Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi’nde eğitimine devam edecek olan oğlumun yurt vesaire işleri için gittiğim “Kuruluşun ve kurtuluşun şehri Bilecek”i gezme fırsatı buldum. Tarih kokan şehirde yaşadığım bu mutluluğu ve keyfi, tarihine üstün saygı duyan birisi olarak sizlerle paylaşmamın doğru davranış olduğunu düşünüyorum.
Bilecik’te ilk durağımız günümüz ve gelecek nesillerimize tarihimizi daha iyi anlatmak, kent belleği oluşturmak amacıyla kente kazandırılan “Bilecik Belediyesi Yaşayan Şehir Müzesi” oldu. Balmumu heykelleri, bilgilendirme kioskları, sergi ve eğitim salonları ile ziyaretçilerine hizmet veren müze Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihinin izlerini barındırıyor.
Müzede Osman Gazi ile Şeyh Edebali arasındaki çok güzel canlandırılmış. Şeyh Edebali, bir İslam bilginidir. Ahi Şeyhidir. İmparatorluğun kurucusu Osman Gazi'nin hocası ve kayınpederidir. Orhan Gazi'nin dedesi, İmparatorluğun fikir babasıdır.
Hikâyeye göre Osman Gazi, misafir olarak kaldığı bir evde, şöyle bir rüya görür. Şeyh Edebali'nin koynundan çıkan bir ‘ay’ gelir Osman Gazi’nin koynuna girer. Göğsünde bir ağaç biter. Dalları gökleri, kökleri dünyayı sarar.
Osman Bey rüyasını Şeyh Edebali'ye anlatır. Edebali rüyayı şöyle yorumlar:
“Sen Ertuğrul Gazi oğlu Osman, babandan sonra bey olacaksın. Kızım Malhun Hatun ile evleneceksin. Benden çıkıp sana gelen nur budur. Sizin soyunuzdan nice padişahlar gelecek ve nice devletleri bir çatı altında toplayacaklar. Allah nice insanın İslam'a kavuşmasına senin soyunu vesile edecektir.”
“Oğul Osman, Hak Teala sana ve soyuna hükümranlık verdi mübarek olsun, kızım Malhun Hatun senin helalin olsun” der. Edebali’nin bu yorumu üzerine Osman Bey Malhun Hatun (Rabia Bala Hatun) ile evlenir.
Şeyh Edebali’nin Osman Bey'e nasihatleri, dünya durdukça yaşayacak derinliğe sahiptir. Şeyh Edebali damadı Osman Gazi’nin Bey olması üzerine verdiği nasihati çok ünlüdür.
“Ey oğul!
Bundan sonra öfke bize, uysallık sana
Güceniklik bize, gönül almak sana
Suçlama bize, katlanmak sana
Acizlik bize, yanılgı bize, hoş görmek sana
Geçimsizlikler, çatışmalar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana
Kötü göz, şom ağız haksız yorum bize, bağışlamak sana
Ey Oğul!
Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana
Üşengeçlik bize, uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana
Ey Oğul!
Sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz
İnsanı yaşat ki, Devlet yaşasın
Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı
Allah (C.C) yardımcın olsun.”
Bu vesileyle benim de oğlum Furkan’a bir nasihatim olacak:
Sevgili oğlum!
Ben hayatımda en çok nankör insanlardan çektim. Nankörlük nedir bilir misin sevgili oğlum? O saf temiz kalbinle nankörlüğün ne olduğunu sen nereden bileceksin. Başkasından öğrenmeden benden öğren de, nankörlerle karşılaştığın zaman tedbirini ona göre al.
Nankörlük, senin iyilik yaptığın insanın sana kötülükle karşılık vermesi demek. Yani seni gerçek manada sevmesi değil de, seni sadece çıkarı için sevmesi demek.
Canım Oğlum!
118 yıl önce “birimiz gitmeli” diyerek intihar eden İrlandalı yazar Oscar Wilde: “Nankör insan, her şeyin fiyatını bilen; fakat hiçbir şeyin değerini bilmeyen insandır” demiş. Sen de kadir kıymet bilenlerden ol, nankör olma. Şeyh Edebali’nin de dediği gibi; “Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir.”
Allah “sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin.”
Kal sağlıcakla...