Ağustos ayında Çek Cumhuriyetine gidip gezmeye aile olarak karar verdik. Ben gitmeden önce o ülke hakkında biraz bilgi topladım.
Çekler Slovaklarla birlikte Sovyet Rusya’nın egemenliği altındayken Sovyetlerin çözülmesinden sonra 1 Ocak 1993 yılında Çek ve Slovak olarak iki ayrı ülkeye ayrılmıştır. Bu tarihten itibaren Çek Cumhuriyeti adıyla bağımsızlığını almıştır.
Ülke Bohemya ve Marovkya adıyla iki bölgeden meydana gelir. Toplumun hemen % 64’ü ateisttir. Kiliseler ve manastırlar daha çok müze ve konser salonu olarak hizmet vermektedir. Çarşılarda kristal ve cam eşyalar çok sergilenmekte ve satılmaktadır.
6-15 yaş arası çocukların eğitimi ücretsizdir. Okuma yazma oranı % 98’dir.
Resmi dil Çekçe’dir. Slovakça ve Almancada konuşulmaktadır Ülkede sanayi gelişmiştir. Otomobil, tramvay ve metrolarını kendileri yapmaktadırlar. Tarımda kolektif üretim yapılmaktadır. Büyükbaş hayvancılığı ve kümes hayvancılığı gelişmiştir. Ancak ekonomide en büyük pay turizm gelirlerine aittir. Çek Cumhuriyeti Bira memleketidir. Pilsen markası onlara aittir. Kaldığımız apartmanın altındaki caddenin köşesinde bira yapılan aletlerin müzesi vardı. Çek Cumhuriyetinde suç işleme oranı düşüktür. Trafik cezaları ağırdır. Caddede sizi görünce hemen yol verirler. Klakson çalmaya pek rastlamaz. Ancak tüm bu iyi göstergelere rağmen ülkede uyuşturucu kullanımı serbest bırakılmıştır.
Çek Cumhuriyetine gitmeye karar verince ilk iş pasaportlarımızı hazırlamak oldu. Benim ve eşimin pasaportları özel pasaporttu. Çocukların pasaportu için vizeleri alındı. İnternette Booking.com sitesi var. Bu siteden Prag’da kalacağımız yeri tuttuk Prag’da Daliha’in adında şirketin apartmanında 80 metrekare bir apart daireyi kiraladık. Apartman yönetimi bizi havaalanından alacak kalacağımız eve götürecekti..
Gece saat dörtte İzmir Adnan Menderes Hava Limanı’na geldik. Taksi 80 lira aldı. Pahalıydı ama gece tarifesi olduğundan ses çıkarmadık. Sabah altı uçağı ile Sabiha Gökçen Havaalanına indir. Prag uçağı saat 12.20’deydi.Yurt dışına seyahat ederken biletlerimizi İnternetten almıştık. Çekin yaptık. Hava alanına gelince hemen sıraya girmeden biletlerimizin aslını aldık. Bavullarımızı teslim ettik. Bekleme salonuna geçtik. Beklemeye başladık. Gerek hava alanına girerken gerekse bekleme salonuna girerken güvenlik noktalarında iyice arandık. Görevliler gayet naziktiler.
Uçağımızın kalkma saati geldi. Bindik. Çocuklar bana pencere kenarındaki koltuğu verdiler. Pencereden sadece yumak yumak beyaz pamuk tarlaları gibi bulutlar gözüküyordu. Beyaz bulutların üzerinde uzun süre gitmek insanın Dünyayla arasını kesiyordu. Biraz da korku veriyordu. Can sıkıcıydı. Yeryüzü gözükmüyordu.
İki buçuk saat uçtuktan sonra Prag havaalanına indik Hemen pasaport kontrol kuyruğuna girdik. Çok kalabalıktı. Her milletten insan vardı. Bizim girdiğimiz kuyruk bütün pasaportlar bölümüydü. Bu Avrupa Birliği vatandaşı olmamak demekti. Avrupa Birliği ülkelerine ait vatandaşlar sıraya girmeden yanımızdan geçiyorlar ve sadece pasaportlarını çıkış kapısına konan cihazlara okutup geçip gidiyorlardı. Çocuklara boyumuzun ölçüsünü aldık dedim. Üzücü bir durumdu.
Pasaport kuyruğu ilerlemeye başladı. Biraz sonra önümüzde geniş bir salon açıldı. Kalabalığın önünde on iki camekânlı polis noktası vardı. Sonradan gelen turistler sırayı gözetmeden sağdan soldan sıraya girmeye başladılar. Sıra falan kayboldu. Bir hengâme başladı. Hava sıcaktı. Klimalar yetersizdi. Kontrol noktasında görevliler ehli keyifti. Çok yavaş çalışıyorlardı. Sanki buraya neden geldiniz der gibiydiler. Salondaki sıra düzenlemekle görevli yetkililer de karmaşayı umursamıyorlardı. İşlerini çok yavaş yapıyorlardı Bazen kulübelerini terk edip dışarı gidiyor ve biraz sonra geri geliyorlardı Didişen insanlara bana ne der gibi uzaktan bakıyorlardı. Hatta sonradan gelenleri bizim önümüzde, sağ tarafta yeni açılan iki güvenlik noktasına yönlendirdiler. Sıcaktan bunalan insanlar itiraz etmeye başladılar. İngilizce iyi bilenler görevlileri görev yapmaya davet ediyorlardı. Bizim kuyruğun sağ tarafında arası yarım metre kadar olan demir korkuluklar vardı. Önümüzdeki insanlar buradan yeni açılan kontrol noktasının önüne kaymaya başladılar. Çocuklarla işaretleştik. Biz de demir korkulukların arasından yeni açılan güvenlik noktası kulübesinin kuyruğuna geçtik.
