Savaşın da barışın da yurdu; Anadolu

Şerif KUTLUDAĞ

“Savaş ve Barış = Harp ve Sulh”

Sadece, 1869’da Rusların ünlü yazarı, Lev TOLSTOY tarafından kaleme alınmış bir romanın ismi değildir değerli okurlarım…

Savaş ve barış; harp ve sulh; insanın ve insanlığın bitmek bilmeyen gerçeğidir… Bunun hikâyesi ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem ile Hz. Havva’nın çocukları Habil’le Habil’le başlar!..

Belki de kutsal kitaplar aracılığıyla insanoğlunun genlerindeki kavga gerçeği bu hikâyeyle haber verilir insanlığa ki, savaşmadan barışı koruyabilsin ya da savaşıyorlarsa da bir an önce barışta buluşabilsinler anlamında…

Meşhur kelâmdır: “Filler/Atlar tepişir, çimenler ezilir!” sözü…

Savaşlarda ölenler sadece cephede savaşan askerler değildir hiçbir zaman: Suçlu, suçsuz demeden canlı cansız demeden pek çok unsur yanar yakılır savaşlar sürerken: Şimdi Ukrayna özelinde sergilenen tablolarda gördüğümüz gibi: Ana okulları, hastaneler, doğum evleri vb.

Savaş gerçeğini konuşurken şu fıkra bana çok mânidâr gelir:

Adamın birisi yaz sıcağında canı çok sıkkın bir vaziyette bir ağacın altında dinlenmektedir. O arada oradan eşeğine birmiş birisi geçmektedir. Sorar ona:

-“Yolcu hava nasıl?” der… Yolcu da “Hava bulutlu!..” der…

Oturan adam hışımla yerinden kalkar ve hava bulutlu diyen adam eşeğinden alaşağı eder ve bir güzel döver…

Adam kadıya şikayet eder. Mahkemeye çıkarlar. Kadı, “Sen bu adamı niye dövdün?” der…

Döven adam: “Bu bana ördek dedi!..” kadı efendi, der…

Kadı dayak  yiyene, “DediN mi böyle bir şey?” der… Adam, “Vallah, billah demedim!..” der.  Kadı, döven adama, “Bak sana ördek filan dememiş! Niye dövdün?” deyince; dayak atan adam cevap vermiş:

“Bak Kadı Efendi: Ben bu adama sordum; Hava nasıl dedim… O da bana hava bulutlu dedi… Eeeee!.. Hava bulutluysa buluttan ne olur; yağmur olur… Yağmur birikince ne olur: göl olur… Gölün olduğu yerde ne olur; saz olur,  kaz olur, ördek olur Kadı Efendi… Bu adam bana Ördek demek istedi!.. İşte onun için dövdüm…

Sonuç nedir bilinmez… Anlatı budur ya, en yeni ve en kolayını da bizim Âşık Veysel’imiz söyleyivermiş yine de:

“Koyun kurt ile gezerdi,

Fikir başka başk’olmasa!..” diyerek…

Dünyadaki bütün canlılar arasında bir ekolojik dengeden ya da besin zincirinden söz edilir. Hemen her canlı türünün kendi içerisinde bir var olma ve yaşama mücadelesi vardır. Güçlü her zaman güçsüzü alt eder: Kartalların belgeselinde gözü bile açılmamış yavrulardan birisinin diğerini yuvadan atmaya çalışması ve yuvada kalanın yaşaması  misali…

Maalesef insanlık tarihi de güçlülerle güçsüzlerin savaşı şeklinde bir olguyu yaşayıp gelmiştir ilk günden bugüne… Bu savaşlar: Bireyler, topumlar, milletler arasından güç birliği yapan devletlerin katılımıyla iki büyük dünya savaşı gerçeğine ulaşmıştır son kertede…

Bu savaşların tek bir nedeni de yoktur: Su, toprak, maden, egemenlik, inanç, mezhep, din, dinler arası, ekonomik vb… sayısız nedeni vardır savaşma gerekçelerinin.

“Savaşın da barışın da yurdu; Anadolu” dedik ya başlıkta!..

