-Değerli okuyucular dünkü yazımızdan devam ediyoruz.-
4) Bölücü başı Abdullah Öcalan’ın idamına ilişkin mahkeme kararının hukuki mevzuata göre TBMM adalet komisyonuna gönderilmesi gerekirken, usulsüz bir şekilde yine Bülent Ecevit’in baskısıyla Başbakanlıkta tutulması.
(Bu konuda Sayın Genel Başkan önce Osmaniye’de böyle bir şeyin mümkün olmayacağına dair çok sert bir konuşma yapmıştı. Bülent Ecevit de bıyık altından gülümseyerek “Umarım Sayın Devlet Bahçeli Ankara’ya geldiğinde bu kanaatini değiştirir.” demişti. Nitekim ertesi gün başbakanlıkta saatlerce süren toplantıdan sonra bu karara varılmıştı. Hâlbuki yürürlükteki kanunlara göre idam dosyasının başbakanlıkta tutulması usulsüzdü.)
5) Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun: “28 Şubat 1000 yıl sürecektir.” tehdidine karşı hükümet ortakları, Türk milletinin milli iradesini savunmak veya resen emekliğe ayırmak yerine derin bir sessizliğe gömülmüşlerdi. Hâlbuki Şehit Muhsin Yazıcıoğlu “Ordu bizim gözbebeğimizdir ancak namlusunu millete çevirmiş tanka selam durmam !” cümlesiyle tam bir ülkücü tavır sergilemiş, 28 Şubatçı Generaller kılına bile dokunamamışlardı.
6) Başta Kıvrıkoğlu olmak üzere Doğan Medya grubu, bir takım Holding patronlarının yayın organları, Sol Kemalistler, Batıcılar koro halinde “Laiklik elden gidiyor !” çığırtkanlığı yaparken söz konusu Holding patronları özel bankaların içlerini boşaltarak ve Hazineden aldıkları borçları da ödemeyerek Türk milletinin on milyarlarca dolar parasını zimmetlerine geçirmişlerdi. Başta DSP-MHP-ANAP Hükümeti olmak üzere kimsenin kılı dahi kıpırdamamıştı. Bazı 28 Şubatçı emekli Generaller ise bu bankaların yönetim kurulu üyeliklerine seçiliyordu. Mesela eski Jandarma Genel Komutanı Org. Teoman Koman, Cavit Çağlar’ın bankasının yönetim kurulu üyeliğine getirilmişti. Bu örnekler saymakla bitmez. Merak eden 2000 yılların gazete arşivlerine bakabilir.
7) TBMM kürsüsünden siyasi dokunulmazlık hakkını kullanarak Başbakan Bülent Ecevit’in 22 Aralık 2000’deki af kanunu tasarısını ağır bir şekilde eleştirdiği için MHP Mersin milletvekili Büyük Türk Milliyetçisi, mücadele adamı merhum Ali Güngör’ü sırf Bülent Ecevit’i memnun etmek için partiden ihraç ettirmiştir.
8) Kamuoyunda Rahşan affı olarak bilinen 22 Aralık 2000’de Rahşan Ecevit’in çağrısıyla çıkarılan aralarında polis ve asker katillerinin de bulunduğu on binlerce suçluyu salıveren af kanunun çıkarılmasını Doktor Devlet Bahçeli kayıtsız şartsız kabul etmişti.
12 Eylül öncesinde kendilerine isnat edilen suçlardan dolayı 12 Eylül cellatlarının ellerine düşmemek için yurtdışına çıkmak zorunda kalan veya Türkiye’de cezaevlerinde yatan birçok ülkücü bu affın kapması dışında tutulmuştur. O tarihte bazı MHP Milletvekilleri Sayın Genel Başkana giderek bu şartlı salıverilme kanununa ülkücülerinde dâhil edilmesini teklif ettiklerinde “Hayır ben söz verdim.” deyip kestirip atmıştı. (Sayın Genel Başkanın kime söz verdiği hâla öğrenilememiştir.) Bu sebeple Haluk Kırcı 28 Mayıs 2010’da, merhum Ünal Osmanağaoğlu 10 Temmuz 2012’de, Muhsin Kâhya 12 Temmuz 2012 tarihinde ancak tahliye olabilmişlerdir. 7 askeri şehit eden Devrimci militan 11 yıl cezaevinde yatarken Adana Emniyet Müdürünü vurduğu iddiasıyla yargılanan Muhsin Kâhya 32 yıl cezaevinde kalmıştı. Bahçelievler sanığı Haluk Kırcı ise 20 yılı aşan bir süre hapiste kalmıştır. Bu ve benzeri çok sayıda ülkücünün kanun kapsamına alınması 2011 yılında AK Parti’den Manisa Milletvekili seçilerek Meclis’e giren Sayın Selçuk Özdağ’ın o tarihteki Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç vasıtasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan nezlindeki gayretleri sonucu mümkün olabilmiştir. Bu olayın en yakın şahidi merhum Ünal Osmanağaoğlu’nun kardeşi ve halen MHP İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’dur. Tasarının kanunlaşacağı anlaşılınca MHP Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak ve bazı MHP Milletvekilleri de bu kanun tasarısını imzalamışlardı.
