Sayın Genel Başkan!
“Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz dedik coşkuyla,
Şimdi kahpe yüreklilere kaldık… Duy beni!
Duy beni! Eski zamanlardan kalan savaş yoldaşım,
Köle namlulu köle yürekler hedefindeyim,
Öldüğüne değil hayıflanmam,
Yosmalar çarşısında yaşlanmışlığıma yanarım…”
Sayın Genel Başkan bir inkisarımı (gönlü kırılma, gücenme) dile getirmeme müsaade etmenizi isterim. Bundan 47 sene önce Bursa’da ülkü ocakları başkanı olarak oturduğum ve bu yüzden gençliğimin 10 yılını cezaevinde geçirmeme sebep olan başkanlık koltuğunda şu anda 30.03.1996 Ağrı Eleşkirt doğumlu Gazi Üniversite B.S.O’da öğrenci T.C vatandaşı, T.C kimlik numarası bizde mahfuz Gülahmet Türk oturmaktadır. Emniyet kayıtlarına girildiğinde görülecektir ki bu şahsın 1’ i Ankara’da 6’sı Bursa da olmak üzere yedi ayrı olayda kasten yaralama suçlarından kaydı bulunmaktadır. Bu 7 suçtan dördünde direkt sanık üçünde ise müşteki sanıktır. Yani yaralama ile sonuçlanan kavgaya karışmak.
Kamuoyu bu Gülahmet Türk’ü Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’a 15 Ocak 2021 tarihinde Çankaya Cevizlidere Mahallesindeki evinden çıktığında saldıran gruptan birisi olarak tanımıştır.
Daha önce yazmıştım. Selçuk Özdağ 12 Eylül askeri darbesinde Manisa ülkü ocakları davasında gözaltına alınmış. O tarihteki Manisa Emniyet Müdürü Necdet Menzir tarafından haftalarca işkenceye maruz bırakılmış, tutuklanmış, gördüğü işkencelerden dolayı akciğerlerinden hastalanmış ve 1982 Şubatından itibaren 6 ay süreyle Atatürk Sanatoryumu göğüs hastalıkları hastanesinde ranzalarımız yan yana, ayaklarımızdan ranza demirlerine kelepçeli olarak tedavi gördüğümüz bir ülküdaşımızdır.
Selçuk Bey AK Parti Manisa Milletvekili olduğu yıllarda zat-ı alinizin bir mucizevi reçete olarak bulup Türkiye’yi bir yeryüzü cenneti dönüştüren “Cumhur İttifakını” kurmadan önce Ankara’da muhtelif üniversitelerde PKK’lıların, Birleşik Cephe Devrimcilerinin saldırılarına uğrayan ülkücü evlatlarımızın yaşadığı sıkıntıları telefon edip çok rahatlıkla söylediğim ve yakın alakalarını hiçbir zaman esirgemeyen bir arkadaşımızdı. Yine ülküdaşlarımızın tayin, nakil meselelerinde polislik, hakimlik, savcılık mülakatlarında bu gençlerimizin herhangi bir haksızlığa uğramaması için ilgili bakanlar nezdinde görüşmelerle gençlerimizin meselelerine çözümler aradığının bizzat şahidiyim.
Şu anki partisi, genel başkanı bizi hiç ilgilendirmiyor. Zaten Sayın Ahmet Davutoğlu’nun medya da ismi geçtiği anda gözlerimin önüne Diyarbakır meydanındaki utanç verici sahneler geliyor. Bir tarafta ittifak ortağınız Sayın Cumhurbaşkanı ve muhterem eşleri hemen yanı başlarında Irak’ın Kuzeyinde ABD’nin ve batılı emperyalist güçlerin oluşturduğu kukla özerk bölgenin sözde başkanı Mesut Barzani (Sayın Davutoğlu’nun deyimiyle Kak Mesut) meydanda verdiği konserde PKK’lı militanlara hitap ederek “ Vur Gerilla Vur” hezeyanlarıyla yiğit Mehmetçiklerimizi hedef gösteren Şivan Perver geliyor.
Selçuk Özdağ Bey saldırıya uğradıktan sonra bir genel başkan yardımcınız: “Bu olayla bizim ilgimiz yok. Çünkü ülkücüler artık 1980 öncesi gibi sokakta değil” beyanatı vermişti. Bu “Ülkücüler 1980 öncesi gibi sokakta değil hezeyanı” eğer zat-ı alinizde 1980 ülkücülerinden iseniz size de bize de hakaret değil midir? Affedersiniz ama bu şom ağızlının sarhoş kusmuğu sözlerini kendisine yedirmeniz gerekmez miydi? Bir de üstüne üstlük “Selçuk Özdağ bu olayı kendisi tertiplemiştir. Kamuoyunda mağdur görülmek için kendi kendini dövdürmüştür” sözleriyle komedi tarihine altın harflerle yazılacak veyahut ’ta yalan rüzgarlarını fırtınaya çevirecek bir beyanatla karşılaştık.
