Ben 17 yaşında işe başladım.
Kazai-rüşt mahkeme kararıyla devlet memuru olarak…
70’li yıllarda saçlar omuzda, ayakta kot, üstte tişört, geçici görevdeyim. Bir gün kravatlı biri geldi. “Hoş geldiniz” dedik, kendisini tanıttı, “Müfettiş muavini…” etrafı şöyle bir süzdü, benim saçımı sordu. Bendeki toyluk biryandan-bir başka kurumun sınavını kazandım, oraya geçmeyi de düşündüğüm için- diklenircesine cevap verdim. ”Benim saçım filan mı sorun oldu, başka yapacak işler var daha” diyerek söylendim, gülümsedi, çıktı, gitti.
Müfettiş bey nişanlı, evden uzakta, birkaç gün içinde samimi olduk. Biz de bekârız, yalnızız, ipimizle kuşağımız misali…
Arada bir “saçları kessen iyi olur” derken, vazgeçti. Kendini biraz kasıyor, haliyle bende davranışlarımda ölçülüyüm. İyi anlaşıyoruz. Akşam yemeklerine beraber çıkıyoruz, pişti, 66 oynuyoruz. Pişti yapınca “tüh pişti oldu” filan diyorum. Yoksa arkadaşların yanında, pişti yapsam, avucumu yumruk yapar, kâğıtları üstüne “şırak” koyar, havaya savurturum… Onun vakur duruşu karşısında bizde ölçülüyüz. Fakat çalışkan, iyi aile çocuğu, terbiyeli, beyefendi, seçilmiş bir görev adamı. “Teftiş raporları yazıyoruz, önerilerde bulunuyoruz, ipleyen olmuyor anasını satayım” diyerek de dertlenirdi. Yıllar sonra İzmir’de karşılaştık. Eşi ve çocuğu ile bize misafirliğe geldi, geçmiş günleri andık…
Müfettişlik mesleği ile ilgili, çayını yalnız içen, yemeğini tek başına yiyen, samimi olmayan birileri denilir. Oysaki müfettiş, devlet ve milletin hak hukuku peşinde koşan kişidir. Özel seçilmiş ve eğitilmiş kişiler olması ayrı bir önem taşımaktadır.
Değerli hemşerimiz, devlet adamı, müfettiş kökenli Ertuğrul Kumcuoğlu Beyefendi “Müsteşar” isimli kitabında “Müfettiş kimilerine göre sürekli hata, açık, suç unsuru arayan, bulan, memur kesiminin eleştiren, suçlayan, mahkemeye veren zat olarak da algılanır” demektedir.
Görevine bağlı, çalışkan ve saygın müfettişleri tenzih ederiz.
Bir anekdot, kamuda görev yaptık. Ertuğrul Beyin algı diyerek yazdığı cümle var, istisnalar kaideyi bozmaz, tesadüfen bulunduğumuz yerde, bir kişi çıka geldi. Odada görevli memura yönelerek “Çıkar elini cebinden” diye sertçe hitap edince, eli cebindeki görevli hayrola birader ne oluyoruz kabilinden sözler sarf edince de “seni sürdüreceğim buradan” diyerek müfettiş olduğunu söyleyince arkadaş toparlandı. “Hoş geldiniz Efendim” diyerek kendini tanıttı. Emekliliğine 3-5 ay kalan memur, egomatik kararla emekliliğini evinden ayrı, komşu bir ilde tamamlayıverdi…
Göreve çıktığı turnelerde, Müfettiş teftiş eder, raporunu yazar, bu raporlar, bodrum katlarda, arşivlerde, tozlu raflarda çürürse neye yarar. Bu raporların değerlendirilmesi katında emek harcayan müfettiş, asıl gayretli olandır.
Değerli hemhşerimiz Ertuğrul Beyin Müsteşar adlı kitabından bir anekdot;
Adalet Partisi milletvekili, Müfettiş kökenli, Maliye Bakanı Mesut Erez’in müfettişlik yaptığı günlerde teftiş çalışmalarını rapora dökmenin beyhudeliği, doğruları işaret etmenin havada kaldığını görünce uygulamanın içinde olma gerekliliği için mücadele eder. Müfettişlikten sonra İstanbul Defterdarı olur, bakar ki işler umut ettiği gibi değildir. Bari suyun başına gitmeli, Ankara’da olmalı diyerek Bakanlıkta Gelirler Genel Müdürü olur. Tasarılar hazırlar, atanmışlar ve seçilmişler arasında TBMM’de olanları izler, Milletvekili olarak Plan-Bütçe Komisyonu Başkanıdır. Maliye Bakanı da olur, zirvededir, ipler de elindedir.…
Geriye bakar…
Müfettiş olarak düşündüklerinin %20 sini bile gerçekleştiremediğini aktarması da düşündürücüdür...