ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR
Bugün Brüksel’de yapılan NATO zirvesinde gözler Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la ABD Başkanı Con Baydın arasındaki görüşmeye çevrilmiş durumda. Bu zirve ABD açısından yirminci yüzyılın yeniden tanzimi anlamını taşımaktadır. Bir önceki ABD başkanı Tıramp’ın Afganistan’daki Irak’taki ve dünyanın diğer muhtelif bölgelerindeki askeri varlığını ülkeye geri çekeceğini ve bütün imkanlarıyla Amerika’yı yeniden yükselişe geçireceğini açıklamasından sonra Con Baydın’ın seçilmesiyle yeni dış politika önceliğini 21. Yüzyılın Amerikan yüzyılı olabilmesi için dünyanın her tarafında varlık göstermek ve özellikle küresel rekabet içerisinde oldukları Rusya ve Çini yalnızlığa itmek ve siyasi, askeri ve ekonomik yönden bu ülkeleri geride bırakmak olarak belirlenmiş görünmektedir. Şu anda ABD’nin yıllık gayrisafi milli hasılası 21 trilyon dolar Çin’in ise yıllık gayrisafi milli hasılası 15.68 trilyon dolardır. Tahminlere göre Çin’in yıllık kalkınma hızı bu şekilde devam ettiği takdirde 2028 yılında ABD’yi yakalayacak ve 2030 yılında da bir yılda üretilen mal ve hizmetlerin toplamı itibariyle de ABD’yi geçecektir. Burada unutulmaması gereken bir husus Çin’in nüfusu 1 milyar 400 milyon, ABD’nin ise 350 milyon civarındadır dolayısıyla Çin’de fert başına düşen milli gelir çok düşük rakamlara tekabül etmektedir ve insanlar aylık 100-150 dolar civarındaki bir ücretle hayatta kalmaya çalışmaktadırlar.
ABD’de ise sokaklarda sabahlayan evsizlerin sayısı milyonlarla ifade edilmekle beraber kişi başına düşen gayrisafi milli hasıla yıllık 60 bin doların üzerindendir, Çin’de ise 10 bin dolar civarındadır. Dolayısıyla ABD bir refah toplumu, Çin ise komünist parti diktatörlüğü altında insanların bütün hareketlerinin kameralarla takip edildiği “dijital devlet” durumundadır. İşin garip tarafı Çin’deki bu devasa teknoloji şirketlerinin büyük çoğunluğu ABD ve diğer batılı ülkelerin sermayeleri ile kurulmuştur. Bir önceki başkan Tıramp ABD’li şirketlere Çin’deki sermayelerini ABD’ye taşımaları çağrısında bulunmuş ama küresel sermayenin dini, milliyeti, rejimi olmadığı için bu çağrıya pek itibar edilmemiştir. ABD’nin 2020 yılı savunma bütçesi 740 milyar dolar civarındadır, Çin’in ise 2020 yılı savunma bütçesi 210 milyar dolar civarındadır. Çin ABD’nin bu ezici askeri üstünlüğü karşısında askeri yönden başa çıkamayacağını gördüğü için ticaret savaşlarıyla rakibini alt etmeye çalışmaktadır. Bunun için de bir yandan deniz ticaret filosunu geliştirip Hint Okyanusunda ve muhtelif Afrika ülkelerinden limanları, stratejik öneme haiz köprülerin ve yolların işletmesini satın almaktadır. Nitekim İstanbul boğazındaki Yavuz Sultan Selim köprüsünün işletmesini devralma görüşmeleri yapmakta, Çanakkale 1915 köprüsüne ve bazı limanlarımıza da talip olmaktadır. Çin’in 150’yi aşkın ülkeden 1.5 trilyon dolar alacağı vardır, 2000 ile 2017 arasında Afrika ülkelerine yaklaşık 143 milyar dolar borç vermiş ve 2020 yılında ortaya çıkan salgın hastalık neticesinde zor duruma düşen bu ülkelerin borçlarının büyük bir kısmını faizleriyle beraber silmiştir.