Hakikatlerin elinde sonunda ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. İstirham ediyoruz bu genel başkan yardımcınıza sorar mısınız? 1980 öncesi Keçiören’de bir bombalama olayına adı karıştığı için bir süre kaçak gezdikten sonra yakalandığında arkadaşlarını “Satmasına” rağmen tutuklanıp, cezaevinde yatmış mıdır? 1980’den sonra da Ankara’da uzun süre hangi ilçe belediye başkanının badigardlığını yapmıştır.
Sayın Genel Başkan!
İnanır mısınız yüreklerimiz yangın yerine döndü. Bu mülevves (iğrenç, kirli, pis) ruhlu yaratıkların partimizde ve ocaklarımızda bizi temsil noktasında bulunmaları kanımıza dokunuyor. Bu arada Mersin’deki elem verici hadisenin tertipçilerinden olduğu iddia edilen Ülkü Ocağı Dergisinin Adana Temsilcisinin geçmişini de bir araştırıp 25 Şubat 2022’de bu göreve atanmasına kimler tavassut etmiştir. Mersin’e uzanan kanlı olay kimlerin tahrik ve teşvikiyle sergilenmiştir. Eğer ciddi bir araştırmaya girerseniz çok dikkate değer isimlere ulaşacağınızdan şüpheniz olmasın.
Zat-ı alinizin MHP Genel Başkanı oluncaya kadar çok yakın arkadaşınız olan daha sonra 2001’de Bursa’da vefasızlık kurşunlarına kurban verdiğimiz Merhum Necati Dalgıç ağabeyin bize hatıra kalan bir fotoğrafının altında bu mektubumuzun hemen girişine yazdığım:
“Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz dedik coşkuyla,
Şimdi kahpe yüreklilere kaldık… Duy beni!
Duy beni! Eski zamanlardan kalan savaş yoldaşım,
Köle namlulu köle yürekler hedefindeyim,
Öldüğüne değil hayıflanmam,
Yosmalar çarşısında yaşlanmışlığıma yanarım…” Mısraları yer almaktadır.
Yukarıda ismini zikrettiğim Gülahmet Türk ve 4 arkadaşı hakkında Selçuk Özdağ’a saldırı düzenlemekten Cumhuriyet Savcılığınca dava açılmış ve yargılanmaktadırlar. Bu saldırının mükafatı olarak da Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı’nın çıkardığı Ülkü Ocağı Dergisinin Bursa temsilciliğine atanmıştır.
Bursa Ülkü Ocağı tanımını kullanmıyorum çünkü bizler ülkü ocağı başkanlığı yaparken ülkü ocakları tüzel kişiliği olan derneklerdi ve göreve atamayla değil seçimle gelirdik. Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfının dışında diğer başkanlıkların hukuki zemini yoktur. Korkarım ki ileriki yıllarda adalet önünde bu yaşananların hesabı sorulursa yasa dışı örgütlenmekten kanuni takibata dahi uğrayabilirler.
Sayın Genel Başkan ABD Temsilciler Meclisinde ve Federal Almanya’da Ülkü Ocaklarıyla ilgili hepimizin kanına dokunan suçlamalar yöneltiliyor. Peki bir partinin genel başkan yardımcısına saldırı düzenleyen ve bu sebeple yargılanan bir genci Bursa gibi bir büyük şehrin temsilciliğine gönderenler ABD ve Alman parlamentolarının suçlamalarına müşahhas deliller sunmuş olmuyorlar mı? En hafif tabirle bu gafletlere nasıl izin veriyorsunuz?
Tekrar gerilere dönersek;
Türkiye 24 Aralık 1995 genel seçimlerine giderken MHP içindeki gruplaşmalar hat safhaya varmıştı. Türkeş Bey’in politikalarına muhalefet eden grubun başında zat-ı aliniz Şefkat Çetin ve o tarihte MHP Adana İl Başkanı Recai Yıldırım vardı. Ankara’da “Milliyetçi Çizgi” ismiyle bir gazete çıkarıyordunuz ve muhalefetinizin sözcülüğünü bu gazete yapıyordu.
Partimizin Adana Milletvekili aday listeleri düzenlenirken 1.Türkeş bey 2.Sıraya o tarihlerde genel başkan yardımcısı olan Salih Gökçe Bey getirilmiş zat-ı aliniz 3.sıraya ve Recai Yıldırım daha geri sıralara yazılmıştı. Siz seçim çalışmalarına hiç gitmemiştiniz. Recai Yıldırım ise Adana’daki mahalli televizyonlara çıkarak Türkeş ve adamlarını sandığa gömeceğiz diye beyanat vermişti. Buna o tarihlerde MHP’de siyaset yapan arkadaşlarımız ve bütün Adanalılar şahittir.