9) Siyasi hayatı boyunca bir Anayasa Mahkemesi başkanını cumhurbaşkanı seçtirmeyi ihtiras haline getiren Bülent Ecevit’in isteği üzerine dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanlığına seçilmesini Sayın Doktor Devlet Bahçeli kayıtsız şartsız desteklemiştir. MHP’li Devlet Bakanı Sayın Sadi Somuncuoğlu’nun Cumhurbaşkanlığına adaylığını –yine Ecevitleri tatmin etmek için- engellemek maksadıyla bir takım haydut mizaçlı kişiler tarafından TBMM’nin bahçesinde yolu kestirilmiş, arabası tekmeletilmiş, tehdit ettirilmiş ve bakanlıktan azletmiştir.
10) Bülent Ecevit’in büyük bir tutkuyla seçtirdiği Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile MGK toplantısında -tabiri caizse saç saça baş başa- kavga etmesi sonucu -yıllardır geliyorum diyen- büyük bir mali kriz patlak vermişti.
Türkiye’ye çok pahalıya mal olan bu ekonomik krizin akabinde ABD’nin ve uluslararası sermayenin adamı Kemal Derviş’in olağanüstü yetkilerle ekonominin başına getirilmesi karşısında Devlet Bey hiç itirazda bulunmamıştır.
Bu ekonomik kriz sürecinde gecelik faiz ortalama 4018,6lara fırlamış, Merkez Bankası rezervleri 2,58 milyar dolara inmiş, USD kuru %40 artmış 1 dolar 680bin liradan 960bin liraya yükselmiştir. Türk parası %57 devalüe edilmiştir. 15 bine yakın şirket iflas etmiştir. 1,5 milyon kişi işini kaybetmiştir. Milli gelir 200 milyar dolardan 140/150 milyar dolara kadar inmiştir. Kişi başına düşen yıllık milli gelir 1083 dolar azalmıştır. Türk lirasının alım gücü 3’te 1’e düşmüştür, Türkiye ekonomisi %8,5 oranında küçülmüş, enflasyon %70i aşmıştır.
İşte Sayın Genel Başkanın “Türkiye’nin hak ve çıkarlarını her fırsatta savunduğuna şahit oldum.” diye göklere çıkardığı hükümet ortağı Bülent Ecevit’in son ekonomik mucizesi. Sabık Başbakan Bülent Ecevit’in 1974 ve 1978’deki Başbakanlıkları döneminde yaşanan ekonomik krizleri de ileri de yazacağız.
11) Kemal Derviş’in Türk Telekom’un özelleştirilmesi isteğine, “Ülkemizin göz bebeği bir millî şirketi uluslararası sermayeye peşkeş çekemem !” diyerek direnen MHP’li Ulaştırma Bakanı Prof. Dr. Enis Öksüz’ü Ecevit’in ve Kemal Derviş’in ısrarlı istekleri üzerine bakanlık görevinden azletmiştir.
(Daha sonraları Türk Telekom Lübnanlı Hariri ailesine peşkeş çekilmiştir. Aşağıdaki linke tıklarsanız Haririlerin Türk Telekom macerasını ve Türkiye Cumhuriyetine ne kadar borç bırakıp çekildiğini okuyabilirsiniz. ( https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/8-adimda-turk-telekom-soygunu-1068186 ))
12) Bugün halâ 30 milyon Doğu Türkistanlı soydaşımıza kan kusturan kızıl Çin’in devlet başkanı Jiang Zemin’e 19 Nisan 2000 tarihinde bakanlar kurulu kararıyla Türkiye Cumhuriyeti Devlet Nişanı verilmiştir. (Başlangıçta bazı MHP’li bakanlar imzalamak istememişler ama sayın genel başkanın baskısıyla onlar da imzalamak zorunda kalmıştır.)
13) Geçtiğimiz günlerde Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinin vermiş olduğu ömür boyu hapis cezaları tasdik edilen 28 Şubatçı Generallerin baskı ve tehditle Refah-Yol Hükümetine dikte ettirdikleri ama dönemin başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın -başbakanlıktan istifa etmek pahasına- kanunlaştırmadığı 28 Şubat MGK Kararlarını DSP-MHP-ANAP hükümeti kanunlaştırmıştır.
