Renklerin suyla dansı: Ebru sanatı

Nebil ALPARSLAN

11 Şubat Salı günü Sevgi Yolu’nda bulunan eski Milli Aydın Bankası binasında ebru sergisi açıldı. Aydın’ımızın çok değerli ebru sanatçısı Yusuf Arslan Bey çalışmalarını Aydınlıların beğenisine sundu. Nadide ebru tablolarının yer aldığı sergiyi büyük bir zevkle gezdik. Alacağımız hatıra parçayı seçmekte epeyce zorlandık. Çünkü hepsi de birbirinden güzeldi.

Aydınlı hemşerilerimize tavsiye ediyoruz. Gezip görsünler.

Ebru kelimesinin kaynağı noktasında birkaç görüş mevcut. Bazı tarihçiler Farsçadaki bulut anlamına gelen Ebri, ya da su yüzü anlamına gelen abru kelimesinden geldiğini iddia etmekteler. Bazı kaynaklar ise Çağatayca’daki renkli kâğıt anlamındaki ebre kelimesinden geldiğini ileri sürmekteler. Ebru san ’atının Orta Asya’dan gelme bir geçmişi olduğuna göre bu ikinci görüş daha makul ve makbul bir görüş kabul edilebilir.

Bugün UNESCO sanat kayıtlarında Türk patenti ile tescilli bulunan yegâne san ’atımız Ebru San ’atıdır. Türk san ’at arşivini temsil eden tek sanat dalıdır. İsmi her dilde bizdeki ismidir. Amerika’da da, İngiltere’de de, Almanya’da da ebrudur.

Ne yazık ki biz ülke ve toplum olarak her dalda olduğu gibi milli ve geleneksel el sanatlarımıza da gereken önemi vermiyor ve sahip çıkmıyoruz. Bilmiyorum şimdilerde nasıldır. Ama bizim çocukluğumuzda orta öğretimde kızlar için “ev işi”, erkekler için “el işi” dersleri vardı. Bu dersler uygulamalı ders olup çeşitli el ürünleri yaparak bunlardan not alırdık. Ancak pek çoğumuz bu el işlerini ya anne-babamıza yahut da eli işe yatkın bir tanıdığımıza yaptırırdık. Gerek san ’at ruhu aşılanmadığı gerek not kaygımız nedeniyle el işi derslerimizi, bir san ’at öğrenmek ya da el becerisi kazanmak için kullanamadık. Boşa harcadık.  Hâlbuki çocuk yaştaki körpe beyinlere halıcılık, kilimcilik, çinicilik, seramik – çömlek yapımcılığı, deri işçiliği, taş işçiliği, bakırcılık, ebru san ’atı, maden işçiliği, ahşap ve ağaç işçiliği gibi el san ’atları sevdirilmiş ve özendirilmiş olsaydı bugün belki bu dallarda dünya çapında san ’at insanlarımız olurdu.

Sözün özü geleneksel sanatlarımıza gereken önem ve değeri veremedik. Devlet olarak veremedik, toplum olarak veremedik, birey olarak veremedik. Bu san ‘at dallarımız birer ikişer ötelendi, unutuldu, unutturuldu. Günlük hayatımızda hiçbir zaman millî gündeme oturtamadık. Bilmem hangi film artistinin giydiği kıyafet, ya da taktığı aksesuarı daha çok konuştuk. Daha çok yazdık çizdik. Oysa geleneksel san’atlırımız bizim köklerimizdi. Geleneklerimizdi. Folklorumuzdu. Kültürümüzdü. Zevk ve ruh dünyamızdı. Atamızın, dedemizin elleriydi, gönlüydü. Onlardan bize uzanan köprüydü.

Ahilik geleneğinde bir darb-ı mesel vardır; bilenler bilir. “Elinin emeği ile iş yapana amele, işine aklını da ekleyene usta, bunlara gönlünü de katana sanatkâr denir.” İşte 18. ve 19. Yüzyıllarda Şeyh Sadık, Nafiz Efendi, Hazarfen Edhem Efendi, Cumhuriyet döneminde Necmeddin, Sami ve Sacit Okyay gibi ustalar ebru sanatımızın mümtaz şahsiyetleriydi. Bu ustalar el ve akıl becerilerine gönüllerini, gönüllerindeki san ‘at aşkını –ki san ’at aşkı kişiyi Allah aşkıyla buluşturan bir yoldur- katarak verdiler eserlerini. Tıpkı musiki ustalarımız Itrî, Hamamizade İsmail Dede Efendi, Sadettin Kaynak gibi. Ve sanatçı ruhu diye bir ruh vardır. O ruh diğerlerinden biraz farklıdır. Bilenler bilir. San ’atçının ruh dünyası sevgiyle doludur. San ‘atçı hoyrat değildir, kaba değildir. Naziktir. Kibardır. Kin tutmaz. Öfke bilmez. İnsanlara, hayvanlara, tabiata sevgiyle, aşkla yaklaşır. Onlardaki güzelliği arar. Arar ki bulup Yaratan’ın tabiata bezediği güzellikleri kısmen de olsa eserine aktarabilsin.

Ve san’atın evrensel olma özelliği de vardır. Bazılarınız belki yadırgar. Ama bir itirafta bulunayım mı? Rodrigo’nun Gitar Konçertosu’nu büyük bir zevkle dinliyorum, Size de tavsiye ederim.

İşte bu duygularla temaşa ettik kıymetli dostum Yusuf Hoca’nın ebru sergisini. Eline ve yüreğine sağlık. Unutulmaya yüz tutmuş, ata yadigârı geleneksel ve milli bir san ‘at dalından bizlere sunduğu güzel eserleri için minnettarız. Sevgililer Günüyle bu kadar hemhal olan halkımıza 15 Şubat Cumartesi gününe kadar açık kalacak bu sergiyi gezmelerini tavsiye ederim.

Kalın sağlıcakla…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.