Aynı seçimlerde Merhum Türkeş Bey’in damatları Yaşar Saraç’ı Gaziantep’ten, oğlu Tuğrul Türkeş’i ve diğer damadı Hamit Homriş’i başka illerde liste başına koymuş, o günlerde Türkiye’nin gündeminden düşmeyen başörtüsü meselesiyle ilgili çok talihsiz demeçler veren emekli DGM Savcısı Nusret Demiral Ankara’da bir başka seçim bölgesinden liste başına getirilmişti.
MHP camiası bu emri vakiler karşısında büyük bir tepki göstermiş, Merhum Türkeş Bey’in oğlunu ve damatlarını Milletvekili adaylıklarından istifa ettirmesine rağmen MHP barajın altından kalmakta kurtulamamıştı.
Türk milliyetçiliği fikrini siyasi aksiyon haline getirerek tabiri caizse “ Demir asa demir çarıkla” yurdun dört bir köşesini dolaşarak, dişiyle tırnağıyla ve karizmatik teşkilatçılığıyla Türkiye’de bir Milliyetçi Hareket gerçeğinin ortaya çıkmasında büyük emeği olan Başbuğ Alparslan Türkeş 4 Nisan 1997’de vefatından sonra -adeta son bir görevini yaparcasına -kar fırtınaları arasında cenaze merasimine katılan milyonlarca insanın bir araya gelmesini sağlamıştı. Böylece bu milyonlar Türkiye’deki ülkücü milliyetçi hareketin gerçeğinin farkına varmışlardı.
Önceki mektuplarımda arz ettiğim üzere yapılan kurultaylar sonrası 29 Kasım 1997’de zat-ı alinizin, Tuğrul Türkeş Ramiz Ongun ve Salih Gökçe’nin genel başkan adayı olduğu MHP Beşinci Büyük Kurultayında rakiplerinizi geride bırakarak genel başkanlığa seçildiniz ve partinin genel idare kurulu üyeleri de sizin hazırladığınız listeden oluşmuştu. Bizler1997 kurultayında bir grup arkadaşımızla -bütün zamanların genel başkan adayı olup daha önce Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Mersin’deki iftar programına çağrılan ama nedense Sayın Başbakan’ın masasında değil de şoförünün ve korumalarının olduğu masada misafir edilen -yıllar sonrada “DEVA” sını bulan' Ramiz Ongun’u Bursa’da öğrencilik yıllarındaki hukukumuzdan dolayı desteklemiştik.
Merhum Necati Dalgıç, Merhum Erzurum eski eğitimcisi Yılmaz Saka ile beraber “Partimiz genel başkanını ve yetkili organlarını seçti. Bize düşen partimizin güçlenmesi için çalışmaktır” düşüncesiyle o tarihlerde Karanfil Sokakta olan MHP Genel Merkezinde zat-ı alinizi ziyarete geldik.
Daha önceden özel kaleminizde bekleyen kalabalık bir grupla beraber makam odanıza davet edildik. Çay kahve faslından sonra makam odanızdan ayrılmak için ayağa kalktık. Bizim üçümüze siz oturun diye işaret buyurdunuz. Oturduk, bizlere çok mültefit ifadelerle bu birliğimizin 1999 yılında yapılacak olan genel seçimlerde de devam etmesini arzu ettiğinizi söyledikten sonra şöyle bir cümle kullandığınızı hatırlıyorum.
“Ben MÇP (daha sonra MHP) saflarına katıldığım 1987’den 1997’ye yani bugüne kadar 10 yıl boyunca bu odaya çağrılmadan bir kere dahi girmedim.” Doğrusu bu cümleniz hayretimize mucip olmuştu.
İzninizi alıp dışarıya çıktıktan sonra diğer arkadaşlara şöyle dedim:
Devlet Bey bu 10 yıl boyunca genel sekterlik, genel başkan danışmalığı ve genel başkan yardımcılığı yapmıştır. Partimizin daha başarılı olması için hiç mi bir projesi, teklifi olmamış veya genel idare kurulu başkanlık divanı toplantılarında Genel Başkan’ın tekliflerine hiç mi itirazı olmamış.
Merhum Necati Dalgıç:
Yok dedi. O bize “Ben bu odaya 10 yıl boyunca çağrılmadan girmedim. Sizi çağırmadım siz neden geldiniz” demek istiyor.
Buna rağmen ben bir iki kez daha zat-ı alinizi ziyaret ettim ve o yıllarda bütün dünyayı etkisi altına alan küreselleşme politikalarına karşı bizim MHP olarak “Milli Devlet ve Sosyal Devlet” temalarını işlememiz gerektiğini teklif ettim. Yüz hatlarınızdan hiç de memnun olmadığınızı hissettim.
--Devam Edeceğiz…--