Bu şartlar altında ticaret savaşlarında Çin’le baş edemeyeceğini gören ABD yönetimi, bir askeri anlaşma olan NATO’yu aynı zamanda bir siyasi teşkilata dönüştürüp Rusya ve Çin’e karşı siyasi ve ticari rekabette yanında görmek istemektedir. Bu maksatla da Con Baydın NATO zirvesine gelmeden önce İngiltere kraliçesi ve Başbakan Boris Cansın ile görüştü, dünyayı yeniden tanzim etme politikasında önce İngiltere ve AB üyesi ülkelerle anlaşmalar yapmaya çalışmaktadır.
ABD’nin Türkiye ile ilgili münasebetlerine gelince, ABD birinci cihan harbi yıllarındaki Vilson prensiplerinden bu tarafa, Ortadoğu’da kendine müttefik ve ileriki yıllarda kurulacak olan İsrail’in güvenliğini sağlayacak “Yapay bir Kürt devleti”nin kurulmasına çalışmaktadır. Birinci cihan harbinin ikinci safhasında (Milli Mücadele’de) batılı devletlere ve onların ileri karakolu durumundaki Yunanistan’a karşı galip gelmemiz üzerine bu hayali suya düşse de iddialarından vazgeçmemiş ve her vesileyle bu konuyu gündeminde tutup, Türkiye’nin zayıf anını kollamaktadır. Irak’a yaptıkları birinci ve ikinci körfez harekâtından sonra, Irak’ın kuzeyinde özellikle Türkmenlerin yaşadığı Musul-Kerkük bölgesini de içine alacak şekilde bir özerk Kürt bölgesi kurmaya muvaffak olmuştur. Ayrıca Suriye’nin kuzeyinde de kurguladığı Daeş tehdidini de bahane ederek Bayırbucak Türkmenlerini ve Müslüman Arapları göçe zorlamış, etnik temizlik yoluyla muhayyel kürdistanın coğrafi şartlarını oluşturmaya çalışmıştır. Türkiye Cumhuriyetini yönetenler iki binli yılların başlarında ABD’nin ve batılı ülkelerin ellerine tutuşturduğu bir elma şekerine (genişletilmiş Ortadoğu eş başkanlığı ve Müslüman-Arap coğrafyasını liderliği hayali) kanarak başlangıçta Suriye’de ve Libya’da Türk dış politikasının neredeyse bir asırlık geleneklerini yok sayarak Türkiye’yi büyük çıkmazlara sürüklemişlerdi. Bunun neticesinde de Türkiye yaklaşık 5 milyonluk Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapmak ve bu milletin kısıtlı bütçesinden İçişleri bakanı Süleyman Soylu’nun verdiği rakama göre sadece 2017 yılına kadar 25 milyar dolar harcama yapmak zorunda kalmıştır. Bu rakam Türkiye gibi bir ülke için ekonomik yıkım demektir İşin böyle “ensar-muhacir” edebiyatıyla geçiştirilecek bir tarafı da yoktur. Hele şükür ki devletimizi yönetenler iş işten geçtikten sonra tehlikeyi fark etmiş ve Suriye’nin kuzeyinde İsrail’in güvenliğini de sağlayacak ve Irak’ın kuzeyindeki özerk bölgeyle birleştirilecek Türkiye’ye hasım bir kürdistan kurma projesine engel olmak için bölgeye askeri harekat düzenlemek zorunda kalmıştır. Mısır’la Mursi’nin devrilmesini bahane ederek hiç yoktan kanlı bıçaklı olmamızda ayrı bir açmazdır. ABD’nin rahatsız olduğu hususlar ve Türkiye’den beklentileri:
- Hava savunma sistemlerimizi kurmak için Rusya’dan satın aldığımız S-400 füzeleri. Hem bize Patroitleri satmamakta hem de S-400’leri satın almamızdan rahatsızlık duymaktadır. Türkiye, Rusya’nın yayılma stratejisine karşı oluşturulmuş NATO askeri teşkilatının bir üyesidir dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Rusya’dan satın aldığı S-400’leri ya geri vermeli veyahut da Türkiye ve ABD müşterek kontrolündeki İncirlik’te, Katar’da veya Girit modeli dedikleri bir formülle başka ülkeye konuşlandırmalıdır.
