Sabahleyin erkenden kendimizi Prag sokaklarına attık. Bulunduğumuz yer hafif yüksekteydi. Yokuş aşağı inmeye başladık. Caddeler genişti. Tramvayların biri gidip biri geliyordu. Tramvaylar, otobüslerden daha çoktu. Toplu taşıma çok güzel düzenlemişti. Eğer bilet gişelerinden bilet almadıysanız, tramvaylarda bulunan bilet makinasından bilet alıyor ve bilet kontrol cihazına kendiniz gösteriyorsunuz. Kimsede suiistimal etmiyor. Buda vatandaşa güvenin bir göstergesiydi. Güven esastı. Troleybüs duraklarında engelliler danışman olarak görevlendirilmiş. Kendilerine danışanlara bilgi verip yardımcı oluyorlardı.
Parkların ve bazı sokakların köşelerine yuvarlak reklam kioskları gibi tuvalet yapmışlar. Bir tarafı erkekler için bir tarafı kadınlar için ayarlanmış. Yanına gediğinizde ışıkla boş olup olmadığını anlıyorsunuz. Belirtilen yere metal para atarak tuvalete giriyorsunuz. Aynı kiosklar İzmir’de de var ama bu kiosklar sadece reklam için kullanılıyor.
Meydanın köşesinde dikkat çeken bir bina vardı. Bina bir kurdeleyi dikey tutarsak Bina aynen böyle yapılmıştı. Ortası kurdele gibi içe doğru bağlanmış gibiydi. Gelenler burada fotoğraf çekmeye başlıyordu. Binaya yamuk ev diyorlardı. Buradaki meydandan sağa döndüğümüzde Vilado Irmağı şehrin aşağısına doğru akıyordu Irmağın kenarına oturmak için kanepeler yapılmıştı. Kaldırımlar çok genişti. Kaldırıma dikilen ağaçların altına çukur kazılmış. Çukurun üzeri demir ızgaralarla kapatılmıştı. Böylece ağaç büyüdükçe köklerinin kaldırma ve yola zarar vermesi önlenmiş oluyordu.
Şehrin içinden geçen nehri şehir içine genişletip büyük havuz yapmışlar. Nehir, havuzdan sonra yine akmasına devam ediyordu Yalız bu havuz ve gölcüğün içinde botlarla gezmek için motor ve bot iskeleleri vardı. Çay bahçeleri vardı. Burası bir eğlence yerleri haline getirilmişti. Havuzun ortasında yapay şelale yapmışlar. Kuşlar için tüneme yerleri yapmışlar. Köprü ayaklarının önüne büyük kalaslarla setler yapmışlar. Su ne kadar kuvvetli gelirse gelsin köprü etkilenmiyor.
Nehrin üzerinde merkezdeki köprü Karl adındaydı. Karl Köprüsü (Charles Köprüsü), 1357 yılında Prag’da inşa edilen şehrin en ünlü köprüsü. Prag’ın sembollerinden olan yapı, Prag gezilecek yerler listesinde en ön sıralarda yer alır. Köprü, Prag Kalesi ve Mala Strana ile Stare Mesto’yu birbirine bağlar. Judith Köprüsü yerine inşa edilen bu köprü, 516 metre uzunluğunda 13 metre yüksekliğindedir. Vltava Nehri üzerinde bulunan Charles, büyük seller yaşasa da ayakta kalmıştır ve yüzyıllarca yaya yolu olarak kullanılagelmiştir.
Köprü mimari olarak tek başına bir yapıt olmasının yanı sıra üzerinde bulunan 30 kadar heykelle de dikkat çekiyor. Bu heykellerin hepsi replikadır ve orijinalleri Ulusal Galeri Lapidarium’da bulunmaktadır. Bu heykellerin en ünlüsü Bohemyalı Aziz Jan of Nepomuk’dur ve azizin, kralın kendisini aldatan karısının günahlarını itiraf etmeyi reddettiği için şehit edildiği düşünülmekteymiş. Bu heykellerin en yenisi ise Cyrill ve Methodius’dur ve Hıristiyan misyonerler bu heykellerle anlatılmış.
Özellikle gün doğumu ve gün batımını köprü üzerimde izlemek büyük keyif verir. Charles Köprüsü üzerinde mutlaka görmeniz gereken yerler ya da eserler arasında işgalcilerin hızlı ilerleyişini engellemek için yapılan Eski Şehir Köprü Kulesi, İsa’ya küfretmekle suçlanan bir öğrencinin parası ile yaptırıldığı düşünülen Çarmıha Geriliş Heykeli, Aziz Jan Nepomucky’nin nehire atıldığı yeri belirleyen Lorraine Haçı, Yunan misyonerler Kyrillos ve Methodios’un betimlendiği Aziz Kyrillos ve Aziz Methodios Heykeli, azizin nehre atılışının görüldüğü Aziz Jan Nepomucky pirinç rölyefi, Bruncvik Heykeli, köprünün güneyinde yer alan Ezilmişlerin Meryem Anası portresi, kör bir rahibin rüyasında Hz. İsa’nın çarmıha gerilişini görmesinin tasvir edildiği Azize Luitgard Heykeli, Antonin Heykeli ve haçlı seferlerinde para toplamak için kurulan Kutsal Üçleme Tarikatıymış.
Dikkatimi çeken bir heykel vardı Bu da Yeniçeri heykeliydi. Pala bıyıklı ve belinde büyük bir kılıç taşıyordu. Araştırdım Sefer sırasında bizim yeniçerilerden biri bir Çek kızına aşık olup burada kalmış. Bşr kahvehane açmış. Çekler de kendisini çok sevmişler. Ama palasıyla başında sarığı ile ve pala bıyığı ile anlatılması biraz onurumuzu kırmıştı.
Köprünün üzeri turistlerle doluydu. Çok kalabalıktı. Köprünün iki tarafında sokak ressamları, hediyelik eşya satanlar ve müzisyenler vardı Müzisyenler dört beş kişiydiler. Daha çok klasik müzik çalıyorlardı. Geçen turistler durup müziğe göre dans ediyorlardı. Köprüde sokak dilencileri de vardı. Dilenciler secdeye yatar gibi eğilmişler ve kollarını uzatıp ellerindeki kutuya para atılmasını bekliyorlardı. Yüzlerini gizliyorlardı. Birkaç yerde aralarında yer kavgası yapanlara da rastladık.
Çekler fazla çay içmiyorlardı. Marketlere girdiğimizde Türk çayı aradık, bulamadık. İngiliz çayı deyince alabildik. Onlar daha çok kahve ve neskafe içiyorlar. Yalnız un mamulleri çoktu Ekmeğin çok çeşidi vardı.
14 EKİM PAZARTESİ GÜNÜ DEVAM EDECEK