Aşkları, şiirleri, otoriteye karşı gelişleri ile bize şiiri sevdiren, isyan ateşini yakan, şiirleri her geçen gün severek okunan büyük vatansever Nazım Hikmet, “Sen yanmasan ben yanmasam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” diyerek vatan için bedel ödemeyi, zindanlarda yatmayı, sürgüne gitmeyi göze alarak ağır bedeller ödemiştir.
20 yıldır ülkeyi yöneten Recep Tayyip Erdoğan ve partisi AKP kurulduğunda “yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla” mücadele edeceğini beyan etmiş; bu kulağa hoş gelen söylemler halkta karşılığını bularak AKP’yi iktidara taşımıştı.
Aradan geçen zamanda bu söylemlerin birer slogandan ibaret olduğu yokluk ve yoksulluğun, yolsuzluğun zirve yaptığı özgürlüklerin tamamen kısıtlanıp düşüncenin suç sayıldığı,13 -14 yaşlarındaki çocukların bile cezalandırıldığı, herkesin neredeyse gölgesinden korkar hale geldiği süreci yaşıyoruz maalesef.
Oysa demokrasisi gelişmeyen, özgürlükleri kısıtlanan toplumların ne sosyal ne siyasal ne kültürel ne de ekonomik anlamda gelişebilmesi mümkün değildir, tarihte örneği yoktur. Son yirmi yılda bir yandan devletin tüm mal varlıkları satılmışken diğer yanda borcunun sürekli artması, cari açığının her ay artarak çoğalması, Merkez Bankasının 7×24 sürekli karşılıksız para basması tüm kötülüklerin anası sayılan enflasyonun artmasına bir anlamda halkın yoksullaşmasına sebeptir.
Enflasyon artarsa yokluk yoksulluk artar, yokluk yoksulluğun artığı yerde yolsuzluk artar iktidarların bu olumsuzlukları örtbas etmek için baskıları artar baskının artığı yerde her şey merdiven altına kayar, gayrı meşru başlar bu durumda hak, hukuk, adaletten ve kalkınmadan, gelişmişlikten söz etmek mümkün değildir. Bu çıkmazdan, karanlıktan çıkmak için Nazım Hikmet'in dediği gibi gerekirse yanmalı, herkes taşın altına elini koymalıdır.