- Suriye ve Libya’daki askeri varlığımız ve Doğu Akdeniz’deki petrol-doğalgaz sondaj çalışmalarımız ABD’nin bir başka rahatsız olduğu husustur. Askerlerimizi geri çekmemizi ve petrol-doğalgaz aramalarımıza son vermemizi beklemektedir.
- Türkiye’nin Karabağ’da Azerbaycan’ın yanında yer alması ve SİHA’ların kullanılmasını sağlaması, Rusya ile anlaşarak bölgeye askeri birlikler göndermesi, Ermenistan’ın batı yanlısı başbakanı Paşinyan’a büyük bir darbe anlamına geldiği için ABD büyük rahatsızlık duymuştur. Bu kaybını telafi etmek için de 20 Haziran’da Ermenistan’da yapılan erken seçimlerde Paşinyan’ın elini kuvvetlendirmek için ABD başkanı Con Baydın 15 Nisan 1915’teki Ermeni tehcirini Ermenistan diasporasının da -uzun yıllardır beklediği şekilde- soykırım olarak açıklamıştır.
- Türkiye’yi yönetenlerin 2009 yılında Avrupa Birliğine girme hayaline kapılarak 28 Nisan 2009’da başlattıkları “Açılım” politikası ve Habur rezaleti ile bu politikanın iflasından sonra yine batılıların ve ABDlilerin gözüne girmek için başlattıkları çözüm sürecinin sonunda Türkiye’yi bölmeye matuf bir hayali kürdistan projesine dönüşmesi üzerine bu politikalardan vazgeçmesi (meşhur atasözüdür taç başı akıllandırır bu olmazsa taş başı akıllandırır) ABD’yi ve batılı ülkeleri son derecede rahatsız etmiştir. Şimdi yeniden anadilde eğitim, mahalli özerklik v.b. isteklerle Türk Milletinin hükümranlık haklarını ihlal edecek ve Türkiye Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye atacak taleplerde bulunmaya devam etmektedirler. Bu taleplerin yerine getirilmediği sürece hem ABD hem de Avrupa Birliği ülkelerin rahatsızlıkları devam edecektir.
- Bilindiği gibi Çin’in Doğu Türkistan’ın merkezi konumundaki Urumçi merkezli ‘Bir Yol Bir Kuşak Projesi’ Çin’in ABD’ye karşı ticaret savaşında önemli bir üstünlük sağlamaktadır. Urumçi’den çıkan bir demiryolu hattı Kazakistan ve Rusya üzerinden Batı Avrupa’ya ulaşmaktadır. Yine Urumçi’den çıkan bir başka demiryolu hattı Özbekistan-İran-Türkiye üzerinden Batı Avrupa’ya ulaşmaktadır. Bir başka demiryolu hattı da Pakistan üzerinden Hint Okyanusunun limanlarına ulaşmaktadır. Bu demiryolları vasıtasıyla yüzlerce tren, binlerce vagon dolusu Çin mallarını dünyanın dört bir tarafına taşımaktadır. Bu durum ABD, Çin ve Avrupa Birliği arasındaki ticaret savaşlarında Çin’e stratejik bir üstünlük sağlamaktadır.
