Okulda öğretmen, camide hoca, toplumun temelini oluşturan ustalardır.
Babalar, çocuklarını hocasına getirdiğinde,
“Eti senin, kemiği benim hocam.”
Diyerek eğitimcilere karşı güven ve saygıyı vurgulardı.
Halife Hazreti Ali’nin bir sözü günümüze değin gelmiştir.
“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum”
Artık günümüzde,
Köle olunacak öğreten olabilmek de önemlidir.
**
Öğretmenlerimiz… Gerek ailede, gerek toplumda da örnek olma sorumluluğunun omuzlarına yüklenilmiş bir kutsal meslek gurubu olarak idealist olmaları en önde gelen özellik olmalıdır. Toplumun önünde yürüyen insanlar olarak yerlerini korumalıdırlar.
Hele bizler! Öğretmenimizden sızlansak, babamız bizi sızlatırdı. Bugün öğrencisini ödev yapmadığından azarlayan öğretmeni, çocuğunun gururunu kırdığı gerekçesiyle azarlayan ebeveynlerin bu tavrından dolayı ağlayan hoca hanımı gördüm geçtiğimiz haftalarda…
Öğretmenlerin küçücük sevgili kardeşlerin beyinlerini yarınlarımıza hazırladıklarını, topluma mutlu, sağlıklı ve aydın bireyler hazırladıklarını düşündükçe saygımız daha da katlanır.
Biz mi öyle anlattık bilmiyorum, oğlumuz 4–5 yaşlarında iken, öğretmeni her nasılsa gözünde öyle bir büyüttü ki, yemeyen, içmeyen, insanüstü, melek gibi, ucube bir yaratık gibi hayal ettiğini fark ettik. İçsel vahim durumunu düzeltmek için yakındaki bir ilkokula götürdüm. Hoca hanıma çocuğun gözündeki öğretmeni anlatmaya çalıştım. Sağ olsun! Hoca hanım, matematik dersini müzik dersi ile değiştirdi de bizim oğlan, öğretmenin de normal bir insan olduğunu anlamaya başlamıştı.
Köy Enstitülerini bitiren öğretmenler, dünya klasiklerinden 150 kitap ile ödüllendirilir, görev yapacağı okuluna bir eşek yükü kitap ile yol aldığı anlatılır. Yine Köy Enstitülerinde her yıl 15 dünya klasiği okumak ve özetlemek de bir ödevdi. Bugün kitap bir yana, gazete okumayan eğitimciler uzağımızda değil…
Gönen Öğretmen Okulunda okuyan Tahir Baykurt, Burdur’un Akçaköylü yoksul bir ailenin çocuğudur. Ayhan Hoca anlattı, her öğrenciye ailelerinden ayda 5 lira para gelirken, Tahir’e 1 lira gelmektedir. Bu nedenle Fakir olarak anılmaya başlar. Böylece Tahir Baykurt olur, köy romanlarının babası Fakir Baykurt.
Fakir Baykurt’un “Kaplumbağalar” romanındaki “Eğitmen Rıza” olabilmektir asıl olan. Yıllar evvelinde Anadolu’nun kıraç bozkırlarında Tozak Köyünde köylü ile bir olup yörenin kıraçlığını, yeşil bağlara dönüştüren Eğitmen Rıza. Köylü ve çocuklarının imrenerek düşlediği üzüm salkımları artık avuçlarındadır. Sonrasını bırakalım artık, devlet ve köylü ilişkileri…
Van depreminde can veren Aydın’lı hemşerilerimizin çoğu öğretmendi. Ailesinden uzakta hizmet vermeye çalışan genç eğitim neferlerini saygıyla anıyoruz.
Atanamayan öğretmenler de bu toplumun sorunlarındandır. Eğitim Fakültesini kazandığında sevinen aileler, dört yılın sonrasında bu defa çocukları atanamadığı için onların duygularını, atanamamış öğretmen gelini olan bir baba olarak anlayabiliyoruz.
Geçtiğimiz haftalarda Kuyucak’ta beden eğitimi öğretmeni olarak atama bekleyen, atanamayınca da bir ara bileklerini kesen, psikolojik sıkıntılara kapılan, 33 yaşındaki öğretmen Âlim Koç intihar eder. Âlim’in ölümünde vebali olanlar ne düşünür acaba?
**
Geçen yazılarımdan birinde köy yoluna düşen öğretmenlere seslenmiştim;
Anadolu yollarında öğretmenler,
Kolunda gazetesi, kitabı,
Dudağında türküsü, ıslığı,
Omzunda bir dertli sazı,
Ve de gönlünde kara sevdası,
Anadolu Yollarındaki öğretmenler…
Ama o öğretmenler,
İşte o eli öpülesi öğretmenler,
Bir nesli bu günlere taşıyanlardır.
**
Bir öğretmeni öğrencileri ziyaret ediyorsa, eğitimci arkadaşları selam veriyorsa,
onurlu bir görev yapma şerefine nail olmuştur.
**
Atatürk,
“Muallimler, genç nesil sizin eseriniz olacaktır.”
Demişti.
Genç nesle bakıp da eserimiz diyen muallimlerimiz öğünebiliyorlar mı?
Günümüzde öğünebiliyorsa ne mutlu!
Aksi takdirde kendilerini sorgulamaları gerekmiyor mu?
**
Atatürkçü, milliyetçi, halkını, devletini seven, sevgili, saygılı, devrimci ve laik gençler yetiştiren ve aynı özellikteki eğitimciler gereklidir bu ülkeye…
**
24 Kasım Öğretmenler Günü kutlu olsun!