“O mahiler ki derya içredür, deryayı bilmezler”.
Yazıma Hayali’nin bu mısrasıyla başlamak istedim.
Hayali*, “Balıklar deryada yaşar ama deryayı bilmezler” diyor. Bizim de Aydın’ın güzelliklerini ve değerini bilmediğimiz gibi.
Ankara’da yaşadığım yıllar boyunca hep Aydın özlemi duydum. Havasını, suyunu toprağını özledim. Sonunda 2014 yazında eşimi, işimi, evimi alıp geri döndüm.
1975’de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okumak için giderken Aydın 67 bin nüfuslu küçük bir şehirdi. Her yer zeytinlik, bağlık bahçelikti. Geldim ki, o güzelim zeytinliklerin yerinde apartmanlar yükseliyor.
Kış aylarında, soğuk ve karlı Ankara’dan gelişlerimde güneşin yemyeşil tarlalar, zeytinlikler üzerindeki pırıltısını izlerken bahara girmişim gibi coşku duyar, mutlu olurdum.
905 metre rakımlı Ankara’ya bahar çoğu zaman mayısta gelir, ağaçlar mayısta yeşillenir, gelincikler ancak haziran başında açar. Oysa şubattan itibaren buralarda bademler, erikler çiçek açmaya, papatyalar o zarif yüzlerini göstermeye başlar. Nisanda gelincikler her yeri kaplamıştır bile.
Eskiden izlemeye doyamadığımız uçsuz bucaksız gelincik tarlaları olurdu. Artık yok. Çünkü rant için müteahhite verildiler, yerlerinde beton binalar yükseliyor şimdi.
Geçen Haziran’da kısa bir İtalya gezisi yaptık. Kuzey İtalya’da Venedik yakınlarında Oderzo isminde küçük bir kentte kaldık ve turistik yerler dışında İtalya’nın doğasını görme şansımız oldu. Her yer yemyeşil üzüm bağı. Beş hektar, on hektar, yirmi hektar bağ ve içlerinde birer ev. Kimse müteahhite vereyim de bana yirmi daire versin, kirasıyla yaşayayım demiyor. Bütün aile, hep birlikte bağını işliyor, üzümünü satıyor, geliri ile geçiniyor ve bir sonraki kuşağa bırakıyor.
Kaldığımız otel de bakımlı bir bağ içindeki iki katlı bir evin üst katıydı. Alt katta aile yaşıyor, üst kattaki beş odayı otel olarak kullanıyorlar.
Çok sivrisinek vardı. Kent içinden geçen derenin çevresindeki sazlıklar sivrisineklerin yuvasıydı. Ama ilaçlamıyorlar. Çünkü ilaçlama ile sadece sivrisinekler ölmüyor, arılar, böcekler, hatta kuşlar da ölüyor. Aydın’da hiç arı kalmadı farkında mısınız, kuşlar da azaldı.
Tarım alanlarımız hızla küçülüyor.
Evimin arkasında yeni bir inşaata başladılar. Metrelerce temel kazıldı ve hep kıpkırmızı tarım toprağı çıktı. Oysa başka yerlerde tarım toprağı bir karış, sonrası taşlıktır.
Kimse, toprak eskimez ama beton eskir diye düşünmüyor. Yüzlerce yıllık zeytin ağacı meyve vermeye devam ediyor ama yüz yıl sonra bu binaların belki hiçbiri kalmayacak.
Bir yandan da jeotermal ile havamız, toprağımız kirleniyor. Bir tarım kentinin elektrik üretmesi şart mıdır?
*Hayali; Türk Divan Edebiyatı şairi. Doğum tarihi bilinmiyor, ölümü 1557. Kanuni Sultan Süleyman’ın himayesine girdi. Bâkî’nin çıkışına kadar döneminin en büyük şairi sayıldı. İç zenginliği, kalender yapısı, kayıtsız yaşayışı ve sadeliğiyle özellikle gazel türüne yeni bir hava ve ses getirdi.