Bu ve benzeri sebeplerle ABD ve Batı Avrupa ülkeleri Türkiye’nin 2015 yılında Çin’le yapmış olduğu ‘Bir Yol Bir Kuşak Projesi’ anlaşmasının iptal edilmesini istemektedir. (Bizim son derece hatalı gördüğümüz Türkiye’nin Çin ile olan Doğu Türkistan politikası ayrı bir yazı konusu olacaktır)
TÜRKİYE’NİN ABD VE BATI AVRUPA’DAN RAHATSIZ OLDUĞU HUSUSLAR VE TALEPLERİ
1-Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde oluşturulacak olan terör devletinin askeri yapılanmasını hazırlamak üzere ABD’nin bölgedeki PKK ve YPG’li unsurlara verdiği binlerce tır, silah ve mühimmattan son derecede rahatsızdır. Bu desteklere bir an önce son verilmesini beklemektedir.
2-Türkiye İsrail’in oldu bittilere getirerek Filistin’deki Müslümanlara karşı yapmış olduğu saldırılardan son derecede rahatsızdır. İsrail’in bu kanlı saldırılarına karşı sessiz kalan veya İsrail’i destekleyen ABD ve batılı ülkelerin bu yanlı politikalarından vazgeçmesini beklemektedir.
3- Türkiye mavi vatan diye nitelendirilen, Doğu Akdenizdeki petrol ve doğalgaz aramalarını tabii hakkı olarak görmekte ve Libya’daki askeri varlığını da Birleşmiş Milletlerin meşru hükümet olarak tanıdığı mevcut Libya hükümeti ile yapmış olduğu anlaşmalara istinaden oluşturduğunu ileri sürmektedir.
4-Türkiye Azerbaycan’ı “İki Devlet Tek Millet” anlayışı ile tarihi, kültürel, dini, milli bir müttefiki olarak görmektedir. Ermenistan’ın Karabağ’daki Türklere yönelik katliamlarını şiddetle kınamakta ve tarihi Türk toprağı olan Karabağ’ın Azerbaycan sınırları içerisinde kalmasını desteklemektedir. ABD ve batılı ülkelerin Ermenistan’ın kanlı saldırılarına göz yuman veya Ermenistan’ı destekleyen politikalarından vazgeçmesini beklemektedir. (Karabağ’da işler umduğumuz gibi iyi gitmemektedir, bu ayrı bir yazı konusudur)
NATO ZİRVESİNE GİDERKEN TÜRKİYENİN ZAYIF HALKALARI
1-Türkiye Cumhurbaşkanı,ABD ve Batılı Müttefikleriyle masaya otururken 82 milyonluk Türk varlığını arkasında görmelidir. Bunun için de Satın Recep Tayyip Erdoğan bir siyasi parti genel başkanı sıfatıyla siyasi rakiplerini dışlayıcı, ötekileştirici, tahkir (aşağılamak) edici beyanlardan vazgeçmesi ve terörün uzantısı olan HDP hariç diğer siyasi partileri ihanet sözleriyle tarif edilen düşmanlar değil, Türk milletine hizmet yarışında siyasi rakipleri olarak görmelidir.
