi bilir.

Burada anlatmak istediğim şudur: servetin miktarı ve niteliği ne olursa olsun servet sermayeye, sermaye yatırıma, yatırım mal ve hizmet üretimine dönüşemiyorsa eğer; üretilen mal ve hizmet pazar ekonomisinde yer almıyorsa, orada gerçek manada ekonomik kalkınma olmaz. İnsanlar sadece servet elde etmeye; mevcut servetleri ele geçirmeye çalışır. Servet meşru ve gayri meşru bir şekilde el değiştirir. Oysa servetin el değiştirmesi, topluma hiçbir kazandırmaz. Statik bir ekonomik yapı ortaya çıkar. Oysa servetin sermayeye dönüşümünden doğan mal ve hizmet üretiminin yaratılması pazarın ekonomisinde söz sahibi olmayı, o ülkede pazar hâkimiyetini doğurur. Pazara hâkim olan, netice de uzun vadede sabit değerlere de ekonomik, sosyal ve siyasi güce sahip olur. Unutulmamalıdır ki, katma değer yaratan toplumlar, katma değer bedelini ödeyen toplumun ticaretine, ekonomisine, pazarına, kültürüne ve hatta egemenliğine de hâkim olurlar. Esas olan mal ve hizmetin üretimi, pazarlaması ve katma değer yaratılmasıdır. Bilim ve teknoloji ise sadece girişimcilerin elinde, üretimin geliştirilmesi amacıyla kullanılan en önemli faktördür.

İlimizin dağlarından akan yağ ovalarından akan bal ne yazık ki sermayeye (yatırıma) değil; servete dönüşmekte; ev, daire, apartman yazlık villa, lüks araba olarak bir kısır döngünün hâkim unsuru haline gelmektedir.

Servetin gelirini tasarrufa, tasarrufu yatırıma, yatırımı mal ve hizmete dönüştüremeyen toplumlarda ticaret gelişmez, sanayi olmaz, üretim de olmaz. Bu tür ekonomi bir tüketim ekonomisine dönüşür. O toplum, tüketici toplumu olur. Katma değer yaratamaz; aksine sürekli dışarıya katma değer bedeli öder. Servet ekonomik anlamda istihdam yaratmaz; ülkede işsiziler ordusu büyür.

İlimiz işte bu kısır döngünün kıskacında kıvranıp durmaktadır. Bunu kırmak ancak zihniyet değişikliği ile mümkün olur. Aydın da bu zihniyet değişimini gerçekleştirecek tedbirler derhal alınmalıdır. Bu tedbirlerin alınması görevi toplum önderlerimize siyasilerimize, iş adamlarımıza, bilim adamlarımıza ve bürokratlarımıza düşmektedir.

Arif olan anlar ki biz servet düşmanı değiliz. Servetini ülkesinin tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına kullanmayanlar ile onu teknolojiye dönüştüremeyenleri kınıyoruz. Biz bu kişileri kollayıp koruyanları da Aydınlılara şikâyet ediyoruz.

SON SÖZ:

Aydın’ın geri kalmışlığının nedeni “servet tacirleridir” diyoruz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.