Bavullarımızı alarak kendimizi salondan dışarı çıktık. Salon çıkışında şirketin gönderdiği taksi şoförü elinde kızımın ismi olan kartonu gösterdi. Hava alanından dışarı çıktık. Şoför burada dört kişiden fazla insan alamam dedi. Siz beş kişisiniz, o nedenle bir başka araç kiralamanız gerekli dedi. Beş kişiden fazla alırsam polis çok ceza yazar dedi. Nasıl olurdu? Kızım hemen şirket sorumlusunu aradı. Ben size beş kişiyiz diye not aldırdım. Bize gelen araç sahibi dört kişi alabilirim diyor dedi. Şirket yetkilisi yanlış anlaşılma olmuş. Siz bir araç daha kiralayın. Bu taksiden fatura alın, buraya gelince ödemeyi biz yaparız dedi. Tuttuğumuz diğer araç şoförünü de telefonda şirket görevlisiyle görüştürdük. Sorun yok. Şirket benim paramı verecek dedi. Ben hanımla çocuklar diğer araçla kalacağımız apartmana geldik. Şoförlere ücretlerini ödedik. Apartmana girdik. İdare bürosu ikinci kattaydı. Büroya girdik. Genç bir adam bizi karşıladı. İkinci taksiye verdiğimiz ücreti bize iade etti. Sorun yok dedi. Sonra beşinci kata asansörle çıkardı. Bir dairenin kapısını açtı. Gözlerimize inanamadık. Seksen metrekarelik daireyi bize kiralamışlardı. Görevli bürodaki lobiden gece gündüz ne içmek isterseniz ücretsiz yararlanabilirsiniz dedi. Dairemiz iki oda bir salondu Her türlü konfor vardı. Mutfak, salonun bir köşesindeydi. İhtiyacınız olan tüm mutfak eşyaları vardı. Görevli çeşmeden akan suyu içebilirsiniz dedi. Muslukların başına yuvarlak çelikten yapılma süzme aparatı takmışlar. Su tertemiz akıyordu. Burada bizdeki gibi çeşmelerdeki akan sular dışında su satma ve dağıtma sektörü yoktu. Biz de nedendir bilinmez evlerdeki çeşme suları ya çok kirli ya da çok ilaçlı. Öyle olunca içemiyor kullanamıyorsunuz ve zorunlu olarak damacana suyu almak zorunda kalıyorsunuz Ayda yüz elli ve daha fazla bu sektöre para vermek zorunda kalıyorsunuz. Belediyelerimiz bu konuda daha hassas davranması gerekli sanırım.
Salonun ve odaların köşelerinde kitaplıklar vardı. Burada İngilizce tanıtım kitapları ve romanlar vardı. Adamlar hiç üşenmemişler evin her tarafına kütüphane kurmuşlar ve kitap koymuşlar. Şehir ve Çekya hakkında çok sayıda broşürler vardı. Salonun penceresi Ana caddeye bakıyordu. Beşinci katta olduğumuzdan manzara çok güzeldi. Tam karşımızda kale vardı Burasının üzerinde devamlı helikopter geziyordu. Sonradan öğrendik. Burası Cumhurbaşkanı köşküymüş. Bakanlıklar da buradaymış. Prag Hradcany bölgesinde, Bohem kralların evi olan Prag Kalesi denen bu yer günümüzde Çek Cumhuriyeti Devlet Başkanı’nın resmi konutu olarak kullanılıyormuş.. Aynı zamanda şehrin en çok ziyaret edilen turistik adresi olan kale, 1870’lerde inşa edilen ve yıllar boyunca dramatik bir değişim göstererek geçtiğimiz bin yılın önde gelen mimari stillerine ev sahipliği yapmış. Kale duvarları arasında Prag’ın en gözde turistik alanları St. Vitus Katedrali, Aziz George Bazilikası, Powder Kulesi, Eski Kraliyet Sarayı ve Golden Lane bulunuyor
Çocuklar dışarı çıkıp marketten yiyecekler alıp geldiler. Bizim bir lira Çekya da dört krona idi. Bizim para burada dört kat daha kıymetli.
Salonda orta büyüklükte televizyon vardı. Ancak sadece Çek televizyonları vardı. Aradık taradık Başka televizyon istasyonu bulamadık.
İlk gece yorgunluktan hemen uyuduk.
11 EKİM CUMA GÜNÜ DEVAM EDECEK