2-Türkiye’nin mevcut ekonomik yapısı son derece kırılgandır. Devlet hazinesi
-amiyane tabirle- “Fare düşse başı yarılır” denecek kadar tam takırdır. Bunun sebebi de yanlış ekonomik politikalardaki ısrardır, bütün devlet geleneklerinin alt-üst edilerek devletin en kritik mevkilerine -liyakat ve kabiliyetlerine bakılmaksızın- rastgele yapılan keyfi atamalardır. Bunun en çarpıcı örneği bir gece bir imza ile merkez bankası başkanının gereksiz yere değiştirilmesinin milletimize maliyeti 500 milyar TL olmuştur. Devlet harcamalarında savurganlık hat safhadadır, son iki yıldır kovid 19 salgınının sebep olduğu felaketlerle milyonlarca insanımız açlık sınırının altında hayatını idame ettirmeye çalışmaktadır. TÜİK rakamlarına göre işsizlik oranı yüzde 15’lere dayanmıştır. Genç işsizlerin oranı yüzde 25’tir. Bu ve benzeri durumlar vatandaşın devlete olan güvenini büyük ölçüde sarsmaktadır. Hiç temenni etmiyoruz ama böyle devam ederse Türkiye sosyal patlamalarla karşı karşıya kalacaktır. Artık insanların memnuniyetsizliklerini dile getirmelerini “fetöcü, şucu-bucu” suçlamalarıyla önleyebilmek mümkün değildir. Ülkedeki 2017’den beri uygulanan “Türk tipi başkanlık” sisteminin kuvvetler ayrılığından tutun da yargı bağımsızlığına kadar birçok anayasal hakların ortadan kaldırılmasının yarattığı güvensizlik ortamı sistemin başına konulan “Türk tipi” kandırmacasıyla da giderilebilecek durumda değildir. Ayrıca anayasadaki Cumhurbaşkanlığının tarafsızlığı maddesinin hâlen metindeki yerini korumasına ve Cumhurbaşkanının tarafsız kalacağına dair yemin etmesine rağmen yıllardır bunun tam tersi uygulamalar, vatandaşın Cumhurbaşkanlığı şahsında devlete olan güveninin sarsılmasına yol açan bir başka husustur.
Türkiye uluslararası sistemde kendisine karşı adaletli davranılmasını istemektedir. Bu isteğinin haklı olabilmesi için Türkiye Cumhuriyetinin kendi vatandaşlarına karşı eğitimde fırsat eşitliğinden gelir seviyesindeki adalete kadar birçok konuda adaletli davranması gerekmektedir. Aksi bir durum muarızlarımızın Türkiye Cumhuriyetini samimiyetsizlikle suçlamasına yol açacaktır. Zira “Kendi aralarında adaleti temin edemeyen toplumların başkalarından adalet beklemesi samimiyetsizlik olarak nitelendirilir.”
Yerimizin darlığı sebebiyle yazamadığımız birçok hususlar vardır. ABD eski başkanı Tıramp’ın Türkiye Cumhurbaşkanına hitaben “Şunları şunları yapmazsanız ailenizin yurtdışı bankalardaki hesaplarını açıklarım.” şeklindeki tehdidi karşısında Türkiye Cumhurbaşkanı suskun kalmayı yeğlemiştir.
Türk milletinin bir ferdi olarak kanımıza dokunan bu tehdit ve suçlama karşısında Sayın Cumhurbaşkanından her vesile ile övündüğü “Kasımpaşalı” tavrı ile “Açıklamazsan şerefsizsin.” diye “Eyyyyyy!” lemesini beklemekteydik. Bu suskunluk bizi korkarız ki Con Baydın karşısında da zayıf düşürmeye yol açacaktır.
3- Türkiye’de son bir aydır yüz milyon insanın izlediği Sedat Peker’in açıklamaları Türkiye Cumhuriyetini uluslararası camiada müşkül duruma düşürecek vahamettedir. Konuşulması gerçekleşmesinden daha vahim olan (Eski deyimle: Şüyuu vukuundan beter) bu açıklamalar karşısındaki suskunluk da yine Türkiye’nin batılılar karşısındaki zayıf halkasıdır. Bu açıklamalarda yer alan SADAT’ın Suriye’deki El-Nusra örgütüne silah-mühimmat sevk ettiği iddiası Türkiye’yi oldukça zora sokacaktır. Kaldı ki bu iddia yıllar önce Habertürk gazetesi ABD temsilcisi ve köşe yazarı Serdar Turgut tarafından 21.08.2013, 13.09.2013 ve 16.09.2013 tarihli aşağıda linklerini attığımız yazılarında Batılı ülkelerde Türkiye’nin Suriye’de bir takım kirli işlere karıştığına dair yaygın söylentilerden bahsetmekte ve bir yazısında Türkiye Savaş Suçları mahkemesinde yargılanabilir başlığını kullanmaktadır. Buna karşılık resmi makamlardan herhangi bir tekzip veya iddialara cevap verici nitelikte bir açıklama yapılamamıştır.
