Korona günlerinde yazdığım ama yayınlamaya cesaret edemediğim bir yazıydı. Olası başımıza gelebilecek felaketleri aklımızdan çıkarmamak adına belki bir uyarı olabilir.
Ufak değişikliklerle..
Dünyanın Korona esaretine girdiği tarihin bu talihsiz miladında ölüm hiç bu kadar sıradan olmamıştı. Sanki biri ölse, vah tüh, o da mı ölmüş deyip geçiştirecekmişiz gibi geliyordu. Oysa ölüm en son, hatta sonlarında sonu değil miydi?
Ölüm bir geri dönülmez veda değil miydi?
Ölüyorsun her şey bitiyor.
Eskiden biri ölse hemen duyulurdu. Acı haber tez yayılır misali. "Acaba kim ölmüş" diye merak edilirdi. Bir sessizlik olurdu ortamda. Ölen kişinin kim olduğunun anlaşılmasına izin verilirdi. Evlerde bir başına duygusallaşır yas tutardık. Şimdi hiç bir şeyi duyan yok, her yer sıkı sıkıya kapalı, haber verende yok. Hatta kulaklarımız bile kapalı. Böyle üzüntü veren, ruhumuzu yoran haberleri duymaktan yorulmuştuk. Belki de korkar olduk. "Acaba bugün kim öldü" noktasına geldik. Karamsarlık üzerimize o kadar çökmüş ki; kötü haber duymamak için, neredeyse kimseyi aramıyorduk. Gizli bir korku sarmıştı içimizi. Sosyal medyada ölüm haberlerinden başka hiç bir şey dolaşmıyordu. Aslında koronadan öncede yokoluş yavaş yavaş sıradanlaşmaya başlamıştı ya..
Neyse.
Dün 4 Aralık dünya madenciler günüydü. Televizyonlar hatırlattı. Programlar yapılıyor, analar, babalar, çocuklar ağlıyor. Açıkçası kendimi tutamadım bende ağlamaya başladım. Acıyı içinizde ruhunuzda tüm benliğinizle hissediyorsunuz. Birde ateşin içinde olanları düşünün. Acı iki kat artıyor. Adalet istiyoruz diyorlar. İsyan ediyorlar. Böyle olmamalıydı diyorlar. Şehit madencinin çocuğu ne diyor biliyor musunuz? "Babamı verseler her şeyimi verirdim."
Çocuğa bakar mısınız? Yüreğine bakar mısınız? Bizim çocuklarımız böyle işte.
"Neyin var koca yürekli oğlum canından başka senin?"
Canımı veririm diyor. Bu topraklar öyle işte. Baba, ana, çocuğu için, çocukta anası babası için canını veriyor.
Göçükler grizular ölümler unutuluyor maalesef. İnsanlar acılarıyla yaşıyorlar. Tabi buna yaşamak denirse.
Ancak şunu da söylemeden geçemeyiz. 4 Aralık Dünya'da madencilerin şenlik içindeki kutlamalarıyla geçerken ülkemizde anmalarla ağıtlarla geçiyor. Bu da trajedinin bir başka boyutu.
Coronavirus sonuç olarak bizi evrimleştirmişti.
Önümüze iki yol çıkmıştı. Her ikisi de kişinin birinci sırasını oluşturacaktır.
Birincisi; "Herkes ölüyor galiba bende öleceğim" düşüncesiydi.
İkincisi ise; Ne yapıp ta ayakta kalabilirim düşüncesi;
"Muhakkak bir yerden beni de yakalar bu lanet virüs" korkusu beynimizi iyice meşgul ederken çözüm arama düşüncesi hiç bitmedi. Aşılar tedbirler vs.
Nasıl bir dünya, nasıl bir yaşam?
Farkında bile değiliz belki ama acımasızlık içine sürüklenmiştik. Hem de farkında olmadan.
Anlaşılır gibi değil.
Ölmek bu kadar kolay mıydı?
Ölüm bu kadar sıradan ve kolay algılanabiliyor muydu?
Tabii ki değil.
"Corona virüsünden amcamın oğlu öldü, dayım öldü, komşum öldü, arkadaşım öldü." Ne kolay ve ne kadar zahmetsiz kurulmuş cümleler değil mi?
Ne acı. Ve ne zor.
Üstelik her şey insan üzerine ve harcanan tüm çaba insanlık için iken.
Oysa; "mükemmel yaratık insan" adlı makaleyi daha yazamamışken!
Dünya da her şey insan için değil miydi? Hani insanı yaşatacaktık.
Olmadı yapamadık.
Tüm dünya yapamadı.
Ve kainata bir mesaj ulaştı.
Korona tüm Dünya'ya sırasızca ve ayrım yapmadan saldırdı.
Şimdi yaşamın gerçek dinamiği ne olacak bu zavallı Dünya'da? Yoksa Koronanın tat alma hissini yok ettiği gibi, Dünya'nın da tadı tuzu olmayacak mı? Bundan sonra insan ne için yaşayacak ve hayattan nasıl zevk alacak?
Düşünebiliyor musunuz artık yaşamdaki tek amacımız, virüsü kapmamak olacak.
"Annem Babam ve çocuklarım."
Biz ne olacağız özneli tam bir 'Ben' çekimi düşüncesi…
Herkes bu düşünceyi beynine odaklamış durumda.
Oysa bunun bir nevi savaş olduğunu unutmamak gerekirdi. Savaşın dayanışma ve topluca kazanılacağını bilmek gerekirdi. Olmadı. Korona öne geçti. Hapsetti bizi evlerimize.
Böyle yaşamak çok zor oldu tabi. Bakkala ekmek almaya gidemedik, pazara çıkamadık, hastaneye gidip ilaç yazdıramaz olduk. Komşu eş ve dost ile görüşüp konuşamaz olduk. Yakınlarımızın cenazelerine gidemez olduk.
Tam bir travma. Buna büyük beyin sınavı demek daha doğru olurdu aslında.
Hastalık öncesi ve sonrası, ölümlerle yaşamı devam ettirmek. Büyük bir sınav oldu.
Kazan kazanabilirsen!
Koronadan sonra ne olacak?
Millet topyekün bunalıma girmek üzereydi.
Bu toplumsal çöküntü yetmiyormuş gibi yetkililerden de ses yoktu.
Gecemiz gündüzümüz birbirine karıştı. Nereye kadar böyle devam edecek bu zavallı hayatımız.
Bugün:
Cevabı yine ben vereceğim.
Dünyada insanlar öldü, biz kalanlar arasında yaşamımızı devam ettiriyoruz. Belki de sanki hiçbir şey olmamış gibi.
Korona tamamen yok olmadı ama eskisi gibi öldürmüyor.
Şunu söylemeliyim ki; insanlığın bu dünyadan çekeceği var. Lütfen dikkati elden bırakmayın..
Kalın sağlıcakla..