Meclis Adalet Komisyonun bazı MHP’li üyelerinin Devlet Bey’e gelerek: “Efendim, imam hatipler, kuran kursları ve üniversitelerde ve kamudaki başörtülülere yasak getiren bu kanunları çıkarırsak Türk milleti nezdinde itibar kaybeder ve gelecek seçimlerde çok büyük oy kaybına uğrarız. Bu tutum vicdanen de siyaseten de doğru değildir.” şeklindeki itirazlarına Sayın Genel Başkan: “Ne yapalım kardeşim ! Askerlerle kavga mı edelim?” diye karşılık vermiş ve bu kanun tasarıları MHP’li üyelerin de oylarıyla meclisten geçmiştir.
Bunun sonucunda mütedeyyin ailelerin çocukları göz göre göre -Bülent Ecevit’in de büyük hayranlık duyduğu- Fetullah Gülen’in okullarına ve dershanelerine yönlendirilmiştir. Bunun feci sonuçlarını büyük bir ızdırapla seyrettik, seyrediyoruz.
14) Sayın Genel Başkanın daha sonraları şiddetle karşı çıktığı “AB Uyum Yasaları” kendisinin de başbakan yardımcılığı görevinde bulunduğu dönemde hükümet tasarısı olarak TBMM’de kabul edilmiştir.
Milletlerarası hukuk literatüründe bu yasa, Türk milletinin hükümranlık (egemenlik) haklarının bir kısmının AB üyelerine devredilmesi anlamını taşır.
15) Türkiye’de ölüm cezasının kaldırılmasıyla ilgili hükümet çalışmaları esnasında Dr. Devlet Bahçeli: “Türkiye’de idam cezasının kaldırılması konusunda hükümet ortaklarımız mecliste evet oyu verirlerse bunu hükümeti bozma sebebi saymayacağız.” demiştir. Daha sonra bu kanun DSP, ANAP, DYP, FP’li vekillerin evet oylarıyla kabul edilmiştir, meclisteki MHP’li milletvekillerin büyük bir kısmı hayır oyu vermiştir. Fakat Sayın Genel Başkan hükümet ortaklarına yukardaki beyanatıyla adeta “siz kanunu çıkarın ben görmemezlikten gelirim” diyerek yeşil ışık yakmıştır.
Bu sonuç Türk milletinin vicdanında büyük yaralar açmıştır. Eğer Türkiye’de idam cezasının kaldırılması zarurî idiyse önce bölücü başı Abdullah Öcalan Diyarbakır meydanında ibreti âlem için ipe çekilmeli ve günahkâr bedeni teşhir edilerek bölücü ihanet çetelerine ve onları kullanan emperyalist güçlere: “Türk milletine ve devletine ihanet edenin akıbeti budur.” İkazı yapıldıktan sonra idam cezası kaldırılmalıydı.
Yoksa yıllar sonra -bir lokanta garsonun aklına uyup- Erzurum’da miting kürsüsünden “Al sen as !” diyerek atılan iple ancak çocuklar ip atlar.
Aziz okuyucular bildiğiniz gibi bölücü başı yakalanıp, tutuklanıp yargılandıktan sonra başsız kalan bölücü çete büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığıyla neredeyse dağılma noktasına ve eylem yapamaz hale gelmişti. Ne yazık ki Öcalan’ın idamdan kurtulmasından cesaret alan bölücü çete o günden bugüne binlerce vatan evladının kanına girmiştir. 2002 yılında gerçekleşen iktidar değişikliğinden sonra Oslo Görüşmeleri, Açılım Süreci, Çözüm Süreci, Habur Rezaleti, Dolmabahçe Mutabakatı vb. büyük tavizler neticesinde gün geçtikçe azgınlaşmış, özellikle Türkiye’nin doğusu ve güneyindeki bazı şehirlerimizi adeta işgal ederek yaşanmaz hale getirmişlerdi. Yollarda kimlik soruyorlar, bölge halkından vergi adı altında haraç topluyorlar ve bağımsız Kürdistan hayalleri günyüzüne çıkıyordu. Bölücübaşı’nın ipten kurtulduğu tarihten bu güne kadar alçakça pusularla şehit edilen binlerce vatan evladının, yakılıp yıkılan şehirlerimizin, milyarlar dolarlarla ölçülen maddi kayıplarımızın vebâli kimlerin omuzundadır dersiniz ?
Haftaya devam edeceğiz...
Peki “Kim Bu Bülent Ecevit? Bir Robert Kolejlinin CHP’nin Zirvelerine Oradan da Başbakanlığa Çıkış Hikayesi”…