https://www.haberturk.com/yazarlar/serdar-turgut-2025/877254-cia-suriyede-operasyon-baslatti
https://www.haberturk.com/yazarlar/serdar-turgut-2025/873701-son-24-saatte-olanlar
Varlığını Türk varlığına adamış bir Türk evladı olarak, bu hususların hakikat olmasını düşünmek dahi istemem. Ama bu iddiaların NATO zirvesinde Cumhurbaşkanı’nın elini zayıflatacak en önemli hususlar olacağını da belirtmeden geçemeyeceğim. Türkiye’de basın hürriyetinin zedelendiği ve çok sayıda gazetecinin yazılarından dolayı tutuklandığı ABD ve Batılı ülkeler tarafından sık sık dile getirilen suçlamalardandır. Büyük ihtimalle Con Baydın veya herhangi bir batılı lider bu iddiaları Türkiye Cumhurbaşkanı yüzüne karşı söylemeyeceklerdir. Ama bu ve benzeri konularla ilgili dosyalar çantalarında açıklanacak günü ve zamanı bekleyecektir.
ZİRVEYE GİDERKEN TÜRKİYENİN GÜÇLÜ OLDUĞU HUSUSLAR
- Türk Ordusu NATO’da ABD’den sonra ikinci büyük ordudur. Özellikle uzun yıllardır küresel güçlerin maşası bölücü teröre karşı vermiş olduğu mücadelede sergilediği başarılar, Suriye’nin kuzeyinde, Libya’da ve Karabağ’daki askeri operasyonların -2010’larda Balyoz, Ergenekon gibi uyduruk suçlamalarla yıpratılmış ve paralel yapı ihanetinde büyük zarar görmüş olmasına rağmen- Türk Silahlı Kuvvetlerinin dünyanın savaşma kabiliyeti en yüksek ordulardan biri olduğunu göstermektedir.
- Türkiye jeopolitik ve jeostratejik konumu itibari ile çok önemli bir bölgededir. Asya’yı Avrupa’ya bağlayan bir konumdadır. Sahip olduğu İstanbul ve Çanakkale boğazları ve Çin’in “Bir Yol Bir Kuşak” projesinin Türkiye’den geçmiş olması, dünya ticaret savaşlarında hem batı dünyasına hem de Çin’e karşı önemli bir avantaj sağlamaktadır.
- Yanlış politikalar neticesinde işsizlerin ve genç işsizlerin sayısı astronomik rakamlara çıksa da Türkiye’nin sahip olduğu genç nüfusu ve eğitilmiş insan unsuru doğru politikalar uygulandığı takdirde kısa zamanda büyük ekonomik hamleler yapabilme potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir.
- Türkiye Batı’nın ihtiyaç duyduğu petrol-doğalgaz enerji ihtiyaçlarının sağlanmasında önemli bir taşıyıcı kavşak ülke konumundadır. Hazar ve Rusya petrollerinin ve doğalgazının batılı ülkelere güvenli bir şekilde ulaştırılmasını sağlayan enerji hatları Türkiye üzerinden geçmektedir. Aynı şekilde Katar ve diğer körfez ülkelerinin petrol ve doğalgazının Katar-İsrail-Türkiye üzerinden inşa edilecek boru hatlarıyla aynı şekilde önemli bir petrol üreticisi olan Libya’daki askeri varlığımız, Batı Avrupa ülkelerini Türkiye ile iyi ilişkiler kurmaya mecbur etmektedir.
- Türkiye’nin Türkistan coğrafyasındaki Türk Cumhuriyetleri ile oluşturduğu “Türkçe Konuşan Ülkeler Topluluğu” (Türk Keneşi) gelecekteki -iktisadi, kültürel, siyasi anlamda- Türk Birliğinin oluşacağının habercisi niteliğindedir. Bu da Türkiye’yi batılılara, Rusya’ya ve Çin’e karşı daha güçlü kılacaktır.
