6 Şubat 2023 günü asrın en büyük deprem felaketini yaşamış ve 55 bin canımızı toprağa vermişti Türkiye’miz…
6 Şubat 2024 gecesinde sene-i devriyesini yaşarken depremin bu sefer de MİR’AC GECESİ’ni yaşadık bu gece…
İşte hayat bu der gibi; bir yanda depremle yaşanan büyük acıların ve büyük yıkımların yıl dönümü; diğer yandan da kutsal gecelerden Mir’ac Gecesi.
Dünyanın üzerindeki doğal gerçeklik de öyle değil mi!..
Kuzey yarı kürede kış soğukları, güney yarı kürede kavurucu yaz sıcakları… Bir yanda yıkım bir yanda da rahmet… Bir yanımız geceyken bir yanımız da günlük güneşlik bir gündüz…
Sözlükte “yukarı çıkmak, yükselmek” anlamındaki urûc kökünden türemiş bir isim olan mi‘râc kelimesi “yukarı çıkma vasıtası, merdiven” demektir.
Terim olarak Hz. Peygamber’in göğe yükselişini ve Allah katına çıkışını ifade eder. Olay, Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya gidiş ve oradan da yükseklere çıkış şeklinde yorumlandığından kaynaklarda daha çok “isrâ ve mi‘rac” şeklinde geçerse de Türkçe’de mi‘rac kelimesiyle her ikisi de kastedilir.
Semaya yükseliş inancı eski Hint ve İran mitolojileriyle diğer dinlerde de mevcuttur. Yahudi geleneğinde İdrîs, İbrâhim, Mûsâ ve İşâyâ gibi peygamberlerle bazı tarihî şahsiyetlerin yeryüzünden ilâhî âlemlere çıktığına inanılır.
Hıristiyanlık inancına göre de Hz. Îsâ çarmıha gerildikten sonra mezarından çıkıp ilâhî âleme yükselmiştir
Bu noktada bizler sade Müslümanlar olarak Mir’ac hadisesinden nasıl bir sonuç çıkarmalı, nasıl bir ders almalıyız?
Konunun bir fizikî bir de ruhî boyutu olduğuna göre, biz de iki şekilde sonuç çıkarabiliriz buradan:
Birincisi; ruhen yükselebilmektir ki her bireyin kendi iç dünyasına yolculuk yapması, yapabilmesidir. Nasıl ki “Namaz müminin mir’acıdır!” deniliyorsa, buradan hareketle iç yolculuk insanı “insan-ı kâmillik”e götürebilmelidir. Bu gerçekleşmiyorsa, ibadet adına yapılan her türden ritüel boşuna olacaktır.
Nitekim Şeyh Galib’in meşhur Mesnevisinin nakaratı olan:
“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde ekvân olan âdemsin sen”
(Kendine dikkatlice bir bak; sen âlemin özüsün. // Sen varlıkların gözbebeği olan insansın.) beytindeki tavsiye bizim insan-ı kâmilliğe varmamızı isteyen bir tavsiyedir.
Necip Fazıl’ın Sakarya Türküsü şiirinde yer alan “Şahadet parmağıdır göğe doğru minare” söyleyişindeki imgesel bakış gibi, Hz. Muhammed’in Mir’ac hadisesi de bize Müslümanlara fiziki olarak uzay yolculuğunda çalışmamız gerektiğini ikaz eden bir hatırlatmadır.
Konuya bu şekilde bakılabilseydi, emin olunuz ki şu anda uzay yolculuğundaki söz sahibi olan ülkeler Müslüman ülkeler olurdu.
İslâm dünyası konunun sadece duygusal ve ruhî boyutu üzerinde konuyu sahiplendiği ve fizikî boyutu üzerinde durmadığı için halen yüz yıllardır aynı tekrarları yaşayıp gitmekteyiz ki batı dünyası bu durumdam son derece memnundur ve İslam dünyasının bu tekrarının sürüp gitmesini candan gönülden desteklemekte ve gizliden gizliye de ellerini oğuşturmaktadırlar.
Bizler Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Kırşehir’deki Caca Bey Medresesinde sergilenen uzay çalışmalarını sürdürebilseydik; bizler Osmanlı’nın Fatih Sultan Mehmet döneminde sergilenen uzay çalışmalarını sürdürebilseydik Alper Gezeravcı’nın uzay yolculuğunda milyon dolarları başkalarına ödemezdik: Bilakis başka devletler milyon dolarları bize öderlerdi.
Bu duygularla Mir’ac Gecemizi tebrik ederken ALLAH’tan biz Müslümanlara konunun her iki boyutunu da idrak etmesini ve hayata geçirmeyi nasip etmesini diliyoruz…
GÜL/AYDIN… SEVGİLERİMLE…