Boşuna değildir elbette bu başlık:

Bu topraklara  en eski yerlileri Anotolya: Güneş ülkesi demişler… Dünyanın bütün savaşları yakın zamanlara kadar hep güneş ışığında yapıla gelmiştir. Bu mânâdan hareket edersek, dünyanın bilinen büyük imparatorlukları; Persler, Büyük İskender, Roma-Bizans ve Osmanlı’ya ev sahipliği yapmış olan, güneş ülkesi  bu topraklar aynı zamanda en büyük ve en çok savaşları da yaşayana topraklar olmuştur çağlar boyunca…

Atalarımız bu topraklara gelmezden önce Diyâr-ı Rum= Rum/Roma ülkesi demişlerdir kendi dillerince… Rum kelimesinin de Arapça olduğunu söyleyelim bu arada: Mevlânâ’dan söz ederken Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî denmesinin gerekçesi budur. Bir diğer bilgi notu da; yine atalarımız kendi egemenlikleri dışında kalan yerleri tanımlarken de Diyâr-ı Rum ya da Rumeli demişlerdir. Rumeli > Rum il-i demektir Türkçemizde. Oğuz Kağan Destanında geçen Rum Kağan ifadesi de bunun köklerdeki bir yansımasıdır.

Anadolu Selçuklu devleti oluşumunda Romalılar  bu topraklara Türkiyâ: Türklerin ülkesi  demişlerdir kendi dillerinde… Bugünkü güzel adımızın, Türkiye’mizin kaynağı da budur değerli okurlarım.

Siyaseten kullanılan Türkiye  isminin yanında insanımızın duygu dünyasında Anadolu > Ana dolu; anaların yurdudur bu topraklar… Ana sıcaklığında sarar sarmalar üzerinde yaşayanları, ırk din ve dil ayırmadan… Nitekim bizim bin yıllık dönemimiz bunun en güzel insanî kucaklaşmalar, değerler ve felsefelerle bezediğimiz; her türden çoklu değerin bir arada yaşadığı ve yaşatıldığı bir gönül medeniyeti oluşturduğumuz dönemimizdir.

“Savaşın da barışın da yurdu; Anadolu” dedik ya!..

Boşuna değildir bu deyişimiz.. Savaşlardaki ölümlerin de, yıkımların da,  acıların da yakıp yıktığı yürekler asıl olarak anaların yürekleridir…

Sadece 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbiyle başlayan ve 9 Eylül 1922’ye gelinceye kadar aradan geçen 40 yıllık savaşlar döneminde; Balkanlardan Trablusgarb’a/Libya’ya, Yemen’den, Kut’ül-Âmeare’ye, Sarıkamış’tan Çanakkale’ye ve İstiklâl Harbimizde sayısız cephede bütün kayıpların, kırımların ve yıkımların mağduru; acısını yaşayanları Anadolu’nun anaları olmuştur öncelikle… Sonra da hangi ülke asker gönderdiyse savaşa; Yeni Zelanda ve Anzaklar misali onların anaları yaşamıştır savaşların  acılarını…

Son yaşanan Rusya-Ukrayna Savaşında barış için en çok çaba gösteren ülkenin Türkiye olması ya da Türkiye’ye böyle bir misyon yüklenmesi –uluslar arası bir plan dahilinde olsa bile- boşuna değildir.

Çünkü;

İster güneş ülkesi Anatolya olarak bakınız konuya isterseniz anaların yurdu Anadolu olarak bakınız gerçek şu ki:

“SAVAŞIN DA BARIŞIN DA YURDU; ANADOLU”DUR!..

Keşke ŞENAY’ın dillerden düşmeyen şarkı sözleri gerçek olabilse:

….

Şu dünyadaki en olgun kişi acıya gülendir

Şu dünyadaki en soylu kişi insafa gelendir

Şu dünyadaki en zengin kişi gönül fethedendir

Şu dünyadaki en üstün kişi insanı sevendir

Bütün dünya buna inansa

Bir inansa, hayat bayram olsa

İNSANLAR EL ELE TUTUŞSA

BİRLİK OLSA

UZANSAK SONSUZA

….

SEVGİLERİMLE…

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etme girişimiyle başlayan; bir aydır sürüp gelen savaşı sona erdirecek barış umutlarının bu topraklarda; Anadolu’da aranıyor olması boşuna değildir değerli okurlarım!..

 

 

 

 

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.