SONUÇ OLARAK:
Brüksel’deki NATO zirvesinde NATO’nun 2030 hedefleri masaya yatırılıp görüşülecekmiş gibi görülmektedir. ABD yeniden dünyanın ekonomik gücü olarak kalabilmek ve mevcut üstünlüğünü devam ettirebilmek için Çin ve Rusya’ya karşı NATO içinde yeni bir strateji benimsemiş durumdadır. Bunun içinde NATO’nun sadece askeri değil aynı zamanda siyasi bir teşkilat olarak faaliyet göstermesini istemektedir.
ABD, Rusya’nın NATO’yu dünyanın en güçlü askeri teşkilatı olarak tanımayışına karşı NATO üzerinde yeni bir siyasi anlayış geliştirerek İslam İşbirliği Teşkilatı ile, Körfez İşbirliği Teşkilatı ile, Afrika’da değişik bölgesel işbirlikleri ile masaya oturalım demektedir.
ABD’nin, Çin ve Rusya dışında dünyanın geri kalanının NATO’nun güvenlik şemsiyesi altına girmesini sağlayalım gibi teklif ve planı vardır. Bunun
içinde NATO ülkelerinin kendi aralarındaki ihtilafları çözmeye çalışmaktadır.
Böylece ABD’nin hedefi 21. Yüzyılda Birleşmiş Milletler’e alternatif en büyük teşkilatı oluşturmaktır.
Con Baydın Brüksel’deki NATO zirvesinde Türkiye’yi ve Batı Avrupa ülkelerini, ortak düşmanımız dediği Çin’e karşı kendisiyle birlikte hareket etmelerini sağlamaya çalışacaktır. ABD bugüne kadar olduğu gibi bir ülkeye askeri ve siyasi bir müdahalede bulunacağı zaman yalnız başına müdahale etmemekte, müttefiklerini de arkasına almaya çalışmaktadır. Birinci körfez harekâtında Irak’a, ikiz kulelere yapılan saldırıdan sonra Afganistan’a ve ikinci körfez harekâtı ile Irak’a müdahalesini bu şekilde gerçekleştirmiştir. Yirmi birinci yüzyılda Rusya ve Çin’e karşı siyasi ve ekonomik hamleler yapabilmek için de müttefiklerini özellikle NATO ülkelerini yanına çekmeye çalışmaktadır. ABD’nin yalnız başına Çin’le baş edemeyeceğini bildiği için NATO’yu devreye sokmaktadır.
Con Baydın Çin ekonomisinin hızla yükseldiğini 2030’da ABD’yi geçeceğini bildiği için buna karşı bir tedbir geliştirmeye çalışmaktadır. Eğer NATO ülkelerinin sadakatlerini temin edebilirse ve Türkiye’yi de Çin’e karşı ittifaka dahil edebilirse “Bir Yol Bir Kuşak” projesiyle daha kolay mücadele edebilirim diye düşünmektedir. Bu sebeple de Erdoğan-Baydın görüşmesinde Baydın’ın dünya kamuoyuna yansıyacak sert çıkışlarının gerçekleşmeyeceğine dair beklentiler vardır. Ayrıca yatırım ve ticaret hacmi 100 milyar dolara çıkarma beklentileri vardır.
Bir başka husus, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyesi ülkeleri ile ilişkilerinin daha da kötüye gideceği beklenilmemektedir zira Avrupa Birliği de bütün uluslararası ilişkilerinde çıkar amaçlı bir siyaset takip etmektedir. Türkiye’nin dış ticaretinin yüzde ellisi AB ülkeleri ile gerçekleşmektedir. Her iki taraf da bu durumu tehlikeye atacak sert tavırlardan kaçınacaktır.
***
*Değerli okuyucular bu yazdıklarımız kesin doğrular olduğu iddiasında değiliz. Sadece elimizdeki verilere dayanarak bir ufuk turu ve fikir jimnastiği yapmaya çalıştık.