30 Mart 2014 tarihinde demokrasi tarihimiz açısından önemli bir seçimin ardından, beklendiği ve öngörüldüğü gibi pek çok itiraz oldu. Çünkü uygulanan seçim modeli karmaşıktı. Tarihimizin en yoğun katılım oranı yüzde 90'larda bir katılım oldu.
Belki de seçimlerin kaderlerini değiştiren oranda çok fazla oy iptal edildi. Buharkent ilçemizde seçim bir AKP bir MHP arasında gitti geldi. Sonunda başkanlık MHP’li Yusuf Vural’ın oldu. Seçmen, belediye başkanlığı, belediye meclisi seçimlerinde siyasi parti tercihini doğru yapmıştı. Ama kalktı, muhtarlık oyunu da aynı zarfa koydu. Ben ve gönüllü müşahitlik yapan arkadaşlarımla bulunduğum sandıkta ise muhtarlık oyları çıkan zarflardan muhtarlık oyları alınarak oylar kabul edildi. Ama duyuyoruz ki her ilde farklı uygulamaların olduğunu görüyoruz. Sırf bu nedenle, aslında siyasi tercih açısından çok net şekilde belli olan on binlerce oy iptal edildi. İtirazlar oldu. Yasalar çerçevesinde itirazlar değerlendirildi. Yalova'da sonuç değişti. Antalya'da çok itirazlar var. Ama Ankara'da bir şeyler oldu. 13 kez sayılan Ağrı seçimleri iptal edildi.
Partilerin oyları üzerinde oynama olmaması gerekirken tutanaklar bakkal defteri gibi karalamalarla dolu. İmzalardan sonra değiştirilmediği ne malum?
Her zamanki gibi, Türkiye'nin pek çok vilayetinde sandık başlarında sadece iktidarın görevlileri sonuçları tam olarak alana kadar bekledi. Hatta benim bulunduğum sandıkta iki müşahitleri vardı. Sordum diğer sandıklarda da aynıydı. Muhalefet partileri, sandık başlarında yine sınıfta kaldılar. Seçmen oyuna sahip çıktı ama partiler sandıklara sahip çıkmadılar. Doğru dürüst belge almadılar. Çünkü çoğu sandıkları sonuna kadar beklemedi.
Seçim gecesi, geçmiş seçimlerde başarılı bir şekilde seçim sonuçlarını veren CHA o gece interneti kesilerek, zaman zaman sanal saldırılar ile devre dışı bırakıldı. AA ajansı bu seçimlerde malzeme olmamalıydı. Medyaya ve siyasi partilere çok farklı kaynaklardan sonuçlar aktı. Seçimin ilk saatlerinde pek çok bölgede farklı adaylar kendilerini önde gidiyor gördüler. Medyaya çıkıp biz kazandık bile diyenler oldu.
Şimdi iş Yüksek Seçim Kurulu'na kaldı. YSK herkesi rahatlatacak, seçim sonucuna herkesin güvenmesini sağlayacak formülü bulmalıdır. Aksi hâlde, Türkiye'nin başkentinin beş yıl boyunca şaibeli bir seçim sonucuna göre yönetiliyor olması, herkesi rahatsız edecektir.
30 Mart seçimleri öncesinde YSK'nın medya ile ilgili aldığı kararlar vardı. Kararların doğruluğu, yanlışlığı tartışılabilir. Ama karar çıktığına göre, herkes uymak zorundaydı.
Medyaya yönelik sınırlamalara göre, gazeteler, yazılı basın, seçim günü olan 30 Mart Pazar günü siyasi içerikli haber yayınlayamazdı. Bu seçim döneminde televizyonlara, görsel medyaya uygulanan siyasi haber yasağı ise 28 Mart Cuma günü gece yarısından itibaren başladı. Yasak kararı biliniyordu. Ama iktidara yaranma çabasındaki gruplara ait bazı televizyon kanalları ile AKP'ye düşman grupların elindeki bazı televizyon kanalları, bu yasağı hiç umursamadılar.
Cuma günü gece yarısından sonra, Cumartesi günü bütün gün siyasi haberleri, genel başkan demeçlerini, hatta meydan konuşmalarını yayınladılar. Bazı kanallar, 30 Mart Pazar günü bile, sözde sokak röportajları yayınlayarak, seçmeni yönlendirmenin gayreti içine girdiler.
Oysa çok açık biçimde yasaları ve YSK kararlarını ihlal ettiler. İşgüzarlık yaptılar. Bunun faturasını ödemelidirler. Yasal mevzuat açık, RTÜK gereğini yapmalıdır.