Değerli okurlarım, www.aydın24haber.com un sahibi, çok değerli dostumuz Servet Töz Beyefendinin ayağını alçılı görünce sosyal medyada. Sağlık konusunu yazmak geldi içimden.
Muhibbî mahlasıyla hacimli bir dîvân yazan Kanunî Sultan Süleyman’nın meşhur sözü:
“Halk içinde mutebir bir nesne yok devlet gibi / olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi!..” sözünü hatırladım önce.
Günümüz Türkçesiyle ne diyordu bu sözde cihan padişahı: Halkın gözünde devlet gibi değerli bir şey yok. Halbuki şu dünyada bir nefes sıhhat gibi de zenginlik olamaz.
Servet Beyle geçmiş olsun telefonu devamında yaptığımız kısa söyleşide ayağının tarak kemiğinden kırılışının hikâyesini dinleyince: Evinde divanda oturduktan sonra düşmeden, bir yere çarpmadan, bir adım atar atmaz bir kırılma oluşu bir anda aklıma Memduh Şevket Esendal’ın Hasta hikâyesini getiriverdi.
İşte buyrunuz MŞ Esendal’ın hikâyesinin başlangıcına:
Maliye Veznesi’nden Tevfik Efendi, banka önünde vezne arabasından inerken nasıl oldu ise ayak bileğini incitmiş, iki gündür hasta, evde yatıyor. Komşuları hatır sormaya geliyorlar. İki gündür evde yaşayış değişmiş, herkesten sıcak bir sevgi görüyor. Karısı, sanki o eski karısı değil, tanıdıkları eski tanıdıkları değil. Hepsi değişmişler, hepsinde, yalan da olsa tatlı bir sokulganlık, bir yaltaklık var.
İki gündür; tavuk suyuna çorba pişiyor, ıhlamur kaynatılıyor, ayağını sadef yağı ile ovup üstüne sıcak tülbent koyuyorlar. Havacıva muşambası yapıp sarıyorlar. Komşular içinde öyleleri var ki sabahleyin işlerine giderken uğramışlardı, akşamüstü gene uğruyorlar. “Bize bir hizmet varsa yapalım.” diyorlar.
Herkes, her şey tatlı, ılık, yumuşak!
Tevfik Efendi yatağa uzanmış, bu tatlı yaşayışı sanki yudum yudum içiyor, inleyerek, gözlerini bayıltarak nasıl düştüğünü anlatıyor:
“―Innh, kaderde bu da varmış… Innh… Dedim ya olacak olduynan oluyor… Yer düz, güzel yaya kaldırım, bizim vezne arabası durdu, ben de indim. Düşmedim, kimse bana dokunmadı, atlar ürkmedi, araba kımıldamadı, dedim ya, hiç. Bu ayağımı yere koydum, vay efendim sen misin koyan!
Nasıl anlatayım size… Sanki topuğum iki taş arasında ezildi. Innh, oraya yığılmışım. Herkes de ne oldu diye şaşırdı. Innh… Ne ise bizi oradan kaldırdılar, eczaneye. Ayak olmuş bir kütük! Ya acısı… Innh…
Ayakkabıyı çıkaracak oldular, ben dokundurmuyorum ki adamlar çıkarsınlar. Neyse çıkardılar. O aralık açıkgözün biri de ayağımdan çıkan potini almış savuşmuş. Eczacılar o kadar aradılar, bulamadılar. Tek kunduranın da çalındığını yeni gördüm. Innh…”
Hikâyenin devamını merak edenler Google yazarlarsa bulup okuyabilirler.
İnsan hayatındaki beş önemli değerle ilgili olarak Peygamberimiz Hz. Muhammed’in şöyle bir hadis-i şerifi vardır:
Beş şey gelmeden önce şu beş şeyin kıymetini biliniz der.
1-Ölmeden önce hayatın kıymetini,
2-Hastalıktan önce sıhhatin kıymetini,
3-Dünyada ahireti kazanmanın kıymetini,
4-İhtiyarlamadan gençliğin kıymetini,
5-Fakirlikten önce zenginliğin kıymetini.
Bütün ilmihal kitaplarında makbul meslekler sıralamasında hekimlik mesleği ilk sırada yer alır. Çünkü bu dünyada verimli olabilmenin birinci şartı sağlıklı olmaktır; sağlık konusunda yaşanan sıkıntı mutlaka yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir.
Bilirim, Servet Töz Kardeşimiz, ayağının alçılı halinde bile çalışmasını sürdürür evinden. Ben şahsen bu arada sevdiği şâirlerin sevdiği şiirlerini okumasını tavsiye edeceğim kendisine; çünkü, şiir şifadır. Eskilerin ifadesiyle ‘müsakkin’ tesiri yapar…
Bu vesileyle:
Başta Servet TÖZ Beyefendi olmak üzere, şifa bekleyen bütün hastalara acil, hayırlı şifalar diliyoruz efendim…
Ne demiştik yazıya başlarken; “Önce Sağlık” efendim.
GÜL/AYDIN… SEVGİLERİMLE…