Sarayların İhtişamı

Mehmet EROĞLU

Değerli okuyucular antik dönemlerden beri krallar, imparatorlar ve diktatörler ihtişamlarını göstermek için saraylar ve mabetler yaptırmışlar.

Şimdiki Irak’ta bulunan Hillah yakınında inşa edilen ve Dünya’nın yedinci harikasından biri sayılan Babil asma bahçeleri Babil kralı 2. Nebukadnezer tarafından eşi Amytis adına yaptırmıştır.

Ninova'daki Asurbanipal kitaplığında bulunan çivi yazısı tabletlere göre Babil'de 53'ü büyük, 650'si küçük olan toplam 703 tapınak, 360 sunak, 2 ayin yolu, 24 büyük cadde ve 3 kanal vardı. Şehir dörtgen bir plana göre kurulmuştu. Biri iç, diğeri dış olmak üzere 16,5 kilometre uzunluğunda 2 surla çevriliydi. Surların dışında bütün şehri çevreleyen su hendekleri de vardı.

İstilalar yüzünden sönmeye başlayan şehir, özellikle Pers Kralı Keyhüsrev'in Babil’i. İstila etmesiyle yıkılıp gitti.

O muazzam Babil Asma Bahçeleri ve Babil sarayları kum yığınlarının altında kalmıştır.

Bir zamanlar Mezopotamya ve Önasyanın en büyük emperyalist devleti olan 

Asur Devleti şimdiki Musul yakınlarında bulunan Ninova kentini merkezi bir şehir yaparak şehri saraylar ve mabetlerle donattılar.

Fakat Mezopotamya, Önasya ve Mısır’ın yarısına alarak  genişleyen bu koca imparatorlukta M.Ö.612 yılında Kaldaniler ve Medler’in ortak saldırıları ile yıkılıp gitmişler.

Asurlular, saraylarının kapılarını süslemek amacıyla sık sık, ilginç ve garip şekilli heykeller kullanmışlardır...

  

Horsbat  boğası, "Dur-Şarukin" sarayını süslemekteydi...      

İsa'dan 8 yüzyıl evvel inşa edilen "Sargon II" sarayının kapısında, insan başlı ve aslankuyruklu, kanatlı iki boğa beklerdi...


 

Lamassu adı verilen İnsan başlı boğa gövdeli kanatlı garip varlıklar saraya gelen yabancı konukları etkilemek amacı taşımakta idi.

Gelen konukların ne denli haşmetli birinin huzuruna çıktığını göstermek için kabartmalarla süslü salonlardan huzura alınırdı.

Ama değerli okurlar antik dönemlerde Mezopotamya Kuzey Anadolu ve Mısır’ın yarısına hâkim olan bu krallıklar tarihin sayfalarında yok olup gittiler.

Dolmabahçe Sarayı

Osmanlı’nın Genişlemesiyle yapılan Topkapı ve diğer saraylarda bu milletin sırtına bir yük olmuştur. Hazinenin boşalması Yeniçerilere ödeme yapılamaması nediyle sürekli isyan çıkması devletin zayıflamasına neden olmuştur.

Dolmabahçe Sarayı, Sultan Abdülmecit tarafından yaptırıldı. İstanbul Boğazının Avrupa kıyısından 600 metre boyunca uzanmaktadır.

İnşaatına 1843 yılında başlanmış 1855 de tamamlanmıştır.

Abdülmecit döneminde dış ülkelerden üç milyon kese altın alınarak yaptırıldı. Bu alınan borç maliye hazinesine aktarılınca. Maliye çok zor durumda kaldı.

Bu nedenle ekonomi tam bir iflas haline gelmiş olup, israf ve gösterişe harcanan para devletin çökmesine neden olmuştur. Bu zamanda yandaşlık yolsuzluk ve rüşvet önlenemeyince devlet batma noktasına gelmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanı bir konuşmasında “atalarımız bize bu sarayları miras bıraktı bizde sonraki nesillere bunları yaptık diyelim” diyor.

Yukarda da uzunca anlatıldığı gibi bir ülkenin ileri gitmesi için lüzumsuz harcamalarla yapılan saraylar değil. Ülkede ilimin, bilimin temellerini atarak ülkeyi geleceğe hazırlamaktan geçer

Mesela Hindistan ve Mısır gibi ülkelerin dört binden yıldan fazla geçmişleri vardır. Ama fakirdirler.

Diğer taraftan Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi 150 sene önce isimleri bilinmeyen bu ülkeler kalkınmış ve zengin olmuş ülkelerdir.

Doğal kaynakların var olup olmaması da zengin ülke, fakir ülke arasındaki farkı yaratmaz. Örneğin Japonya ufacık bir adaya sıkışmış topraklarının % 80’i tarıma ve hayvancılığa uygun olmayan bir ülkedir. Ama aynı zamanda dünyanın ikinci büyük ekonomisidir. Ülke nerdeyse yüzer bir fabrika gibidir. Bütün Dünyadan ham madde ithal eder, sonra da dünyaya bitmiş ürün ihraç eder.

İsviçre kakao üretmediği halde en kaliteli çikolatasını üretir.

Dört ay gibi çok kısa süren yaz döneminde toprağı ekerler, hayvancılık yaparlar. Bu yetersizlikte bile ürettikleri süt ürünleri en iyi kalitedir.

Zengin ve fakir ülkelerin yöneticilerini birbirleri ile karşılaştırdığımızda aralarında önemli fark yoktur. Irk ve renkte önemli değildir.

Kendi ülkelerinde tembel olarak tanınan işçiler aslında zengin Avrupa ülkelerinin arkasındaki üretici güçtür.

Peki, aradaki fark nereden gelmektedir.

Fark;

Uzun yıllardır kültür ve eğitim ile içlerine işlenen değişik bakış açısıdır. Zengin ve kalkınmış insan davranışları incelendiğinde, büyük çoğunluğun şu prensiplere kalben inandığını görüyoruz.

1.Temel ahlak kuralları

2. Dürüstlük

3.Sorumluluk

4.Kanun ve kurallara saygı

5.Başkalarının hakkına saygı

6.Çalışkanlık

7.Tasarruf ve yatırıma inanç

8.İrade

9.Dakiklik

Doğal kaynaklarımız olmadığı için veya doğa bize karşı zalim davrandığı için fakir değiliz. Doğru bakış açısına sahip olmadığımız için fakiriz.

Bizler de işlevsel prensiplere uymak ve bunları çocuklarımıza öğretmediğimiz için hala kalkınamadık.

Bu kuralsızlıklar başta siyasi iktidarlarda görülmektedir. İktidara gelen siyasi partiler önemli kadrolara atadıkları yeteneksiz ve liyakatten ziyade sadakate hareket ettiklerinden ülke zor duruma düşmüştür. Bütün devlet kurumları birbirine düşman kesilmişler. Birinin ak dediğine öbürü kara demektedir.

Halkı aydınlatmak, sorumluluğu olanların suskunluğu yıkımdır.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.