Nereye gidiyoruz?

Mehmet KIZILASLAN

“Bugün demokrasinin içine düştüğü buhran ve müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk silahlı kuvvetleri memleketin idaresini ele almıştır. Bu harekâta silahlı kuvvetlerimiz, partilerin içine düşükleri anlaşamaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır.”  

27 Mayıs sabahı radyodan okunan bu bildiriyle Türkiye, yepyeni bir günle beraber, yepyeni bir döneme de uyandı. Kendilerini milli birlik komitesi olarak adlandıran, silahlı kuvvetler hiyerarşisinin dışında kurulmuş bir askeri komitenin gerçekleştirdiği darbeyle DP iktidarına son verildi. 

Öncelikle darbelerin her türlüsüne, kim yaparsa yapsın, en güzel sonuçlar alınsa dahi karşı olduğumu bildirmek isterim.  

Medeni insanlar, kendi kendisini yönetme yeteneğine sahip olmak zorundadır. 

Yönetenlerinde, şeffaf, açık, demokratik tüm kurallara uyar, yasama, yürütme, yargı erkinin bağımsız ve tarafsız olduğu durumu ayakta tutması kaydı ile yönetme mecburiyeti vardır. 

Ülkemde, İYİ Parti başkanı Meral Akşener, Rize’de saldırıya uğruyor. Sayın Cumhurbaşkanı, Erdoğan, "Daha neler olacak, neler. Bunlar iyi günler" cümlelerini kullanıyor.  

Ülkemde, sükûnet, itidali, barışı, kardeşliği ve can güvenliğini sağlamak mecburiyeti olan en üst makamdaki, Sayın Erdoğan, daha önce de Çubuk’ta cenaze merasiminde  saldırıya uğrayan CHP  lideri sayın Kılıçdaroğlu için  “Olay tüm boyutlarıyla soruşturulmaktadır. Şiddeti asla tasvip edemeyiz” dedi. Fakat  Erdoğan açıklamasında Kılıçdaroğlu'na geçmiş olsun dememişti. 

Diğer taraftan organize suç örgütü lideri olduğu devlet tarafından söylenen, Sedat Peker’in videolarında yaptığı açıklamaları hiçe sayarak, İçişleri Bakanı sayın Süleyman Soylu’nun arkasında olduğunu da açıklamayı ihmal etmedi.  

Sorum şu:

Nereye gidiyoruz? 

“Kardeş kavgasına meydan vermemek” Devletin bütün kurumlarının görevi olması gerekirken, Devletin Sayın Cumhurbaşkanı’nın tavrı ve sözleri;  Sayın içişleri Bakanı’nın hakkındaki iddiaları göz ardı etmesi biraz ilginç değil mi? 

Ne yapması gerekirdi?  

Muhakkak Görev verdiği, Bakanlarının arkasında olacaktır ama haklarındaki iddialarında soruşturulması için gerekenin yapılacağını dilinin ucu ile bile söyleyebilirdi. 

Bunu yapmıyorsa amacı nedir? 

Biz niyet okuyucu değiliz, ancak gelişmeler kamuoyunu korkutuyor. Kamuoyu kardeş kavgasının önünün açılmaya çalışıldığına dair endişe içindedir. 

Derin devlet geçmiş dönemlerde muhalefetin sesine kulak vermek şöyle dursun, o sesi kesmek için şiddetlerde bulunmuştur. Bunun kanıtları faili meçhul cinayetlerdir.  

Demokratik devlet, faili meçhul cinayet ve olay bırakmamak ve faillerini bulmak zorundadır. Fail bulunamıyorsa, derin devletin bu işlerin içinde olduğunu kamuoyu düşünür. Bu düşünceyi kamuoyunun kafasından silmek demokratik devletlerin görevidir. 

Nereye gittiğimizin korkusunu endişesini silmek, kim tarafından, ne şekilde olursa olsun kardeş kavgasını ülkem de yaşamamak için provokasyonlardan uzak durmak hepimizin görevidir. 

Saygılarımla.               

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.