Çanakkale Kara Savaşlarının 100. yıldönümü…
İzmir Kemeraltı Çarşısında bir Çakmakçı Kör Hafız (Mustafa Ayrıközü) vardı. Defalarca çakmak doldurttuğum rahmetli Kör Hafız’ın öyküsünü yıllar sonra Mürşit Hoca’dan dinlediğimde içim burkuldu. Tıbbiye öğrencisiyken bir görüşe göre Çanakkale, bir başka görüşe göre ise, Güneydoğuda Antep Savaşında iki gözünü yitirir. Ayna, tarak satarak, çakmaklara benzin doldurarak geçimini sağlardı.
**
Kemeraltı Çarşısı dedik ya!
İstanbul’dan sonra, seyyar satıcılığın doktorasının yapıldığı yerdir Kemeraltı. Kulaklarına ve göğsüne sütyen geçirmiş, ayağında eteği ile bir zıpır genç başlıyor satışa.
“İkizlere takke, ikizlere takke”
Varto Depreminde Amerikan yardım paketlerinden çıkan sütyeni inceleyen bir köylümüz kararını verir. “Oy baba! Bu Amerikalılar bizim kulaklarımız üşümesin diye de düşünmüşler” diyerek sutyeni kulaklarına geçirdiği anlatılır.
Bu arada Kemeraltı’ndaki fırlama genç bağırıyor. “Al, al ablam, mavi renkten verelim, siyah verelim, sarı verelim. Onu da istemezsen koyu verelim.”
Bir kadın elinde tuttuğu külotu uzatıyor.
“Bu bana olur mu?”
Satıcı genç şöyle kafasını kadının arka bölgesine uzatıyor ve sesleniyor.
“Ablacım bir numara büyüğünü al” diyerek hizmette sınır tanımıyor.
**
Aydın 7 Eylül Mahallesindeki Cuma Pazarı…
İki kadın bir seyyar satıcının önündeler, satıcı ha bire naylondan tişörtler çıkartıyor. Kadınlar,
“Ayol bu bir beden küçük”
“Ay bunun rengi içimi karartıyor”
“Bunun azıcık açık rengi” ortada bir yığın.
Derken sonuçta hiçbirini almadan gidiyor.
“Ne yalan söyleyeyim, bu kadar sabırlı olamam”
Satıcı genç ise, işyerinin kapandığını, artık alıştığını söylüyor.
“Abi ekmek aslanın midesinde artık”
2-3 dakikada tekrar paketleyip ortalığı toparlıyor.
**
Bir başka seyyar satıcı ilginç ve pratik bir düzen oturtmuş.
Sıra sıra borulara kot pantolonları beden numarasına göre sıralamış.
Şu beden deniliyor, şak diye çıkarıp veriyor.
Yok, küçük geldi desen tak asılıp uzatıyor.
CHP Aydın Milletvekili adayı, televizyon programcısı, Bam Teli programının yapımcısı Tayfun Talipoğlu bir bakış atıyor.
“Abi işte bu!” diyor.
“İlginç bir tasarım” diyerek satıcıların elini sıkıyor.
Seyyar satıcı kardeşler ise,
“Abi aynı düzeni yarın sabah Didim pazarında kuracağız.”
Acarlar kasabasından gelen tezgâhları başındaki kadınlarla konuşuyor ve onların çalışkanlıklarını aktararak alkış tutuyor.
Bir karı-koca yaklaşıyor.
“Tayfun Bey, niye siyasete girdin? Oysa ne güzel programlar yapıyordun!
Sayın Talipoğlu bir an duraksıyor ve durgunlaşıyor.
“Programlarımda maliyet yüksek, girdi pahalı gibi sözler söylemem istenmiyor.
Sonuçta program yapsam da bir şekilde engelleniyor…”
Düşündürücü değil mi?