Ülke geleceği konusundaki tartışmalar artık anlamını yitirmek üzere. Birçok şeye kafa yormaya gerek kalmadı. Bundan sonra endişe duymak için de çok neden görünmüyor. Artık sonlarında sonuna gelmiş gibiyiz. Sosyal medyada ülkemizin geleceği hususu çok konuşuldu, fazlaca yorumlar yapıldı ama bir türlü ortak mutabakata varılamadı. Konuşmalar aşağıdan alındı olmadı. Yukarıdan yüksek sesle konuşuldu yine olmadı. Sağdan da soldan da her alanda eleştirilerin neredeyse dibine vuruldu yine olmadı, yine olmadı. Televizyonlarda hep sorun hep tartışma öne çıktı. Çoğu zaman görüşmeler anlaşmazlık ve gürültülü söylemlerle son buldu. Gerçek anlamdaki düzeyli eleştirilerin de sonuna gelinmiş oldu. Sonunda sevgiden uzak barıştan yoksun hal ve davranışlar öne çıktı. Kimse bir şey kazanamadı. Toplum görsel sunumlardan etkilendi. Yozlaşma başladı. Eskiden anormal gibi görünen davranışlar şimdi normalmiş gibi algılanıyor. Normal ve insanlığın genel kabul gördüğü davranışlar ise, şimdi tuhaf karşılanır oldu. Ya da, neredeyse normalin hükmü ortadan kalktı.
Neden böyle oldu?
Toplum olumlu yöndeki bir gelişmeye yıllardır hasret. Yüzümüz hiç gülmüyor. Son yıllarda, zaten savaşlardan depremlerden başımızı kaldıramamışken, mülteci akını da tam bu dönemde gerçekleşti. Üstüne üstlük şimdi de Korona belasıyla savaşıyoruz. Can derdine düştük. Kötüye giden ekonomi daha da kötüleşti.
Eskiden nasıldı?
İlaç kuyruğuna girip erken saatlerde hastanelerden randevu aldığımız günleri hatırlıyorum. Hayatın akışında biraz zorlama oluyordu belki, ama huzurluyduk. Akşamdan sabaha insanı şaşırtan gelişmeler olmuyordu. Şimdi neredeyse gün içinde sayısız sürprizlerle karşılaşıyoruz. Moraller bozuk. Yaşamak için bile çok az neden kaldı. Daha doğrusu yaşamak eskiye göre zorlaştı. Heyecanımız bitti. Psikolojimiz çöktü. Ekonomik sıkıntılar davranışlarımıza olumsuz yansıdı. Tuhaflaştık. Ekonomik zorluk, satın alma gücündeki daralma, ülke milli hasılası yönünden bakıldığında da çok gerilere düştüğümüzü gösterdi. Çarşıda pazarda alışveriş yapamaz durumdayız. Çocuklarımıza karşı utanç içindeyiz. Gençler işsiz. Üretim ve istihdam düştü. İhracatın İthalatı karşılama oranındaki açık kapanacak gibi görünmüyor. Borç yüz milyar dolarların üzerinde. Ödemeler bilançosundaki tablo ise hiç iç açıcı değil.
Birazda kültürel açıdan bakalım;
Eskiden ülkenin dört bir yanında Festivaller konserler olurdu. Tiyatro ve temsillere heyecanla koşardık. Sosyal hayat canlıydı. Şimdi ise sanat faaliyetleri yok denecek kadar azaldı.
Kimler benim gibi yoğun endişe içinde bilmiyorum. Ya da ben yanılıyor muyum? Belki de yanılıyor hayal görüyorum. Ama eski yıllar hiç aklımdan çıkmıyor. Eski yaşamın değeri hep gözümün önünde. Mesela çok önceden 1961 Anayasası ile yönetildiğimiz dönemlerde, ülke demokrasinin kendisini nasıl da hissettirdiğini hatırlıyorum. Halbuki o dönemlerde de milliyetçi muhafazakar iktidarlar ülkeyi yönetiyordu. Buna rağmen demokratikleşme adına gösterilen çabanın da bir anlamı olurdu.
Her şey tahmin edilenden hızlı ilerledi. Ne olacak bu halimiz, kestirmek oldukça güç görünüyor.
Oysa yarı modern orta sınıfın oluşmasında ne çabalar harcanmıştı. Ne bedeller ödenmişti. Yıllarca mücadele edildi. Ülkeyi emperyalizmin pençesinden kurtarmak için ne canlar yandı.
Bugüne geldik. Ne yazık ki, halen dışa bağımlı ve halen fakiriz.